Önce nisan ayına işaret edildi; Merkez Bankası’nın nisanda politika faizini 5 puan artırabileceği, hatta artırması gerektiği ileri sürüldü. Daha nisan tartışması bitmeden adeta el yükseltildi, bu sefer faiz artışının martta olması gerektiği dile getirildi.
Şimdi tahminler hem oran, hem zaman olarak havada uçuşuyor...
3 puan diyen de var, 5 puan diyen de...
Mart diyen de, nisan diyen de...
Ve bunu söyleyenler hep yabancı bankalar.
Niye ki?
Yabancı bankalar Türkiye’de faizlerin yükseltilmesini niye bu kadar önemser ve ister?
Herhalde bu sayede Türkiye’de enflasyonla mücadele hızlansın ve daha sağlam temellere dayanılarak yürütülsün diye değil.
Siz hiç yabancıların Türkiye’de enflasyonla mücadelenin yalnızca para politikasıyla yürütülemeyeceğine ilişkin şöyle detaylı bir çalışması, bir açıklaması olduğunu gördünüz mü? Onlar, tabii ki kendi açılarından haklı olarak Türkiye’de yatırım yaptıkları takdirde nasıl daha çok ve risk üstlenmeden para kazanabilirler, onun peşindeler; o da yüksek kurla olur, yüksek faizle olur.
Gelirken-alırken!
Hiç unutulmaması, gözden uzak tutulmaması gereken bir gerçek var.
Yabancılar Türkiye’de yatırım yapacaksa...
Bir, gelirken kazanmak ister, yani kur yüksek olsun ister.
İki, alırken kazanmak ister, yani faiz yüksek olsun ister.
Şimdi... Kur yükseliyor ama belli ki istenilen ölçüde değil. Ay ortalaması bazında ocakta 30, şubatta 30.70 olan dolar kuru, martın henüz yarısına bile gelmeden 31.62’ye çıktı. Yani önceki iki aydaki harekete göre belirgin bir artış var.
Üstelik bu ay dövize olan talep canlı ve bu da kuru tutmaya çalışan Merkez Bankası’nın daha fazla rezerv kaybetmesine yol açıyor.
Bir kısır döngüye girildi adeta ve “birileri” bunu el ovuşturarak izliyor. Ama belli bu yeterli bulunmuyor.
Vatandaştan gelen döviz talebiyle kurun yükselmesi Türkiye’de portföy yatırımı yapmak isteyenlerin iki türlü işine gelecek.
Biraz önce belirttiğim gibi Türkiye’ye girişte kur yüksek olduğu için aynı miktar dövizle daha çok TL elde edebilecekler. İkincisi girişteki yüksek kur, daha sonraki artışların düşük kalması demek.
Ama bu da yetmez! Merkez Bankası da faiz artırmalı ki ekmek kadayıfı kaymaklı olsun!
Yabancı hem yüksek dövizden giriş yapsın, hem yüksek faizden alış...
Önceki PPK metinleri neyin işaretini veriyor?
Para Politikası Kurulu, ocak ayında politika faizinin yüzde 42.5’ten yüzde 45’e yükseltilmesinden sonra yaptığı açıklamada ne demişti, hatırlayalım:
“Kurul, parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkilerini de göz önünde bulundurarak, dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine ulaşıldığını ve bu düzeyin gerektiği müddetçe sürdürüleceğini değerlendirmiştir.”
Söylenen açık; parasal sıkılaştırmanın etkileri öyle bugünden yarına görülemez, deniliyor. Doğru, görülemez. Ama “gerekli parasal sıkılık düzeyine” gerçekten ulaşılmış mıdır, o tabii ki tartışılır. Eğer ulaşılmamışsa, bu sıkılaştırmanın etkileri gecikmeli de olsa görülmeyecek demektir.
Daha sonra ne diyor Para Politikası Kurulu?
Önce mevcut faizin hangi koşullar sağlanana kadar sürdürüleceği, yani indirimin ne zaman söz konusu olabileceği dile getiriliyor. Zaten böyle bir durum gündemde olmadığı ve hatta normal gidişatla bu yıl hiç gündeme gelmeyeceği için bu konu üstünde durmaya gerek yok.
Sonra geliyoruz hangi durumda faiz artışına gidilebileceğine ilişkin yaklaşıma...
Şubat ayı metnindeki ifade aynen şöyle.
“Enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır.”
Merkez Bankası’nın ocak ayındaki yüzde 6.70’lik enflasyonu pek önemsemediği ve bu oranın ocak ayına özgü bir artış olarak değerlendirildiği biliniyor. Zaten Merkez Bankası açıklanan oranları değil, mevsimsellikten arındırılmış oranları esas almayı tercih ediyor. Ocak ayının mevsimsellikten arındırılmış oranı da yüzde 5 dolayında hesaplanıyor.
Şubatta açıklanan artış yüzde 4.53, mevsimsellikten arındırılmış artış ise yüzde 4 dolayında.
Merkez Bankası ilk altı ayda ocak ayı dışında arındırılmış aylık artışları yüzde 3 dolayında bekliyordu. Buna göre ocak ayını tümüyle ayrı tutsak bile şubatta bir şaşma var.
Soru şudur; Merkez Bankası kendince bir ayda ortaya çıkan bu sapmayı gelecek aylar için kalıcı bir bozulma olarak görüyor mudur? Belki daha önemlisi iki ay önce “gerekli parasal sıkılık düzeyine erişildi” diyen Merkez Bankası, şimdi tutup “Yanılmışım, o sıkılık düzeyine erişememişiz” ya da “O sıkılık işe yaramıyormuş” der mi? Derse haftaya bugün, yani 21 Mart’ta politika faizi artırılacaktır. Aksi halde mart ayı yüzde 45 faizle geçilecek ve tüm tartışma nisan için sürdürülecektir.
Hem Merkez Bankası mart ayı için bir faiz artışının gerekli olduğu sonucuna varsa bile seçime giderken buna izin çıkar mı, onu da iyi düşünmek gerekir.