“Tepside tirit, alındı Girit”

GÖKHAN TURHAN

Adına türküler yakılan ilginç yemeklerden biridir tirit. Nereden geldiği, ilk nerede yendiği bilinmese de bazı bulgular Ortadoğu’yu işaret ediyor. Hatta peygamberimiz Hazreti Muhammed’in en sevdiği yemekler arasında gösterilmesi de en az bin 500 yıllık bir geçmişi olduğunu bizlere gösteriyor.

Arapça’da Tirit; taghrib, tashreeb, thareed gibi farklı telaffuzlara sahip. Ancak kökeninin Farsça olduğu iddia ediliyor. Orta Asya’da beşbarmak yemeğiyle benzerlik gösteren tirit, Anadolu’nun çeşitli yörelerinde farklı tariflere uğruyor. Kimi kaz etinden, kimi inek ve koyundan kimi de tavuk etinden yapıyor ‘tirit’i.

Farsça’da “tirid” veya “tarid” yani “süte veya et suyuna batırılmış ekmek“ anlamına gelen tirit, Kastamonu’da simitlerle tercih ediliyor. Urfa Tiridi ise Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tescillenmiş ve coğrafi işaret almış farklı bir çeşidi.

Diyarbakır’da, Samsun’da da farklı farklı hazırlanışı var tabii. “Tiridine bandım” türküsüyle 70 ve 80’li yıllarda popüler hale gelen Tirit yemeği denilince bir hikayeyi de paylaşmak gerek elbet. Osmanlı İmparatorluğu’nun en zor fethettiği yerlerden biri olan Girit ile bir hikayesi var tirit yemeğinin.

Osmanlı Devleti’nin birçok kez kuşattığı ancak bir türlü alınamayan 8 bin kilometrekarelik Girit Adası, 2 padişah eskitmiş bir toprak parçasıdır aslında.

FETHİN SONUNU MÜJDELER

Osmanlı-Venedik savaşlarının beşincisi olan Girit’in fetih süreci 1645 yılında başlar. Venedik Cumhuriyeti ve müttefikleri Malta Şövalyeleri, Papalık Devleti ve Fransa’nın bir araya gelerek Osmanlı İmparatorluğu’na karşı verdiği bu mücadele 1669 yılında başarı ile tamamlanır. 24 yılda 130 binden fazla askerin şehit olduğu bu süreç, hazineyi zor bir duruma sokmuş, İstanbul’da yer yer isyanlara neden olmuş. Büyük acılara da sebep olan Girit’in alınması için talimatlarını yenileyen Sultan İbrahim’in ardından tahta geçen, Avcı lakabıyla tanınan 4’üncü Mehmet’in katı bir kuralıyla karşımıza çıkar. Anlatılanlara göre Girit fetih edilmeden kim yanına gelirse ve Girit’ten bahsederse cezalandırılması bile buyrulur Padişah tarafından.

Fazıl Ahmet Paşa komutasındaki donanmanın başarıyla ele geçirdiği Girit Adası fetih edilmiştir sonunda. Ancak bu haberi vermekten çekinir Saray erkanı. Hikayelere göre iş sarayın aşçısına düşer.

Saray aşçısı çok güzel bir ziyafet hazırlar ve padişahın o güne kadar görmediği bir yemek yapar. Sunumu da kendisi hazırlar tabii.

Sultan Avcı Mehmet’e yemek sunulduğunda, padişah adını sorar sofradaki eşsiz lezzetin. Aşçı uyanık ve şairane bir dille yanıt verir: Tepside tirit, alındı Girit.

Bunun olay üzerine aşçı, sultan tarafından ödüllendirilirken, tirit de böylece özel günlerin yemeği olarak sofralarda yerini alır. Tıpkı günümüzde olduğu gibi. Düğünlerin vazgeçilmez lezzeti ‘tirit’in en bilinen tarifini de paylaşmak isterim sizinle.

Kemikli kuzu etini ve zeytinyağını tencereye alıp 2 dakika soteleyin ve üzerini örtecek kadar sıcak su ilave edip pişmeye bırakın. Köpükleri yüzeye çıkınca kevgir yardımıyla alın. Etler kemiklerinden iyice ayrılıncaya kadar pişirin. Tuzunu ayarlayın. Servis tabaklarına lavaş ekmeklerini didikleyin ve üzerlerine et suyu gezdirin. Etleri de üzerlerine didikleyip servis edin. Kastamonu yöresine ait bir türküde de söylediği gibi; yemeğin lezzeti ekmeğin tirit’e banılmasıyla bir başka oluyor.

Tüm yazılarını göster