Tekstilcilerimizin Mısır’a taşınması normaldir

Ussal ŞAHBAZ Global İşler

Tekstilcilerimiz Mısır’a gidiyor! Son günlerin en popüler tartışma konusu bu. Artık Türkiye’de üretim yapmak maliyet açısından imkânsız hale mi geldi? Sebep son aylarda aşırı değerlenen TL mi, yoksa başka yapısal faktörler mi var? Gelin dünyadaki tartışmalara bakalım.

Malum, zengin ülkeler için sanayisizleşme (deindustrialization) normal kabul ediliyor. Zengin ülkelerde vatandaşlar artık fabrikalarda sabit bir yerde 8 saat çalışmak istemiyor. Bunun bir sonucu olarak, sanayi tesisleri de sabit bir yerde bırakın 8 saati; 18 saat çalışmaya, hatta çocuğunu da çalıştırmaya razı insanların olduğu az gelişmiş ülkelere taşınıyor. ABD’de 1950’de milli gelirin %30’u imalat sanayiinden geliyormuş; bugün bu pay %8’e gerilemiş.

Harvard Üniversitesi’nden değerli hocam Dani Rodrik, 2016’da “prematüre sanayisizleşme” diye bir kavram ortaya atmıştı. Bu kavram çerçevesinde Dani Hoca diyor ki -- Eskiden zengin ülkeler sanayisizleşirdi, şimdi orta gelirli ülkeler sanayisizleşiyor. Örneğin Japonya’da sanayinin istihdam içindeki payı 1969’da zirveye ulaşmış. Hindistan’da ise 2002’de. Ama bir mukayese yapıldığında Japonya’nın 1969’daki kişi başına milli geliri, Hindistan’ın 2002’deki kişi başına milli gelirinden yaklaşık 5 kat yüksek.

Bunun gibi birçok örnek var. Dani Hoca da bu örneklerden de yola çıkarak, dünya ekonomisinde yapısal bir değişiklik olmuş olmalı diyor. Şöyle: Dünya Ticaret Örgütü ile birlikte imalat sanayiinde rekabet küresel ölçeğe taşındı. Yani Kahramanmaraş’taki tekstilcimizin artık rakibi sadece yereldeki tekstilci değil. Hem Portekiz hem de Etiyopya’daki işletmelerle rekabet etmek zorunda. Küresel rekabet, imalat sanayiindeki şirketlerin verimliliklerini hızla artıyor. Ama son dönemde bu süreç, sadece ucuz iş gücüne dayalı rekabet etmeye çalışan işletmelerin olduğu ülkelerin aleyhine işliyor. Zira kalkınmış ülkelerde (veya son zamanlarda olduğu gibi Çin’de) geliştirilen teknolojik inovasyon, bir ürünün dünyadaki fiyatını düşürüp girdi olarak da sermayenin payını işgücüne karşı artırarak, geleneksel olarak daha çok ucuz iş gücüne dayalı üretim yapan kalkınmakta olan ülkelerin rekabet üstünlüklerini kaybetmesine neden oluyor. Bu ülkelerde yeterli sermaye yatırımlarını yapıp, inovasyonu üretim sürecine entegre etmeyi başaran şirketler büyüyor ve küresel ölçekte daha rekabetçi hale geliyor. Söylemeye gerek yok, gelişmekte olan ülkelerde ucuz iş gücü ile rekabet etmekte ısrarcı olan çoğu şirketin akıbeti ise bu süreçte marjinalleşmek oluyor. Bu arada, sermayenin girdi maliyetleri içerisinde payını artıran işletmeler sadece daha az iş gücü kullanmıyor, aynı zamanda daha nitelikli iş gücü de istihdam ediyor. Yani imalat sanayii eskisi gibi niteliksiz yığınlara istihdam sağlayabileceğiniz bir kapı olmaktan çıkıyor.

Dani Hoca bu sene Tanzanya ve Etiyopya’daki tekstilcilerle Çekya’daki tekstilcileri karşılaştıran yeni bir çalışma yayımladı. Şimdi dikkat buyurun: Çekya, bu Afrika ülkelerinden yaklaşık 20 kat daha zengin. Ekonominin geneline baktığımızda işletmelerde sermayenin iş gücüne oranı Çekya’da 20 kat daha yüksek. Ama Tanzanya ve Etiyopya’da başarıyla büyüyen ve dünyayla rekabet edip sermaye/iş gücü oranını artıran tekstilcilere bakarsanız sermayenin iş gücüne oranı Çekya’dakilerle neredeyse aynı.

Gelelim Türkiye’ye. TEPAV Kalkınma Politikaları Direktörü değerli dostum Ekrem Cüneydioğlu’nu aradım. Bana Türkiye’de istihdam ve katma değer içinde imalat sanayii verilerini gönderdi. Bu verilere baktığımızda 2004’ten beri istihdamımız içinde imalat sanayiinin payı %18-20 arasında dalgalandığı görülüyor. Mesela aynı dönemde Yunanistan’daki payı düzenli biçimde %14’ten %10’un altına düşmüş.

Şimdi sormamız gereken soru şu: Acaba Türkiye’de “sanayisizleşme” problemi değil de “sanayisizleşememe” problemi mi var? Tüm sanayiciler, “Çalıştıracak eleman bulamıyoruz!” diyor. Bunu duyan iş arayanlar da “Sizin verdiğiniz paraya çalışılmaz!” diye cevap veriyor. Demek ki, bizdeki sanayi işletmelerinin çoğu Dani Hoca’nın sınıflandırmasında dünyadaki verimlilik düzeyini yakalayamamış. Hâlâ çok sayıda ve niteliksiz iş gücü ile durumu idare etmeye çalışıyorlar. Sıkışınca, işveren ya da işçi yerine, “TL aşırı değerli” diye görünmeyen birini suçlamak kolay! “TL aşırı değerli” diyenlere sormak lâzım, “Peki, hangi tarihte TL dengeli değerdeydi, bu tarihi nasıl tayin ediyorsunuz?” Belki de TL son yıllarda aşırı değersizdi ve Türkiye benzer gelir seviyesindeki ülkelerin yaşadığı sanayisizleşmeyi bu nedenle yaşayamadı. Belki ülkemize gelen 4 milyon göçmenin getirdiği ek iş gücü bu verimsiz işletmeleri bir süre daha ayakta tuttu.

Verilere şöyle de bakabiliriz: Ülkemizin yüksek teknolojili ihracatının toplam imalat sanayii ihracatı içindeki payı %5’in altında. Bu oran artsın istiyoruz ki, böylelikle sanayide çalışan da verimliliğine uygun ücret alabilsin. Madem yüksek teknolojili işlere geçiş yapacak sanayi politikası uygulayamadık, en azından düşük teknolojili üretim yapan işletmelerden kurtularak bu paydayı oransal olarak yukarılara taşıyabiliriz. Sonra müteşebbislerimiz sermaye ve organizasyonel kapasite birikimlerini daha verimli işlerde kullanabilir. Böyle bakarsak, tekstilcilerimizin Mısır’a gitme vakti çoktan gelmiş de geçmiş olabilir.

Tüm yazılarını göster