Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper; beyin göçünü beyin gücüne çevirmek için adım atanlarımızdan; “Dünya üstünde yetenek savaşları başlamış durumda. Bugün Türkiye olarak biz yetenek savaşlarında maalesef göç alan değil göç veren durumundayız. Bu durumu tersine çevirmek için çabalıyoruz.”
Bu amaçla 3 yıl içinde 35 merkezi Türkiye’de, 2 merkezi de yurt dışında açıp toplam 37 teknoloji ve etki merkezi üzerinden 30 bin gence ulaşacaklar. Ben bu yaratıcı ve farklı girişimi, ülkenin içine düştüğü orta gelir tuzağı ve vasat akıl çıkmazından çıkış için bir şans olarak görüyorum.
Diplomalar işsizlik antrepo belgesi
Söz beyin gücünden açılmışken… Her toplumun %2’si, dinden, dilden, coğrafyadan, ırktan bağımsız olarak zeki ve yetenekli. Ancak toplumun kaderini bu %2’ye nasıl davranıldığı belirler. Onları devlet başa yaparsan ufukların efendisi olursun. Onları kuzgun leşe atarsan uygarlığın taşrasına düşersin.
Ülkemizde 208 üniversite var ve çok azı işe yarıyor. Geçen yıl ürettiğimiz 930 bin üniversite diplomasından ancak %20’si beceri kazandırmış. Gerisi, işsizlik antreposu ambar belgesi gibi… Oysa bizim diplomaya değil beceriye ihtiyacımız var. Bu yüzden Cenk Alper’in gayreti olağanüstü değerli…
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Diploma neden işe yaramıyor?
Çünkü YÖK sistemi, bilim üretmekten ziyade kendisine emanet edilen öğrencileri 5-6 yıl teröre bulaştırmadan saklama mantığıyla çalışıyor. Kayyum rektör kafasındaki yapı, bilim üreteni değil söz dinleyeni yüceltiyor. Edebilseler beyinlerimize de kayyum atayacaklar. Şükür yapamıyorlar. Henüz…
Bizim bilime ihtiyacımız yok mu?
Olmaz mı? Teknoloji ve bilim, üniversitelerde barınamıyor. Fakat bilime olan ihtiyaç ortada ve bu yüzden teknoloji ve bilim merkezleri çözümü geliştirilmiş. Bugün benzer ihtiyacı, organize sanayi bölgelerinde de görüyoruz. Her biri temel bilimler enstitüleri kuruyor. Zira YÖK, bilimi yok ediyor.
not/ Akıllı üretim varken Türkiye batmaz
Son 1 haftada 7 ayrı kentte saha ziyaretindeydim. Kiminde sanayicileri, kiminde üreticileri, çiftçileri dinledim. Hele ki organize sanayi bölgelerinde öylesine değerli üretim var ki şaşarsınız. Türkiye akıllı üretime mecbur ve bunu da başarıyoruz şükür. Sahada dolaştıkça mutlu oluyor, içim umut doluyor.
Ancak ekranlara çıkıp makroekonomik verilerle yüzleşince bu umut yerini karamsarlığı bırakıyor. Faiz-döviz-enflasyon şeytan üçgeninde olup bitenler, sahadaki enerjiyi söndürüyor. Bunu ben kötü yönetime bağlıyorum. Böylesi zenginliğe, üretim kabiliyetimizle yazık ediyoruz kendimize.
Tosyalı’nın çelikte yaptıkları, SASA’nın cari açığa darbe vuran atılımları, gıdadan teknolojiye dek farklı alanlardaki gayretimiz ve gençlerin tarıma yönelen ilgisi… Tüm bunların bileşkesinde içimizi karartan siyaset ve dar alanda kısa paslaşmalarla kendi çıkarları için tabutta röveşata yapan kısır döngücüler…
Akıllı üretim derken kastımız şu; daha fazla teknoloji, daha inovatif iş modelleri, daha bilgi yoğun süreçler, çevreye duyarlılık… Dijital dönüşümün değerini fark edenlerimizin sayısı hızla artıyor. Yeşil dönüşümün zorunluluğunu kavrayanlarımıza daha fazla tanık oluyoruz. Muhteşem bir kıpırdanma…
Peki, her şey tıkırında ise memleket neden bu halde? Aslında bunun cevabını biliyoruz. Biz halimizi güzelleştirmedikçe memleketin hali de güzelleşmeyecek. Akıllı üretime ahlaklı siyaseti eklemeliyiz.