Zafer Özcivan - Ekonomist-Yazar ()
Merakla beklenen temmuz ayı enflasyon oranları 5 Ağustos günü TÜİK tarafından açıklandı. Merakla beklenen dedim çünkü orta vadeli plana göre tüketici fiyat endeksi mayısta pik yapacak ve yılın ikinci yarısında düşme eğilimine girerek yılsonu %38-42 ile bitecekti.
İlk bakışta Orta vadeli Program’da (OVP) yapılan öngörülere uygun olarak Mayısta %75 ile pik yaptı, Haziranda %72, Temmuzda da %61,78 olarak hesaplandı. Ancak geçen yılın temmuz ayının aylık enflasyonu hatırlayacağınız üzere %9,4 olarak verilmişti. Bu yılın aylık tüketici fiyat endeksi ise 3.23 olduğuna göre (9.4-3,23) %5,07 oranındaki enflasyon baz etkisi ile düşmüştür. Bildiğiniz üzere yıllık enflasyon hesaplanırken hesaplanan son ayın enflasyon oranı eklenip geçen yılın aynı ayın enflasyon oranı çıkarılarak yıllık enflasyona ulaşılıyor. Enflasyon düşmüş gibi gözüküyor ama fiyat artışları devam ediyor. Başka bir deyişle baz etkisini dikkate alırsak (61,78+5,07) gerçek enflasyon TÜİK hesaplarına göre %66,85 olacaktır ve gerçek enflasyon oranı budur.
Ancak işin bir başka yanı da TÜİK’in hesaplamalarda baz aldığı fiyatların gerçek dışı olmasıdır. Örneğin zeytinyağı 116 TL iken zeytin 136 TL, kira bedeli 6 bin 255TL, pirinç 55,80 TL, limon 22,39TL, doktor muayene ücreti 34,03 TL, özel üniversite ücreti 199 bin 475 lira 57 kuruş, döner 79,57 TL gibi komik rakamların baz alındığı ekonomim gazetesi değerli yazarı Sn. Alaattin Aktaş tarafından geçen ay olduğu gibi bu ay da açıklanmıştır. TÜİK in enflasyon hesaplamalarında baz aldığı bu rakamların gerçekle ilgisi olmadığını hepimiz biliyoruz. Gerçek enflasyon ise TÜİK in açıkladığı 61,78 oranının iki katına yakındır. TÜİK bir devlet kurumu olduğu için güvenmek, inanmak, hesaplarımızda verilerini kullanmak zorundayız ama yukarıda yazdığım sebeplerden halkın büyük bir kısmının güvenini kaybetti. Çünkü memur ve emekli maaşları, asgari ücret hesaplanırken TÜİK verileri baz alınmaktadır. Ancak hesaplar yukarıdaki şekilde yapıldığı zaman milyonlara kişinin hakkı yenilmektedir ve milyonlarca kişinin maaşı düşük kalmakta ve geçim sıkıntısı çekerek yaşam savaşı vermek durumunda kalmaktadır.
Bir başka önemli konu ise aylık fiyat artışlarıdır. Haziran ayında aylık TÜFE oranı 1,64 iken temmuz ayında bu oran 3,23 olarak açıklanmıştır. Bunun anlamı temmuz ayında fiyatların haziran ayına göre iki kat artmasıdır. Yıllık enflasyon hazirana göre düşmüş gibi gözükmesine rağmen aylık fiyat artışları haziran ayının iki katıdır. Böyle bir fotoğrafta enflasyonda düşme kaydedildiği söylenemez. Çünkü halkın cebinden çıkan para artmıştır, alım gücü düşmüştür, hayat pahalılığını bu ay daha çok hissetmiştir.
Alım gücü demişken bildiğiniz üzere temmuz ayında asgari ücrete zam yapılmadı, en düşük emekli maaşı 100 bin TL’den 12 bin 500 TL ye çıkarıldı ve diğer emeklilere Ocak-Haziran dönemi enflasyonu olan %24,73 oranında artış verildi. Aslında verilen bu artışlar zam değil enflasyon farkıdır. Çünkü önümüzdeki dönemde yaşanacak tahmini enflasyon oranı hesaplanmadan yaşanan 6 aylık enflasyon farkı verilmiştir. Diğer taraftan verilen artışlar son birkaç yılda olduğu gibi daha maaşlar alınmadan enflasyon karşısında erimektedir. Asgari ücretlinin alım gücü temmuz enflasyonu dahil %27,96 oranında erimiştir veya alım gücü aynı oranda düşmüştür. Başka bir deyişle asgari ücret 12 bin TL’ye değerindedir. Diğer yandan açlık sınırı asgari ücretin üstünde seyretmektedir. Geçen ay elektrik ve akaryakıt ürünlerine bu ay da doğalgaza yapılan yüksek oranlı zamlar kullandığımız tüm ürünlerin fiyatının artmasına neden olacağı için enflasyonun düşmesi son derece zor gözükmektedir.
Hazine ve Maliye Bakanımız, yaptığı açıklamada enflasyonun düşme eğilimine girdiğini, gelecek ay daha da düşeceğini,2025 yılında dezenflasyon dönemine yaşanacağınıi belirtmektedir. Ancak yıllık enflasyona bakmakta, aylık fiyat değişimlerini problem görmemektedir. Bir de halk arasında enflasyonun düşmesi, fiyatların düşeceği şeklinde yanlış anlaşılmaktadır. Enflasyonun düşmesi, fiyatların artış oranının düşmesidir. Örneğin peynire %40 zam geliyorsa enflasyon düştüğünde %40’dan daha az bir oranda fiyatı yükselecektir. Yani enflasyon düşse de fiyat artışları devem edecektir. Son birkaç yıldan bu yana ekonomi yetkililerinin açıklamalarında” halkımızı enflasyona ezdirmedik ezdirmeyeceğiz”, “şu tarihte enflasyon düşecek”” bu ayda emekliler rahatlayacak” gibi açıklamalar duymaktayız ve sık sık tekrarını dinliyoruz ama gerçekleşen bir olumlu sonuç alamıyoruz. 2025 yılında dezenflasyon (enflasyonda yavaşlama) görüleceğini ifade etmiştir ama bu tarihler sürekli ertelenmektedir. Ayrıca tüm faturayı halka keserek sabır dilemeleri de kabul edilemez. Çünkü başta dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız olmak üzere yeteri kadar fedakârlık yaptılar ve sabır kalmadı.
Yukarıda enflasyonun düşmesinin zor olduğunu belirtmiştim nedenlerini açıklamaya çalışayım. Öncelikle bizim bütçe açığımız ve kısa vadeli borçlarımız dikkate alındığında yeni zamların gelmesi ihtimali yüksektir. Diğer yandan merkez bankası rezervlerimiz giderek artmasına rağmen yeterli seviyede değildir. Birkaç ay önce eksi değerde iken günümüzde swap dahil brüt rezervlerimiz yaklaşık 145 milyar dolar civarındadır. Ancak bu paranın bir kısmının sıcak para ve carry trade yöntemiyle geldiğini unutmamalıyız. Yani bir müddet sonra geldiği gibi gidecektir. Bu arada uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından biri olan Mood’s’in kredi notumuzu iki puan birden arttırarak B3’den B1’e yükseltmesi, görünümü pozitife çevirmesi ve gri listeden çıkmamız son drece olumlu gelişmelerdir. Bu gelişmeler sonucunda yurt dışından 20-25 milyar dolar daha gelebilir. Ancak önemli olan gelen yabancı paranın sabit sermaye yatırımı yani üretim odaklı olmasıdır. Enflasyonun düşmesi için en az üç yıl gibi süre gereklidir. Hangi parti, hangi ekonomist gelirse gelsin bu sürenin değişmesi son derece zordur. Çünkü geçmişte uygulanan yanlış para politikası nedeniyle bozulan ekonomik dengenin tekrar sağlanması zordur ve zamana ihtiyaç vardır.
Sözün özü enflasyon kâğıt üzerinde düşmüştür ama gerçekte yükselmiştir.