Para politikası Merkez Bankası tarafından yürütülür. Ancak maliye politikası ile uyumlu olmak zorunda. Merkez Bankaları para politikasını uygularken farklı araçlar kullanır. Bunu yaparken belirlediği hedefe kilitlenir. Bağımsız ve şeffaf bir Merkez Bankası bu hedefi genel olarak yıl sonunda gelecek yıl için açıklar. Hükümete de amaç ve araçları hakkında bir niyet mektubu sunar. Merkez Bankası bunu yaparak maliye politikasının da para politikasına uyum göstermesini bekler. Diyebilirsiniz ki bu parasal görüşü dayanak alan bir davranış biçimi, biz ülkemizde maliye politikasının öncü olduğu bir iktisat politikası uygulayacağız, para politikası da maliye politikasına uyum göstersin. Olabilir. Ancak bu durumda maliye politikasının temel metni olan bütçedeki sapmalar daha ilk üç ayda ortaya çıkmamalı, hükümet her ay çıkıp müjde paketleri ile bütçeyi delik deşik etmemeli.
Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliği sonrası rejim de değişti (aslında 2010 Anayasa değişikliği ile yargı bağımsızlığı ortadan kalkınca gelişimin yönü belli olmuştu). Bu açıkça ifade edilmedi ise de uygulamalar bu söylediğimizi kanıtlar niteliğinde. Bu değişimden TCMB de payına düşeni aldı. Bağımsızlığını yitirdi. TCMB enflasyon hedefinden uzaklaştı çünkü araç ve amaç bağımsızlığını kaybetti. Bundan dolayı da döviz kurları yükselirken faiz silahını kullanamadı. TCMB’nin teknik ekibi çaresiz kalınca şimdilerde faiz oranını yükseltmeden para arzını kontrol etmeye çalışıyor.
Bu çabanın son örneği 23 Nisan 2022’de yayınlanan karşılıklar tebliği oldu. Tebliğ ile TCMB ilk olarak bankaları kullanarak kredi hacmini (banka parasını, kaydi parayı) daraltarak müjdeler paketinin önünü almaya çalışıyor. İkinci yapılan değişiklik ile de yeteri kadar kur korumalı mevduat (KKM) toplayamayan bankalara ek karşılık oranı uygulayarak bankaları KKM’ye yönlendirmek istiyor. Bunu yapmasının altında elbette artan cari açık ile kur üzerindeki baskının yakın dönemde artacağını görmesi. Bu baskıyı hafifletmek için döviz rezervini artırma isteği yatmakta. Özetle tebliğ ile yapılan değişikler şöyle:
- Türk Lirası cinsinden nakdi krediler zorunlu karşılığa tabi varlıklar sınıfına alındı. Bu yapılırken zorunlu karşılık uygulamasından KOBİ tanımına giren işletmelere kullandırılan krediler, esnaf kredileri, ihracat ve yatırım kredileri, tarımsal krediler, kamu kurum ve kuruluşlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların müessese, bağlı ortaklık ve iştiraklerine kullandırılan krediler, kurumsal kredi kartları ve mali kuruluşlara kullandırılan krediler kapsam dışında bırakıldı,
- Zorunlu karşılığa tabi varlıklar için karşılık oranı yüzde 10 olarak belirlendi,
- Gerçek kişi mevduat dönüşüm oranı yüzde 5,00’ın altında kalan bankalar ilave olarak 5 puan, yüzde 5,00 ile yüzde 10,00 arasında olan bankalar ilave olarak 3 puan zorunlu karşılık uygulanacak.
TCMB, bu tebliği ile yok olma sınırlarında faaliyet gösteren KOBİ’leri ve esnafı korumaya çalışmakta. TCMB, bankalara bu kesimi fonlarsanız sizden ek karşılık istemeyeceğim, dolayısıyla fon kaynak maliyetiniz artmayacak diyor.
TCMB’nin kararları hemen eleştirildi, böyle bir uygulama yok denerek. Doğru, bankaların aktifinde yer akan varlıklara ilk defa karşılık uygulamasına gidildi. Ancak Merkez Bankalarının para politikası araçları içinde selektif kredi uygulaması da var (diğerleri açık piyasa işlemleri, karşılıklar ve reeskont politikaları). Bu epeycedir etkin kullanılmıyordu. Şimdi TCMB bu politika aracını kullanıyor.
TCMB, hedef enflasyondan sapmanın yarattığı sorunların farkında ancak bunu engelleyecek araçları kullanma özgürlüğü yok. Eleştirilecek olan bu tür uygulamaları devreye almaya çalışan TCMB’nin teknik ekibi değil, bağımsızlığı olmayan bir Merkez Bankasının yönetiminde yer alanlara olmalı.
Özetle TCMB’nin kurumsal kimliği ayaklar altına alıp, çiğnenmemeli.
**
Okuma Önerisi, Aziz Köklü, Türkiye’de Para Meseleleri, 1947.
Ömer Faruk Çolak, Ekonomide Masallar Gerçekler