Tedarik zincirine insan hakları kriteri

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Dünya, Çin ile ABD arasında temelleri atılan yeni soğuk savaşın ilk etkilerini hissetmeye başladı.                

Afganistan, pek çok gözlemciye göre bu etkilerden biri; ABD’nin Afganistan’dan apar topar çekilip, arkasında bir kaos bırakmasının aslında Çin’i “meşgul etmek” amaçlı olduğu yönünde yaygın bir görüş var. Taliban’ın pragmatik bir yaklaşımla Çin’e heyet gönderip “Sincan krizine karışmayacağım” mesajı vermesi Washington’un planlarının –eğer varsa öyle bir plan- “şimdilik” tutmadığını ortaya koydu.            

Ama siyasal İslamcılık öyle durağan bir olgu değil; siyasal İslamcıların dünyasında bir gün verilen sözün, ertesi gün bozulduğunu görmek adeta vakayı adiye halinde. Türkiye de bunun pek çok örneğini yaşadı/yaşamaya da devam ediyor.           

Taliban üzerinden Çin’i karıştırma planı işin siyasi yanı; Bir de soğuk savaşın ekonomik yanı var ki, onda da ilk “barutlar” atılmaya başladı bile. Bunun en somut örneği Almanya Federal Parlamentosu’nun Eylül ayındaki seçimler için görevini sona erdirmeden önce çıkardığı son yasalardan biri; Tedarik Zinciri Yasası.

Çocuk işçilik, insan hakkı ihlali, üretimde çevrenin gözetilmemesi… Yasa, tedarik zincirlerindeki üretim ağında insan hakları ihlalleri olan Alman şirketlerine federal hükümet tarafından kurulan bir otorite aracılığıyla ceza verilmesini öngörüyor. Böylece Alman şirketlerin ülke dışından tedarik zincirlerini oluştururken insan hakları ve çevreyi de “kriter” olarak belirlemeleri sağlanmaya çalışılıyor.              

Yasa, öncelikle büyük ölçekli şirketlere uygulanacak; 2023’e kadar yasa sadece 3 bin ya da daha fazla çalışanı olan şirketler için, 2024’ten sonra ise çalışan sayısı bin ya da üzerinde olan Alman şirketleri için geçerli olacak. Yasa uyarınca kapsama giren şirketler her yıl bir rapor hazırlayarak, tedarik zincirlerini oluştururken insan hakları ve çevre konusunda “risk faktörlerini nasıl bertaraf ettiklerini” açıklayacaklar.                  

Özellikle çocuk işçi çalıştıran, üretim sürecinde çevreyi hiçe sayan, insan/işçi haklarını dikkate almayan yurtdışındaki firmaları tedarik zincirine dahil eden yasa kapsamı içindeki Alman şirketlerine uyarılar cezalar verilecek. Bu şirketler yasanın gereklerini yerine getirmemek konusunda ısrar ederlerse, Alman Federal hükümetinin tedarik zincirinden çıkarılacak.             

İnsan hakları örgütleri Almanya Federal Parlamentosu’nun onayladığı yasayı “yetersiz” buldular. Genel görüş, “iyi yönde, küçük bir adım” olduğu, ancak mutlaka devamının gelmesinin de gerektiği yönünde. Alman yasasının devamının ise, Avrupa Birliği üzerinden gelmesi söz konusu; Nitekim Almanya hükümet üyeleri de yeni yasayı tanıtırken, bunun Avrupa Birliği’ne örnek oluşturacağını, belki de AB mevzuatının bu konuda çok daha kapsamlı kurallar getirmesinin öncülüğünü yapacağını anlattılar kamuoyuna.                 

Türkiye de etkilenebilir

Almanya’nın ilk adımını attığı, üretimdeki tedarik zincirlerine insan hakları kriteri getirilmesi sürecinin öncelikli hedefi Çin gibi görünse de, yasa Türkiye’yi de etkilemeye aday.             

Türkiye’de çocuk işçi kullanımı yasalar uyarınca suç; ancak Suriye ve Afganistan’dan alınan göç çerçevesinde, merdiven altı üretim süreçlerinde ya da tarım sektöründe çocuk işçilerin çalıştırıldığına ilişkin iddialar uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarından eksik olmuyor. Ayrıca Türkiye’deki sendika sistemi de yoğun şekilde eleştiriliyor. Çevre konusunda ise, özellikle madencilik alanında Türkiye’deki vahşi uygulamalar, bizzat Türk vatandaşları tarafından tepki görüyor; Cerattepe ve Kaz Dağlarındaki altın madenlerine, Karadeniz’deki taş ocaklarına karşı yöre halkının tepkileri sadece Türkiye’de değil, uluslararası alanda da yankı buluyor.               

Son dönemdeki düzensiz Afgan göçüne yönelik tepki konusunda AK Parti yöneticilerinin yaptıkları “sığınmacılar olmazsa, Türk ekonomisi çöker” açıklamaları da, uluslararası camiada altı çizilerek not edilmiş durumda. Türkiye gibi işsizliğin giderek arttığı bir ülkede, ekonominin bekasının, sendika gibi, sigorta gibi, hiçbir güvencesi olmadan çalışan göçmen işçilere bağlanması, insan hakları ihlali açısından “itiraf” gibi algılandı uluslararası insan hakları savunucuları tarafından.              

Almanya’da çıkan yasa, hemen bugün Türkiye’yi etkilemeyebilir. Ancak özellikle Avrupa Birliği’nin “greendeal” adı altında çevre korumayı önceleyen üretime geçiş süreci ilerledikçe, bunun Türk iş sektörüne etkisi de kaçınılmaz olarak artacaktır. AB yasalarıyla getirilen “çevre” faktörüne, şimdi Almanya öncülüğünde “insan hakları/işçi hakları/çocuk hakları” kriteri de dahil olmaya başladı.            

Ucuz işgücü ile Çin’in boşaltacağı tedarik zincirinin küçük de olsa bir bölümünü “kapmaya” oynayan Ak Parti hükümetinin planları açısından, Alman yasası olumsuz bir işaret fişeği niteliğinde…

Tüm yazılarını göster