“Şehirler verimlilik kaynağıdır. Şehirleşme ile başarı ve refah arasında doğrudan ilişki vardır. Şehirler insanları yoksullaştırmaz; yoksul insanları cezbeder. Eğer bir şehir zor durumda kalan insanları cezbediyorsa bu o şehrin çekim gücünü gösterir. Şehir yoksulluğu şehir zenginliği ile mukayese edilmemelidir, kırsal yoksulluk ile mukayese edilmelidir. Şehirler dinamik, sürekli değişim gösteren özellikleri ile kimini zengin ederken kimine de çile çektirir. Belki köyde yaşam daha güvenlidir, ancak bu güven nesiller boyu yoksulluk anlamına da gelebilir.” (Triumph of the City; Edward Glaeser)
Eğer bir şehir ile diğerini ya da bir sahil kasabası ile bir şehri veya bir köy ile bir şehri mukayese etmek isterseniz birinin sizden aldıklarını terazinin bir kefesine, verdiklerini de diğer kefesine koyun ve tartın: Sizden aldığı verdiğinden fazla mı? Orada yaşamaktan pek umutlu olamayacaksınız. Eğer şehrin size verdikleri aldıklarından fazlaysa tüm şikâyetlerinize rağmen o şehirden ayrılmak istemeyeceksiniz. Umut vaat eden büyük şehirlere göçün temel nedeni budur. Büyük şehirler, kırsal yoksulların ya da aldıkları verdiklerinden fazla olan diğer şehirlerde yaşayan mutsuzların umut kapısıdır. Şehir yönetimlerinin temel uğraşı şehirde üretilen mal ve hizmetlerin toplam katma değerinin artmasını sağlamak, böylece şehir sakinlerinin elde edeceği geliri arttırmak, büyük umutlarla şehre göç edenlerin yoksulluğunu gidermek olmalıdır. Bunu sürdürülebilir bir şekilde başarmanın yolu şehrin top yekün değer yaratması ile mümkün olacaktır; sıradan ürün ve hizmetler üreterek değil. Şehirde yaratılan gelir arttıkça şehir yönetimlerinin bütçesi de olumlu yönde etkilenecek ve daha nitelikli alt ve üst yapı hizmetleri mümkün olacaktır.
Bazı şehirlerin diğer benzerlerine göre daha fazla değer üretmesi bir tesadüf değildir. Şehir yönetimi, akademi, iş âlemi ve sivil toplum örgütlerinin (muhteşem dörtlü!) bir arada çalışarak, kafa yorarak şehrin mevcut değer fırsatlarını yaratıcı bir biçimde harekete geçirmesi beklenmelidir. Paydaşların bunu siyaset üstü bir görev olarak kabul etmeleri gerekecektir.
Birleşmiş Milletler “Şehir Refah İnsiyatifi - CPI” daha müreffeh (gönençli) bir şehir için fırsatların tespitini ve etki alanlarını belirlemeye yarayan bir yaklaşım ve ölçüm sistemi geliştirmiştir. Bu insiyatife göre müreffeh bir şehir için olmazsa olmazlar aşağıdaki gibi sıralanmaktadır:
■ Verimlilik: Şehrin refah yaratma ve bunu paylaştırma başarısı
■ Altyapı geliştirme: Temiz suya, temizlik hizmetlerine, bilişim teknolojilerine, nitelikli yollara erişme imkânı
■ Yaşam kalitesi: Şehirlinin genel sağlığı ve memnuniyeti
■ Eşitlik ve sosyal katılım: Gecekondulaşmanın önlenmesi, azınlıkların ve savunmasızların korunması, cinsiyet ayrımcılığının giderilmesi; sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda katılımcılık
■ Çevresel sürdürülebilirlik: Şehirde çevrenin ve doğal yapının korunması
■ Yönetişim ve yasama: Refaha erişmenin yollarını açmak ve süreçleri yönetmek
Haftanın şehir devleti: MONAKO
Monako 1297 yılında kurulmuş olup, Kuzeybatı Akdeniz kıyılarında yer alan bağımsız bir şehir devleti ve prensliktir. 2 kilometrekare yüzölçümü ile Vatikan’dan sonra dünyanın en küçük devletçiğidir. Dar bir alanda 38 bin kişinin yaşadığı Monako Prensliği nüfus yoğunluğu açısından dünyada birinci sırada gelmektedir.
Filmlere konu prens ve prensesleri, kumarhaneleri, otomobil yarışları ile ünlü bu şehir devletçik son yıllarda özel bankacılık ve varlık yönetimi alanında büyük gelişme göstermiş olup gelirinin önemli bir kısmını bu hizmetlerden elde etmektedir.
Bu küçük şehirde tam 35 banka ve 54 finansal kuruluş faaliyet göstermekte, 2.800 kişi bu işlerde çalışmakta ve bu kuruluşlar 120 milyar euroya erişen bir varlığı yönetmektedir.