TCMB yalnız

Artık enflasyon hedeflemesine kilitlenmiş merkez bankacılığı yapan da yok, bu yönde çağrı yapan da. En eski geri döndü. 1960'lardaki gibi merkez bankalarına büyümede istikrar, istihdamda istikrar gibi görevler veriliyor.

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Geçen yılın sonuna doğru döviz kurundaki hızlı artış, enflasyon oranındaki yükseliş Hazine ve Maliye Bakanı ile TCMB Başkanını koltuğundan etti ve yerlerine kamuda bürokrat olarak çalışma tecrübesi olan, iki eski bakandan Lütfü Elvan’ı Hazine ve Maliye Bakanı koltuğuna, Naci Ağbal’ı da TCMB Başkanlık koltuğuna oturdu (7 Kasım). Her iki görev değişikliği genel olarak olumlu karşılandı. Görev değişikliği sonrası her iki kurumun işçi ve işveren temsilcileri ile görüşmeleri, şeffaflık konusunda attıkları adımlar, döviz kurunda oynaklığın azalttı, ekonomi de istikrar yönünde bir kazanım sağlanmış oldu.

TCMB, görev değişikliği sonrası direnç gösterilen adeta tabu haline getirilmeye çalışılan faiz oranını artırarak hedef enflasyon üzerinde yoğunlaşacağının sinyalini verdi. Başkan Ağbal da her fırsatta bunu dile getirmekte ve parasal sıkılaştırmanın enflasyonun hedef enflasyona düzeyine erişinceye kadar devam edeceğini vurgulamakta.

Para politikası yönünden kararlılık mesajları verilirken, maliye bacağı unutulmakta. Halbuki bu süreçte iktisat politikasında başarı için her iki politikanın (para ve maliye) birlikte yürütülmesi gerekiyor. İki politika arasında uyum henüz yok. Örnek verelim, hem de iki gün öncesinden. Çarşamba günü TCMB parasal sıkılaştırma için (para arzını kısmak için) zorunlu karşılık oranını 200 baz artırdığını açıklarken, hükümetten yapılan açıklama tam tesri yönde oldu, “Kanal İstanbul’u kesinlikle yapacağız” dendi. Kısaca şu denmekte; TCMB parasal sıkılaştırmaya giderken, maliye bacağında genişlemeye gidileceği söyleniyor. Bu durum sadece bu tür mega projelere has değil. Nitekim Merkezi Yönetim bütçe açığı ocak ayında geçen yılın ocak ayına göre yüzde 212,3 oranın da artarak 24 milyar 154 milyon TL’ye, faiz hariç bütçe dengesi yüzde 10,5 oranında artarak 2 milyar 211 milyon TL’ye ulaştı.

Dikkatli bakılırsa bütçe verilerini daha ilginç kılan oranlar da var. Faiz giderleri bütçe giderlerinin %39,3’üne ulaştı, bu oran 2020 Ocak ayında %12,6 idi. Bir başka önemli oran daha var. Cari transferlerin (büyük kısmı SGK’nın zarar etmesi nedeni ile aktarılan kaynaklar) faiz hariç giderler içindeki payı %48,9’a yükseldi. Doğal olarak bu eğilimin devam etmesi TCMB’yi de zora sokacak.

Parasal ve mali sıkılaştırma için erken mi?

TCMB’nin tekrar enflasyon hedeflemesine dönmesi Taylor kuralına iman edenleri sevindirdi. Ancak bu kural tekrar işler mi? Hatta doğru soru şu olmalı, bu kural gerekli mi? Artık TCMB bağımsız olmadığı için işleyip işlemeyeceği sorusunun yanıtı biz de yok. Ancak bu politika gerekli mi sorusuna hemen olumlu yanıt veremeyiz. Çünkü 2008 krizi sonrası küresel ölçekte karşılaştığımız parasal ve mali genişleme, salgın ile birlikte genişleyerek halen devam etmekte. Daha yeni ABD Başkanı Joe Biden, 1,9 trilyon dolarlık mali genişleme paketini açtı.

Geçen hafta da yazdık merkez bankalarının işlevi farklılaşıyor. Artık enflasyon hedeflemesine kilitlenmiş merkez bankacılığı yapan da yok, bu yönde çağrı yapan da. En eski geri döndü. 1960’lardaki gibi merkez bankalarına büyümede istikrar, istihdamda istikrar gibi görevler veriliyor.

Bundan dolayı TCMB enflasyon hedeflemesine geri dönmektense yeni hedefleri gözeten farklı bir politika üretebilse daha anlamlı olurdu. Ancak bunun için TCMB’nin amaç ve araç bağımsızlığı olmalı, bu da yok. Yani yeni minderde eski taktiklerle güreşmeye devam eden TCMB ne yazık ki sağlam bir antrenöre sahip değil.

Okuma önerisi: J. Galbarith, Normalin sonu.

Tüm yazılarını göster