Bu ülkede finansal araçlar yoluyla tasarruf yapan genellikle cezalandırılır. Hele hele 2021’de başlatılan faiz indiriminden sonra bu ceza katlanarak arttı. Vatandaş zar zor tasarruf ediyor, etmeye çalışıyor; sonra da bu tasarrufunun enflasyona karşı “daha az” erimesini sağlayabilmek için adeta bin takla atıyor. “Daha az” diyorum, çünkü herkes biliyor ki erime kesin olacak, herkes bunu en aza indirmeye uğraşıyor.
Sorun o kadar büyük ki, zaman zaman çare olarak uygulamaya konulan düzenlemeler bu sorunu ancak hafifletebiliyor; ortadan kaldıramıyor.
Aslında bu iktidar dövizin artmasından korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmuyor. Ama dövizin artmasını önleyecek şekilde ekonominin gereği olan adımları atmak yerine tam tersini yapmaktan da geri durmuyor.
Bu yapılırken dile getirilen gerekçe ile zihinlerdeki gerekçenin, gerçek amacın da hiç mi hiç ilgisi yok.
Bu süreç 2021’in eylülünde başladı...
Faiz indirimi, bunun sonucunda kaçınılmaz olarak kur artışı ve bu artışa çare olmak üzere kur korumalı mevduatın icadı!
TL cinsi tasarrufların getirisini bile dövize endeksleyip sonra bir de buna “liralaşma” adını taktılar...
Yani yanlışı, komedi bir tanımla taçlandırdılar!
Geldik 2023’e ve bir buçuk ay sonra da seçime gidiyoruz.
Tasarruf sahibinin kafası daha da karışık.
Nasıl karışmasın ki!
Şubat ayında hiçbir finansal tasarruf aracı enflasyonun üstünde getiri sağlayamadı. Martta ne olduğunu da yakında göreceğiz. Neye yatırım yaparsanız yapın enflasyon ezip geçiyor ve paranız reel olarak küçülüyor.
Şimdi herkesin kafasında şu soru var:
“Seçimi hangi ittifak kazanır ve kazanana göre hangi tasarruf aracının getirisi pozitif olur?”
Şu dönemde seçim sonrasına odaklanılmasından dolayı tasarruflarda vade olabildiğince kısa tutulmaya, elden geldiğince hemen nakde dönülebilecek araçlara yatırım yapılmaya çalışılıyor.
Şu aşamada en çok merak edilen üç gösterge; döviz, faiz ve borsa.
Birbiriyle de ilintili ve birbirini etkileyen üç göstergeden söz ediyoruz.
Gelin bu göstergelerde ne durumdayız ve gelecekte ne olabilir, irdelemeye çalışalım...
Ekonominin iyiye mi, yoksa kötüye mi gittiğinin temel ölçütlerinden biri olarak hep döviz kuru izlenir ya da izlenirdi. Son dönemde bu bir ölçüde de olsa kırıldı. Kırıldı çünkü döviz aylardır sabit olduğu halde bunun ekonomik karşılığı pek görülemedi.
“Kur artmazsa fiyatlar da artmaz” şeklinde özetlenebilecek durum oluşmadı, fiyatlar hızı yavaşlasa da artmaya devam etti.
Ama gözler yine de döviz kurunda...
Döviz tasarrufu olanın da, döviz tasarruf etmek isteyenin de, dövizden dolayı ekonominin nasıl bir yön çizeceğini merak edenin de...
Hemen herkes döviz kurunu izliyor ve seçim sonrasında ne olacağını merak ediyor.
Seçime kadarki bir buçuk ayın da böyle geçeceğini dikkate alırsak Türkiye dokuz ay boyunca adeta sabit kur rejimi uygulamış olacak.
Bu sabit kalmanın ekonominin gereği olmadığını herkes biliyor. Taşıma suyla değirmen döndürüldü ama taşınıp değirmene dökülecek su kalmıyor artık.
Bu yüzden herkes seçim sonrasının döviz kuruna odaklanmış durumda; ne olursa kur nereye gider, bu soruya yanıt aranıyor.
Bu soruya kesin bir yanıt tabii ki verilemez ama kurun yönünü belirleyecek iki temel olasılık var:
Seçimi Cumhur ittifakı kazanırsa kuru tutmaya dönük mevcut uygulamaları devam ettirmek çok zor olabilir ve kur artabilir. Zaten seçimin 18 Haziran’dan 14 Mayıs’a alınmasının bir nedeni de bu uygulamaların artık sürdürülemez hale gelmesi değil mi... Ancak bir anda keskin bir dönüş yapılamaz. Mevcut uygulama olabildiğince sürdürülmek istenecektir.
Seçimi Millet ittifakı kazanırsa beklentilerin birden değişmesi ve iyileşmesi olasılığı güçlü göründüğü için kur üstündeki baskı kendiliğinden hafifleyebilir ve bu sayede artış görülmeyebilir. Ancak bir parantez açmakta yarar var. Seçimi muhalefet kazandığı takdirde mazbatalar alınıp görev devir teslimi gerçekleşene kadar geçecek süreye tuhaf adımlar atılır mı? Örneğin bu sürede, dövizi tutmak için şimdiye kadar yapılanlardan hiçbir önlem alınmadan birden vazgeçilerek kurun zıplamasına yol açılır ve “Bakın daha göreve başlamadan kuru ne yaptılar” izlenimi uyandırılmak istenir mi? Belki zihinlerden böyle düşünceler geçer ama kimse buna cesaret edemez.
Bunlar temel olasılıklar tabii ki. Seçime kadar geçecek sürede olabilecekler, Cumhurbaşkanı seçiminin ilk turda bitip bitmemesi, Meclis çoğunluğu ile Cumhurbaşkanlığının aynı ya da farklı ittifaklarda olması gibi etkenlerle bir dizi olasılık daha ortaya çıkabilir.
Dolayısıyla dövizin seçimden sonraki yönünü kestirmek hiç kolay değil. Ama şu bir gerçek; seçime kadarki süreyi de katarsak TL dokuz ay boyunca çok az değer yitirmiş olacak. Ama bu dönemde hatırı sayılır bir enflasyon var. Dolayısıyla normal olan bu dengenin kurulması, yani TL’nin bir miktar değer yitirmesidir. Bu denge fiyat artışı hızla aşağı çekilerek de kurulabilir tabii ki.
Şimdi "Tamam iyi de, dolar ne zaman kaç lira olur” diye sonucu soran varsa onlara söyleyeceğim şu:
“Dolar şu tarihte şu olur diye tahminde bulunmak beni aşar! Hiçbir zaman döviz tahmininde bulunmadım, bulanamam, bunu bilemem, bildiğini söyleyenlere ise saygı duyarım. Ancak bu tahminlere çok itibar edenlere de, o tahminleri yapanların geçmişte ne söylediklerine ve o söylenenlerin tutup tutmadığına bakmalarını öneririm.”
Merkez Bankası’nın yalnızca adı kalmış politika faizi düşük tutularak faizler aşağı çekiliyor, güya! Oysa bu faize yaklaşan hiçbir faiz yok artık.
Mevduat faizi en azından yüklü tutarlar için yüzde 30’u buldu. Ortalama faiz de zaten yüzde 25’ler dolayında.
Döviz tevdiat hesabından kur korumalıya geçenlere de yine miktarla bağlantılı olmak üzere yüzde 30’a kadar faiz veriliyor. Bu sayede KKM’de çok hızlı bir artış yaşanıyor. Tasarruf sahibi DTH’den KKM’ye geçerek hem bu düzeyde bir faizi garantiye alıyor, hem de seçim sonrasında kur tırmanışa geçerse o artıştan yararlanma olanağı elde ediyor.
Mevduat faizinde seçime doğru bir miktar daha artış olabilir ama çok hızlı bir artış şu koşullarda pek beklenemez.
Bankacılık sisteminin mevduatta en fazla ağırlığa sahip vadelere uyguladığı faiz, kredi faizinin üstünde. Paçal maliyet ancak vadesiz ve diğer kaynaklarla aşağı çekilebiliyor. Durum böyleyken paçal maliyeti daha da yukarılara itecek şekilde bir faiz artışı pek söz konusu olmayacaktır.
Dolayısıyla tasarruf sahibi de seçime kadar yüzde 30’un biraz altında, biraz üstünde bir faiz almak durumundadır.
Sonuçta bir tercih yapılacak ve ya mevduatta durulacak ya fiziki döviz ya da altında veya dövizden dönüşümlü KKM tercih edilecektir.
Hisse senedi piyasası diğer finansal araçlarla kıyaslandığında görülmedik karların elde edilebildiği, ancak anaparanın bir kısmını yitirmenin de söz konusu olduğu bir piyasa.
Ama altını hemen çizmek gerek; anaparanın bir kısmını yitirerek borsadan zararla çıkılıyorsa ya hisse senedi alınırken iyi araştırma yapılmadan gözü kapalı hareket edilmiştir ya da aslında vadesi olan, yani bir tarihte kullanılması gereken parayla borsaya girilmiştir. Yoksa hisse senedi, istisnai durumlar hariç sabreden herkese para kazandırır.
Peki seçimden sonra borsa ne olur? Bir merak konusu da bu.
BİST’teki yabancı oranı tarihi düşük seviyelerde. Borsanın yönünü merak edenler kendilere şu basit soruyu sorup ona göre hareket edebilir:
“Yabancının Türkiye’ye yeniden dönmesi hangi ittifak seçimi kazanırsa söz konusu olur?”
Borsanın artması yalnızca yabancı girişine bağlı değil tabii ki. Diğer finansal araçların getirileriyle de bir bağlantı var. Örneğin döviz çok artarsa, bu borsa için, en azından borsanın geneli için olumsuz olabilir ama döviz geliri yüksek olan şirketlerin lehine bir durum da yaratabilir.