Önceki gece televizyonda izlemekte olduğum futbol maçının devre arasında diğer kanallara göz gezdirirken, daha önce hiç izlemediğim a-para adlı kanalda, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’ndaki (Borsa İstanbul) son gelişmelerle ilgili bir sohbete rastladım. Borsa İstanbul’daki son gelişmeleri yakından izlemediğim için, konuya vakıf oldukları anlaşılan üç konuşmacının sözleri ilgimi çekti, maçı unutup onları dinlemeye başladım.
Portföy yöneticisi Işık Ökte’yi daha önce Bloomberg-HT’de, Zeynep Erataman’ın İlk Söz programında dinlemiştim birkaç kez. Deniz Yatırım yöneticisi Orkun Gödek ve İnfo Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Mert Yılmaz’ı ise ilk kez bu vesileyle dinliyordum.
Anlattıklarına göre Borsa İstanbul’daki bireysel yatırımcı sayısı 2020’de büyük bir sıçrama yaparak 2 milyona yaklaşmış, son dönemde gerçekleşen yeni halka arzlarla birlikte bu rakam 2,5 milyonu bulmuş. Mevduat faizlerinin dibe vurduğu ve Türk Lirasının sürekli değer kaybettiği ortamda, 10- 20.000 TL. gibi borsa için mütevazi sayılacak paralarla borsaya giren ve özelikle yeni halka arz edilen şirketlerin hisselerine yatırım yapan kişilerin çoğu kez hisse senedinin ne olduğunu bile bilmediklerini belirten her üç konuşmacı da bu hikayenin iyi bir sonla bitmeyeceğini vurguladı. Benim gibi kırk yıl önce Banker Kastelli günlerini yaşamış biri için hiç de şaşırtıcı gelmedi söyledikleri.
Enflasyon lobisinin zaferi
Ben önceki gece bu programı izlerken SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun pazartesi günü ayrıntılı bir açıklama yaparak ve borsa yatırımcılarına uyarıda bulunarak “kâr ve zararınızdan SPK sorumlu değildir” mesajını vermiş olduğunu bilmiyordum. Salı sabahı DÜNYA’yı açtığımda gördüm bu açıklamayı.
DÜNYA’nın dünkü 1. sayfasında bu haberin hemen altında yer alan diğer önemli haberde ise yıllık enflasyonun %16,2’ye yükseldiği müjdeleniyordu. Üretici fiyatarındaki artış ise %31,2 olmuştu ve bu da sevindirici bir haberdi ülkemizdeki en güçlü lobilerden biri olan enflasyon lobisi için. Yazarımız Alaattin Aktaş endekslerdeki bu gelişmeleri değerlendirirken “enflasyonda turpun büyüğü heybede” diyor, Şebnem Turhan da özellikle hizmet sektörünün “normalleşme zamları” için hazırlık yaptığını belirtiyordu.
Türkiye’nin çıkmazı
Enflasyonla mücadelleyi ciddiye alan ve bu hedefle uyumlu bir faiz politikası izleyerek Türkiye’nin uluslararası finans piyasalarındaki itibarını artıran ve ülkeye 16 milyar doların üzerinde döviz girmesini sağlayan Naci Ağbal’ın neden görevden alındığına önceki gece izlediğim üç analist de pek akıl erdirememişti. Enflasyonun aslında bütün çıkış yollarını tıkayan temel sorun olduğunu onlar da teslim ediyordu. Türk Lirasının değer kaybetmesinin enflasyon lobisinin işini kolaylaştıran en önemli faktörlerden biri olduğu da biliniyor.
Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, Ağbal’ın görevden alınmasının finans dünyasında yaratmış olduğu şokun olumsuz etkilerinin önümüzdeki dönemde Türkiye’nin işini daha da zorlaştırması da kaçınılmaz görünüyor. ABD ekonomisindeki hızlı canlanmanın enflasyonu tetikleyerek ABD Merkez Bankası’nı faiz artırmaya zorlaması halinde bundan en zararlı çıkabilecek ülkelerin başında Türkiye’nin geldiği de sıkça vurgulanıyor Wall Street Journal ve Blooomberg gibi etkili yayın organlarında.
Küresel riskler de büyüyor
Bunun yanısıra, dünyada son on yıla damgasını vuran ve şimdi de kurtarma paketleriyle yeni boyutlar kazanan sınırsız para bolluğunun finans dünyasında bir risk alma sarhoşluğu yaratarak büyük kayıplara yol açabileceği son olarak Archegos Capital’in çöküşüyle görülmüş oldu. Son dönemde rekorlar kıran ve ülkemizde de büyük ilgi gören kriptoparaların nelere yol açacağı de bilinmiyor.
Ayrıca pandeminin küresel boyutta büyük bir risk oluşturmaya devam ettiği de ortada. Başta Brezilya ve bazı Avrupa ülkeleri olmak üzere pandemiyle baş etmede başarısız olan ülkelerde bunun siyasi sorunlara yol açması da olası görünüyor. Sayfamızın editörü Hilal Sarı’nın dünkü haberininin başlığı da pek içi açıcı değil: “Vaka artışında dördüncü sıradayız.”