Duymuşsunuzdur “Ayaklarım geri geri gidiyor vallahi” diye şikâyet edenleri. Hani işinden memnun olmayan çalışanların sırf ‘ekmek parası’ uğruna mecbur oldukları için işe gidenlerin yakınmalarını. İnsanların ekmek parası için yapmaya mecbur oldukları işlerden genellikle memnuniyetsiz olmaları bilinen bir olgudur. Filmlerde İngiliz aristokrasisinin sevdiği etkinliklerden tilki avı sahnelerini mutlaka görmüşsünüzdür. Özel at binme kıyafetlerini giyen kadınlı erkekli aristokratlar, onlarca seyis ve av köpeği bakıcısı, aristokratlar at sırtında olmak üzere bir tilkiyi bütün gün kovalayıp avlamaya uğraşırlar. Bir yazar “Bu yaptıkları geçinmek için yaptıkları işleri olsaydı nefret ederlerdi” diyerek doğru bir değerlendirmede bulunmuştu.
Ancak, çalışanların işlerinden memnuniyetsizliklerinin tek nedeninin ekmek parası mecburiyeti olmadığı da herkesin malumudur. Çalışanların işlerinden mutlu olmamalarının nedenleri oldukça araştırılmış bir konudur. Zaten çoğu nedeni uzun boylu araştırma yapmadan da hepimiz oturup iyi kötü sıralayabiliriz. Yetersiz ücretler, güvenli olmayan çalışma koşulları, saygısız-insafsız yöneticiler, yetkisiz sorumluluk gibi nedenler bilinen nedenlerin başında gelir.
Çalışanların önemli bir kısmının işlerinden memnuniyetsizliği tartışılmayan bir araştırma bulgusudur. Birçok araştırmaya göre çalışanların işlerinden memnuniyetsizliklerinin en başta gelen nedenlerinden biri, Greaber’in sıfatını kullanarak işlerini ‘tırışka’ görmeleri yani, faydalı bir iş yaptıklarına inanmamaları veya yaptıkları işin neye yaradığı konusunda bir fikirleri olmamasıymış.
Antropolog, anarşist aktivist David Greaber’i, tam adıyla David Rolfe Greaber’i tanır mısınız bilmiyorum. Ben pek tanımam. Daha doğrusu tanımazdım. Greaber 1961 yılında doğup daha 59 yaşındayken ailesiyle Venedik’te tatil yaparken akut nekrotizan pankreatit hastalığından ölen bir yazar.
Greaber 2013 yılında Strike adlı bir yayında "On the Phenomenon of Bullshit Jobs" başlığı ile bir makale yayınlamış. Strike üniversite öğrencilerinin yönettiği bir yaşam tarzı dergisiymiş. Ben bu makaleyi okumadım dergiyi de bilmiyorum. Ancak sonradan öğrendiğime göre makale o kadar olumlu tepki almış ki magazinin Web sayfası bir milyondan fazla kullanıcı yüzünden kitlenmiş. İşte Greaber’in 2018 yılında makalesindeki tezleri mülakatlarla da destekleyerek “Bullshit Jobs: A Theory[1]” başlığı ile kitaplaştırmasının arkasında yatan bu olumlu tepkiler.
Bullshit Jobs: A Theory çok satanlar listesine girdi ve 12 dile tercüme edildi. Kitap Türkçeye “Tırışkadan İşler” başlığı[2] ile çevrildi. Tırışka malum argoda işe yaramaz, faydasız ve yararsız kişi, fikir ve olaylar için kullanılan bir sıfat. Çevirmenler motamot tercümesi boğa b..ku olan bullshit kelimesini kibarca ‘tırışka’ olarak Türkçe’ye çevirmişler.
Greaber kitabında ünlü ekonomist Keynes’in 1930’lu yıllarda iddia ettiği gibi otomasyon sayesinde aynı üretimi haftada on-beş saat çalışarak yapmak yerine özellikle finansman, hukuk, insan kaynakları, halkla ilişkiler ve danışmanlık gibi alanlarda ‘tırışkadan’ bir sürü iş yarattık tezini ileri sürüyor. Greaber’e göre bu tür işlerde çalışanların memnuniyetsizlik nedeni işte bu: İşin tırışka olması.
Bu arada not edelim ki Greaber’in tezleri yankı uyandırmasına ve birçok araştırmada iyi kötü desteklenmesine rağmen eleştiriden muaf değil. İşletmecilik konusundaki her düşünce için geçerli olan “şusu eksik, busu fazla” tipi eleştiriler de var.
Bazıları Greaber’in tezlerini kişisel hakaret olarak algılayabilirler. Özellikle Greaber’in tırışka işler olarak sıraladığı (a). Amirleri önemli göstermek için yaratılan resepsiyonist, idari asistan gibi, (b). Patronlar adına başkalarını kandırmak, korkutmak için tasarlanan hukuk danışmanları, lobiciler gibi, (c). Bir defada kesin olarak çözülebilecek sorunları çözmek için tanımlanan hava yolları kayıp bagaj görevlileri gibi, (d). Faydalı herhangi bir şey yapılmadığı halde faydalı işler yapılıyormuş intibaını uyandırmak için yaratılan şirket yayınları editörü gibi ve (e). Başkaları için gereksiz iş yaratma amacına hizmet eden danışmanlar gibi işlerde çalışıyorsanız yazara kızabilirsiniz bile. Ancak, yazarın tezleri konusunda ne düşünürseniz düşünün bu ‘birçok kişinin işinden mutlu olmadığı’ gerçeğini maalesef değiştirmiyor.
İnsanların işlerinde mutsuz olmaları önemli ama daha da önemlisi bunun işletmenin başarısına etkisinin anlaşılması ve bu konuda bir şey yapılıp yapılmaması. Ben çalışma hayatına 20 yaşımda daha Orta Doğu Teknik Üniversitesi 3. Sınıf öğrencisiydim. O günden kendimi emekli ettiğim yıla kadar elli yıla yakın bir süre birçok örgütte, genellikle üst düzeylerde çalıştım. Benim gördüğüm hiçbir işletmede çalışan memnuniyeti ile ilgili bir farkındalık olmadığı gibi bu konuda ben dahil kimsede de bir merak, bir titizlik yoktu. Mutsuz çalışanların bu mutsuzluklarını sistematik bir şekilde dile getirdikleri bir örgüt de görmedim. Şikâyet kutusu denilen, pek de akıllı ve işe yarar bir şeye benzemeyen, uygulamalar dışında çalışanların memnuniyetsizliklerini aktarabilecekleri kanallara sahip örgüt de ben bilmiyorum.
Türkiye’de durum nedir tam bilmiyorum ama 2017 tarihli bir yazıda[3] danışman Sn. Duman “Sağlanmayan insanca yaşam koşulları, verilen sözler- tutulmayan vaatler, uzun çalışma saatleri, ücret dengesizliği, kendi huzursuzluğunu etrafına yansıtan yönetici, biri gider diğeri gelir zihniyeti, kariyer imkânsızlığı, yanlış yönetim politikası, önü açılan gruplaşma, göz yumulan mobbing, eski çalışana destek, yeni çalışana köstek, kendini değersiz hissetme, işe göre adam değil, adama göre iş gibi çoğaltabileceğimiz nedenlerle “sadakatsiz çalışan” sayısı her geçen gün artıyor. Global İşgücü Endeksi’ne göre Türkiye çalışanların en mutsuz olduğu üçüncü ülke konumunda” demiş. Yazarın haklı olduğunu düşünüyorum.
Peki çalışanların memnuniyetsizliklerinin neden yöneticilerin umuru değil? Veya umurları da bu konuda bir şey neden yapmıyorlar? Veya ne yapacaklarını bilmiyorlar mı? İşletmecilik literatüründe bu konu neden yeteri kadar işlenmiyor gibi gözüküyor? Bu durumun nedeni bazı araştırmalara göre mutsuz çalışanların mutlu çalışanlar kadar verimli olduklarını göstermesi mi? gibi sorular insanın aklına geliyor.
Her ne hikmetse araştırmalara göre mutlu çalışanlar ile mutsuz çalışanlar arasında bir randıman farkı gözükmüyor. Sizin anlayacağınız işinden memnun olan da çalışıyor olmayan da. Hal böyle olunca işletmeler de çalışan mutluluğuna neden vakit ve kaynak harcayalım? Diye soruyor olabilirler. Durumun böyle olduğunu sanmıyorum. Her işletmeci doğal olarak çalışanlarının mutlu olmasını arzular. Çalışanları mutlu edecek geçinebilinecek kadar ücret, ücret dışı maddi ve manevi destek, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı, saygı ve hakkaniyete dayalı yönetim gibi hepimizin gayet rahatlıkla sıralayabileceği koşullar yerleştirilmeli. Bunlar olmaksızın çalışanların memnuniyet duymayacakları aşikâr olmak gerekir. Ancak anlaşılan tüm bu şartlar olsa da bunlar çalışanların mutluluğuna yetmiyor. Bunun nedeni ise tüm bu koşullar yerleştirilmiş olsa bile eğer iş tırışkaysa tırışka kalıyor.
Literatürde yukarıda sayılan aşikâr koşullara ilaveten çalışanların işlerini tırışka görmemeleri için “Yaptığım iş gerçek birtakım ihtiyaçları karşılıyor” diyebilmeleri de gerekiyor. Bu da yetmiyor çalışanlar “İşimi yaparken kişisel ve mesleki değer yargılarımı, etik değerlerimi zedeleme riskiyle karşılaşmıyorum” ve “İşimde kendimi hem kişisel hem de profesyonel açıdan geliştirebiliyorum” da diyebilmeliler deniliyor.
Kişisel deneyimime göre çalışanların yaptıkları işin çalıştıkları bölümün amaçlarına ve örgütte çalıştıkları bölümün amaçlarına katkısını anladıkları ve bu amaçlara inandıkları hallerde verimli çalışmanın ötesinde:
- Takım ruhuyla çalışma,
- Oto kontrol,
- Destek ve yardımlaşma,
- Örgüt içi politik çekişmelerden uzaklaşma,
gibi konularda çok yol aldıkları yönünde.
İleride vakit bulursak bu konuda biraz daha hasbıhal etmek isterim.
Sağlıcakla kalın.
[1] David Greaber, “Bullshit Jobs a Theory,” 2018, Simon and Schuster
[2] David Greaber, “Tırışkadan İşler, 2. Baskı 2022, Everest Yayınları. (Aynı yayınevi yazarın diğer kitaplarını da Türkçe yayınlamış)
[3] https://www.cananduman.com/2017/09/15/calisan-memnuniyetsizligi-alarm-vermiyor-mu/