Prof. Dr. Mehmet Pala
Dünyada yaşanan pandemi, bölgesel savaşlar, konjonktürde ortaya çıkan yeni anlaşmazlıklar, lojistikte meydana gelen güçlükler ve iklim değişikliği gibi birçok etken tarımsal üretimi ve gıda temini üzerinde önemli bir baskı oluşturduğu görülmektedir. Global gıda sistemi de bu bağlamda yükselen bir riskle karşı karşıya bulunduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de global gıda arz güvenliğinden etkilenmemesi söz konusu değildir. Tam da bu nedenle Türkiye, tarımsal üretimini güvence altına alınması ve insanımızın gıda arz güvenliğinin sağlanması için yeni politikalar oluşturmak durumundadır.
Son 10 yılda tarımın toplam milli gelirdeki payı önemli ölçüde düşmüş, 62,7 milyar dolardan 44,7 milyar dolara inmiştir. Bu da ülkemizde tarımın irtifa kaybettiğinin kanıtı olarak görülebilir. Türkiye’de 2022 yılının ilk 7 ayında 13,2 milyar dolar ihracata karşılık 12 milyar dolar gıda ithalatı gerçekleşmiştir. Böylece gıda açısından dış ticaret fazlasının geçen yılın aynı dönemine göre %32,9 düştüğü anlaşılmaktadır. Oysa Türkiye toprakları 150 milyon insanı besleyebileceği gibi, önemli bir tarım-gıda ürünleri ihraç edebilecek potansiyele sahiptir. Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum içinde üç saatlik uçuş çemberinde bulunan büyük bir pazarda önemli rol alabilecek potansiyele sahip olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’nin dünya tarımında birçok ürünün üretiminde ön sıralarda olduğunu biliyoruz. Ancak mesele birinci olmaktan ziyade bu üretimlerden ekonomiye ne kadar katkı sağlandığıdır. Örneğin Türkiye fındık üretiminde dünya üretiminin %65’ine sahip olmasına karşın, alması gereken gelir payının ancak %50’si alabilmektedir. Bu nedenle tarımsal ürünlerin ekonomik katkısını sorgulamakta yarar vardır.
Ülkemizde tarımın en önemli sorununun verimlilik olduğunu düşünüyorum. Tarımsal üretimde çok sayıda küçük üreticinin olması, bilgi ve teknoloji kullanımındaki yetersizlikler, üreticilerin iyi organize olamamaları, tarım girdilerinin önemli ölçüde ithalata dayanması ve maliyetlerinin çok yüksek olması, üretim planlamasının olmaması, yetersiz sermaye ve finansman kaynaklarına erişimdeki güçlükler, tarımsal verilerin yetersiz olması, etkin ve sonuç odaklı olamayan teşvikler, küçük üreticilerin pazara erişme zorlukları ve nihayetinde üreticilerin yeterli gelir edememeleri Türk tarımının öncelikli sorunları olarak sayılabilir. Burada tarımda artan işçi ihtiyacını da mutlaka belirtmekte yarar vardır.
Buna karşılık Türkiye’nin tarımda ve gıda üretiminde önemli avantajları da vardır. Bunlar arasında iklim koşulları ve coğrafi konum, zengin biyolojik çeşitlilik, fındık, kayısı, incir, ayva gibi birçok üründe dünya liderliği, imalat sanayinin gelişmişliği, güçlü bir bankacılık sisteminin varlığı, iş insanlarının iş yapmadaki uluslararası deneyimi ve krizlerle baş etme yeteneği sayılabilir.
Türkiye’de tarım işletmelerinin ortalama büyüklüğü 5,5 hektar düzeyindedir. Bu alan ayrıca çok parçalıdır. Tarımsal üretimde çalışanların yaş ortalaması 55 gibi çok yüksektir. Genç nüfus tarımda çalışmak istememektedir. Ülkenin önemli bir bölümünde köyler boşalmış ve hızlı bir kentleşme süreci başlamıştır. Bu nedenle, Türkiye’de artık ne köy kalmış ne de köylü kalmıştır. Verilen onca çabaya karşın köyler kurtarılamamıştır. Zaten bu yapı ile de kurtarmak artık çok kolay değildir. Tarım kesiminde çalışan nüfus %12’nin altına inmiştir. Bu gelişme önümüzdeki yıllarda da devam edecektir. Böylece küçük aile işletmelerinin yaşaması ve yaşatılması kolay olmayacaktır. Bu durum ileriye dönük tarımsal üretim için bir risk oluşturduğunu görmek durumundayız. Küçük ölçekli üretimlerin hemen her alanda artık yaşam alanları daralmaktadır. Tarımsal girdilerin ithalata bağımlılığı, üretim maliyetlerini artırdı. Üretici emeğinin karşılığını alamadı. Geliri azalan üretici zaman içinde üretimden vazgeçmeye başladı. Tüm bunların sonucu birçok üründe üretim düştü.
Bir yandan üreticiler üretim maliyetlerinin yüksekliğinden ve satış fiyatlarının düşüklüğünden şikâyet ederken, aynı zamanda da tüketiciler fiyatların yüksekliğinden şikâyet etmektedir. Bu nasıl bir çelişkidir. Bu da bize tarımın ve gıda sisteminin iyi yönetilemediğini göstermektedir.
Bu modelde “Block Chain” sistemi uygulanacak. Block Chain, bloklardan oluşan ve bloklar halinde muhafaza edilen şifrelenmiş işlem takibi olanağı sağlayan bir veri tabanı sistemidir. Bu sistemde ortak gruplar her bir katılımcının veri paylaşmasına olanak tanır. Block Chain, yapılan her işlemin tarihi saati, tutarı, kullanıcının digital kimliği gibi önemli bilgileri sistemde tutan güçlü bir güvenlik aracıdır. Block Chain sağlıklı veri izleme açısından önemli bir alternatif sistemdir.
Her üretici bu modelde gelir ortaklığı yaptığı kuruluşta ürün ve para hareketlerini izleme imkânına sahip olacaktır. Böylece üreticiler için şeffaf, denetlenebilir ve güvenilir bir sistem kurulmuş olacaktır.
Bu modeli kooperatif modeli ile karıştırmamak gerekmektedir. Türkiye’deki kooperatif sistemi iyi çalışmamaktadır. Kooperatiflerde yeterli ve etkili bir denetim söz konusu değildir. Bu nedenle de kooperatif üyelerinin işleyişe güvenleri yoktur. Kooperatif konusunu başka bir yazıda detaylı olarak ele alacağız.
Günümüzde tarımsal üretim artık bilimsel yöntemler ve modern tekniklerle yapılmaktadır. Türkiye’de de tarımın modernleşmesi gerekmektedir. Bu modern üretim tekniklerini kullanmak, dünya pazarlarına erişmek için tarımda rekabet edebilir ölçekte üretim yapılarına ihtiyaç vardır. Bunun için tarıma büyük sermaye yatırımlarının yönlendirilmesi önem taşımaktadır. Bu amaçla uygun yatırım zemininin oluşturulması ve teşvik sisteminin kurulması öngörülmelidir. Bu büyük tarım işletmelerinin nerelerde kurulacağı ve hangi desteklerin sağlanacağı ayrıca tartışılarak belirlenmelidir.
Türkiye’nin yüzölçümünün %30’unu tarım toprakları oluşturmaktadır. Bu kadar geniş bir alana yayılmış olan ve coğrafi konumları nedeni ile küçük aile üretim birimlerini bu model kapsamında unutulması söz konusu değildir. Bu küçük aile üreticileri geliştirilecek bir sistemle desteklenecek ve özellikle pazara erişimlerine imkân sağlanacaktır. Bu birimlerin ürettikleri ürünler esas olarak bulundukları bölgelerde satışı organize edilecek. Burada yine ana fikir bu üreticilerin yalnız bırakılmaması ve yeterli gelire kavuşmalarının sağlanmasıdır.
Ülkemizde istenilen tarımsal üretimin gerçekleştirilmesi, gıda arz güvenliğinin sağlanması ve ihracatla ülke ekonomisine katkı sağlaması için yeni bir vizyona ve yeni üretim modellerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu vizyonun gerçekleşmesi için değer zinciri içerisinde tüm paydaşları kapsayan pazar odaklı holistik bir yaklaşım gerektirmektedir.
Yeni vizyonla tarımın kollektif bir aksiyonla transformasyonunun sağlanması amaçlanmalıdır. Bu transformasyonun asıl amacı tarımda verimliliği artırmak ve çalışanların gelir düzeyini yükseltmek olmalıdır. Çevreyi önemseyen sürdürülebilir bir tarım konsepti ortaya konmalıdır. Asıl önemlisi holistik yaklaşımla tüm paydaşlar arasında güveni sağlayan bir sistemin kurulmasıdır.
Yeni bir üretim modeli ile küçük tarım alanları birleştirilerek üretim yapılmasına imkân sağlanacaktır. Bu bağlamda “mülkiyet bazlı ortaklık yerine, gelir ortaklığını esas alan bir üretim modeli” uygulanacaktır.
Bu modelde öncelikle tarım havzalarında olmak üzere “Birleşik Tarımsal Üretim Kuruluşları (BİRTARIM)” (adı başka da olabilir) kurulacak ve kar odaklı çalışmaları için zemin hazırlanacaktır. Üreticileri kendi aralarında bu modele uygun şekilde organize olabileceklerdir. Bu platformlara/şirketlere katılım isteğe bağlı olacak ve belli alanlardaki üreticiler bir çatı altında toplanacaktır. Platform üyeleri isterlerse sosyal güvenceli olarak ücretli olarak üretimde görev almalarına imkân sağlanacaktır.
Bu yolla küçük üreticilerin erişemeyeceği pazarlara ürün satmaları mümkün olacak. Tarımsal ölçek büyüyecek, modern tarım teknolojileri kullanılacak, girdi maliyetleri düşecek, verimlilik artacak ve uygun fiyata ürünlerine pazar bulmak gibi birçok avantaj sağlanmış olacaktır. Bu şekilde platform üyesi üreticiler de öncesine göre çok daha fazla gelir elde edebilecekler.
Ulusal düzeyde ülkenin birçok tarım havzasında oluşturulacak olan küçük üreticileri birleştiren” mülkiyette değil, gelirde ortaklık” modeli ile çalışacak kuruluşlar harekete geçirilmelidir. Burada yapılacak planlarla net öncelikler belirlenecek, ekonomik ölçekli bu kuruluşlar” Birleşik Tarım İşletmeleri Kuruluşu (BİRTARIM)” özel şirket mantığı ile çalışacak.
Bu Kuruluşlarda ortaklar arasındaki güvenin sağlanması için transparent, izlenebilir ve denetlenebilir bir mekanizma ile sistemin kurulması büyük önem taşımaktadır. Üye üretici yapılan işlerden, satın almalarda, para ve ürün hareketlerinde haberi olması ve izlemesi sağlanacaktır. Burada “Block Chain” sistemi önemli bir alternatif uygulama olarak görülmektedir.
Ülkenin değişik bölgelerinde kurulacak olan bu işletmeler ürün planlamasını ve yaratacağı değer zincirini kendisi yapacaktır.
Öncelikle katılımcı üyeler arsında güven ortamı yaratmak için bağımsız denetimin işleyeceği garanti altına alınacaktır. Denetim sonuçlarını BİRTARIM üyeleri izledikleri gibi gerektiğinde de sorgulayabileceklerdir.
BİRTARIM yönetiminde görev alacakların yaptıkları hatalardan yasal açıdan sorumlu olacaklar.
Bu kuruluşların iyi işleyebilmesi ve başarılı çalışmalar yapmaları için teknik ve idari konularda uzmanlarından destek sağlanacaktır. Ayrıca BİRTARIM’ın finansman ihtiyacı asıl görevi tarımı desteklemek olan Ziraat Bankası tarafından karşılanması sağlanacaktır.
Bu çerçevede yeni yatırımlar harekete geçirilecek ve tarımda transformasyonun gerçekleşmesine destek olunacaktır. Artık sürdürülebilir bir tarım-gıda sisteminin oluşturulması, gıda değer zinciri içerisinde tüm paydaşlara yeni fırsatlar getirilmesi amaçlanmalıdır.
Gıda değer zinciri içerisinde üreticiden başlayarak tüm paydaşlara adil ekonomik getiri sağlayacak bu sistemin dizayn edilmesi büyük önem ve aciliyet kazanmıştır. Bu yeni bakış açısı ve holistik yaklaşımla verimliliğin artışına, pazar odaklı hızlı bir gelişmeyi sağlayan üyelerini kazandırmayı hedef alan yeni bir model yaratılmış olacaktır.
Tarım konusuna sadece kar-zarar açısından değil, bir de ülkenin güvenliği açısından da bakmakta yarar var. Nitekim Dr. Rüştü Bozkurt’un dediği gibi tarımsal üretim “varsıl olmak için değil, var olmak için” önemlidir. Buradan ülke güvenliği ve halkın sağlıklı gıdalarla beslenmesi için devletin tarıma desteğinin yeni bir anlayışla şekillendirilmesi gerektiğini anlıyoruz.
Son Söz: Türkiye büyük bir ülkedir. Tarımını da tek bir üretim ve teşvik modeli ile geliştirmenin mümkün olmadığını bilmemiz gerekmektedir. Bu nedenle burada ülkenin değişik bölge ve ürün çeşitlerine göre farklı ve esnek modeller ile buna bağlı olarak teşvik sisteminin uygulanması öngörülmelidir.
Ülkemizde tarımsal üretimin yeniden şekillendirilmesinde hemen herkesin hem fikir olduğunu düşünüyorum. Mutlaka yeni düzenlemelerin artık bir an önce uygulanması gerektiğine inanılıyor. Birçok kuruluş veya konuyla ilgili kişinin tarımdaki dönüşümle ilgili düşünceleri olduğunu biliyorum. Ayrıca tarımın sosyal, ekonomik ve çevresel etkileri nedeniyle çok boyutlu bir sorun yumağı taşıdığının da farkındayım. Ancak henüz ortaya konmuş yeni bir model de yok. Bu bağlamda ben de görüş ve önerilerimi ortaya koymak istedim. Benim burada gündeme taşımaya çalıştığım önerilerin en doğru öneriler olduğu iddiasında değilim. Ancak bu yazımın, ülkemiz tarımında model arayışının tartışmaya açılmasına ve akılcı konseptlerin ortaya çıkmasına vesile olması halinde amacına ulaşmış sayarım.