Eğer iç tasarrufları yatırımlarını karşılamaya yetmeyen bir ülke, dışarıdan gerekli finansmanı bulamazsa üretimde kullanacağı girdilerin ithalatını yapamaz. Eğer girdilerin ithalatını yapamaz ve bunları uygun koşullarla içeriden de ikame edemezse üretimi yapamaz. Eğer üretimi yapamazsa daha düşük büyüme ve daha yüksek işsizlik oranlarına razı olmak zorunda kalır. İşte ödemeler dengesindeki kritik sorun budur...
Cari işlemler en basit haliyle mal ve hizmet ihracatı ile ithalatı arasındaki farktır. Cari denge bunların yanı sıra yurtdışından sağlanan faiz ve temmettü geliri ya da dış yardımlar gibi girişleri de içermektedir. Eğer ülke dışarıya sattığından daha fazlasını alıyorsa bu denge açık veriyor demektir. Bizim de durumumuz bu. Temmuz itibarıyla ödemeler dengesi rakamları geçen hafta açıklandı. Yedi aylık dönem itibarıyla cari işlemler hesabı kısmında koronavirüs etkisiyle bir bozulma var. Pandemi nedeniyle daha az ihracat yapmış, daha az turizm ve taşımacılık geliri elde etmişiz. Aynı şekilde yine pandemi nedeniyle ithalat da azalmış ama artan altın ithalatı nedeniyle oradaki azalma gelirlerdekine göre daha düşük kalınca cari denge önemli ölçüde bozulmuş.
Buraya kadar her şey çok açık ve küresel salgın ile açıklanabiliyor. Fakat ödemeler dengesinin finans hesabı kısmında, yani cari işlemler açığının finansmanındaki durum bu kadar basit değil. Orada dikkat çeken bir bozulma var ve bunu pandemi ile açıklamak mümkün değil. Buradaki hareket pandemiye bağlı gelişmelerden ziyade piyasalardaki Türkiye algısının bozulması ve buna bağlı olarak fon sahiplerinin Türkiye’ye yatırım yapma veya borç verme iştahındaki azalmanın bir sonucu olarak görünüyor.
Çok fazla rakama boğmadan ödemeler dengesindeki önemli gelişmelere bakalım:
- Geçen yıl 2.1 milyar dolar fazla veren cari işlemler bu yıl 21.6 milyar açık vermiş. En büyük neden dış ticaretteki bozulma. İhracat 2019 aynı döneme göre 15.8 milyar dolar düşmüş. İthalatta da düşüş var ama sadece 5 milyar dolar.
- Bozulmanın diğer bir önemli nedeni seyahat gelirlerinin geçen yıla göre 10.7 milyar dolar daha az gerçekleşmesiydi. Şaşırtıcı değil; oteller kapandı, uçaklar kalkmadı; seyahatler yasaklandı.
- Aynı şekilde taşımacılık gelirlerinde de 4.8 milyarlık bir azalma var. Normaldir; pandemi nedeniyle sınırlar bile neredeyse kapandı.
- İthalat rakamlarından altın ve enerji ithalatını çıkarıp kalan kısma baktığımızda durum o kadar da kötü görünmüyor. Ancak burada farklı düşünceler var. Altın hariç bakılması anlamlı olabilir ama önemli bir girdi olan enerjinin neden hariç tutulduğunu anlamak zor. Enerjiyi hariç tutmak ile üretimde kullanılan diğer girdileri hariç tutmak arasında bir fark yok. Eğer petrol ya da gaz bulmamışsak; veya enerji verimliliğini artıracak teknolojik sıçrama yapmamışsak, ne kadar çok üretirsek o kadar çok enerji ithal etmek durumundayız. Bu nedenle enerji hariç bakmak anlamlı gelmiyor bana.
- Ancak altın ithalatı farklıdır. Sadece bizde değil İngiltere ve Hindistan gibi bazı ülkelerin cari işlemler hesaplarında da parasal olmayan altın ticaretinden kaynaklanan bir bulanıklık oluyor. Tasarrufve yatırım aracı olma özelliğinden dolayı altını hesap dışı tutup cari dengeye öyle bakmak ödemeler dengesindeki gerçek eğilimi ortaya çıkarabilir. (Hatta her ne kadar katılmasam da, altın ticaretinin sermaye hesabında izlenmesi gerektiğini öne süren ekonomistler bile var). Geçen yıl ilk 7 ayda 7.3 milyar dolar altın ithal eden Türkiye ekonomisi bu yıl 16.1 milyar ithal etti. Altın ithalatının hariç tutulması halinde toplam cari açık 6.6 milyara geriliyor. Bu mantıkla 2019 hesaplarında da altın hariç tutulduğunda dönem fazlası 2.1 milyardan 9.4 milyara çıkıyor. İki yıl arasında 16 milyar dolarlık bir bozulma demek bu. Altın dahil tutulduğundaki bozulma ise 19.5 milyardı. Hariç bakıldığında bozulmanın dozu hafiflemekle birlikte çok da büyük bir fark yok.
Kısacası altınlı hariç de olsa dahil de tutulsa cari işlemler dengesi bozulmuş. Bu bozulma büyük ölçüde pandemi nedeniyle arz, talep, ticaret ve turizmin çökmesinden kaynaklanıyor. Ancak “koronavirüstendir” deyip rahatlamamak lazım çünkü açığın finansmanında da bozulma var. Mesela:
- Geçen yılın ilk yedi ayına göre bu yıl daha az doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekebilmişiz.
- Geçen yıl hisse senedi ve borçlanma senetleri yoluyla 4 milyar dolara yakın dış finansman sağlamışken, bu yıl giriş olmadığı gibi var olanlardan 14.1 milyar çıkmış.
- Geçen yılki giriş ve çıkışlar sonrası TCMB rezervlerine 4 milyar dolar aktarırken bu yıl rezervlerden 31.4 milyar kullanmak zorunda kalmışız.
Dünyada likiditenin arttığı dönemde yaşanan bu üç gelişme koronavirüs ile ilgili olmaktan ziyade uluslararası yatırımcıların Türkiye’ye bakışı ve piyasalardaki Türkiye algısı ile ilgilidir. Bu nedenle kaygı vericidir.