Tarımda zenginliğini değerlendiremeyen ülke; Türkiye

Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN

Muhalefet ile iktidar bugünlerde tarım konusunda sık sık karşı karşıya geliyor. Saman-kapçık ithalatı, tarıma verilen destekler, tarım ürünlerinde ithalat ve ihracat rakamları en çok tartışılan konuların başında geliyor.

Ülkenin Cumhurbaşkanı ile Ana Muhalefet Lideri ithal edilen 6 bin 500 liralık ürünün saman mı kapçık mı olduğunu tartışıyor. Türkiye, ilk kez 2012 yılında saman ithal etmeye başladı. Bugün de ithalat devam ediyor. Samanın kilosu sezon başına 20 kuruş civarındaydı. Bugün 1 liranın üzerinde. İsviçre’den ithal edildiği ve kilosu 200 lira olduğu iddia edilen de saman olamaz. 4Saman ithalatı tartışılırken ithalat var mı yok mu tartışmasının ötesine geçilerek ithalatın nedenleri üzerinde durulmalı. Bu nedenlerin ortadan kaldırılması için çalışılmalı.

Liderler düzeyinde başlayan tartışma yukarıdan aşağıya doğru yayıldı. Tarımın gündemde olması, tartışılması elbette önemli. Ancak, tartışmanın düzeyi ve içeriğine bakıldığında tarım meselesinin ne kadar yüzeysel ele alındığı da görülüyor. Her zaman söylediğimiz gibi, tarım ülkenin dış politikası gibi siyasetin üzerinde ele alınması gereken ve tarladan, tohumdan başlanarak doğru analiz edilmesi gereken bir konu.

Türkiye tarımsal üretim potansiyeli bakımından çok büyük zenginliğe sahip. Ancak bunu yeterince değerlendiremediği çok açık. Bunun nedenlerine kafa yormak ve tarımdan zenginlik üretecek politikalara, uygulamalara odaklanmak gerekir.

FAO’DAN BİYOÇEŞİTLİLİK RAPORU

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2019’da çok önemli bir araştırma yayımladı. “Türkiye’nin Biyoçeşitliliği: Genetik Kaynakların Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Sistemlerine Katkısı” başlıklı araştırma, Prof. Dr. Hafiz Muminjanov ve Prof. Dr. Alptekin Karagöz’ün editörlüğünde yayımlandı.

Araştırma da Türkiye’nin biyoçeşitliliği çok detaylı olarak ele alınıyor. Araştırmada özetle şöyle deniliyor:

“Türkiye, fındık ve incir üretimi bakımından dünyada açık ara birinci sırada, kavun, pırasa, kiraz ve vişne yetiştiriciliğinde ikinci sırada, baharatlar, biber, çilek, kestane, nohut, Antep fıstığı, ceviz, fiğ, mercimek, taze fasulye, havuç, karpuz, sofralık üzüm ve bal üretimi bakımından da üçüncü sırada yer almaktadır. Dünyadaki yedi biyo-coğrafi bölgeden üçü olan Akdeniz, Avrupa- Sibirya ve İran-Turan bölgeleri elementleri Türkiye’de bulunmaktadır. Her biyo-coğrafya bölgesi kendine has eşsiz ekosistemler barındırmaktadır. Akdeniz elementlerinden olan servinin dünyadaki en geniş ormanı buradadır. Avrupa-Sibirya elementi, Alpin çayırlarını da içeren Karadeniz ormanlarından oluşur. Orta Anadolu ve Doğu Anadolu stepleri, İran-Turan elementlerindendir. Türkiye, kıtalar arasında köprü durumunda olması nedeniyle iklimi ve coğrafi özellikleri kısa mesafelerde değişmektedir. Bunun sonucu olarak ülkemiz, ev sahipliği yaptığı orman, dağ, bozkır, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemleri, bunların farklı biçimleri ve kombinasyonları ile biyolojik çeşitlilik bakımından küçük bir kıta karakterindedir.

“DÜNYANIN EN ZENGİN ÜLKELERİNDEN BİRİ”

Bu olağanüstü ekosistem ve habitat çeşitliliği, önemli tür çeşitliliğini de barındırmaktadır. Türkiye’nin fauna çeşitliliği, ılıman kuşak ülkeleriyle kıyaslanacak ölçüde zengindir. Avrupa’daki (Türkiye hariç) damarlı bitki sayısı 12 bin 500 olup bunun yüzde 28’i Avrupa’ya özgü endemiktir. Akdeniz Bölgesi Avrupa’nın, en yüksek bitki çeşitliliğine sahip yeridir.

Türkiye, bünyesindeki 167 familya, 1320 cins ve 9 bin 996 tür ile bitki türlerinin çeşitliliği bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Bitki genetik kaynakları bakımından Türkiye, iki önemli gen merkezi olan Akdeniz ve Yakın Doğu’nun kesiştiği noktada yer almaktadır. Her iki gen merkezi de keten (Linum), soğan ve sarımsak (Allium), arpa (Hordeum), buğday (Triticum), yulaf (Avena), nohut (Cicer), mercimek (Lens), bezelye (Pisum), şeker pancarı (Beta), üzüm (Vitis), badem (Amygdalus) ve erik (Prunus) gibi tarla ve bahçe bitkilerinin ortaya çıkmasında kilit bir role sahiptir. Kazdağları, genetik çeşitlilik açısından ülkenin en önemli noktalarından biridir.”

BAŞKA ÜLKELER NE YAPIYOR?

Bu araştırma, Türkiye’nin nasıl bir zenginliğin üstünde olduğunu gösteriyor. Benim aklıma gelen ilk soru şu oldu; bu zenginlik başka ülkelerin elinde olsa neler olurdu neler? Çünkü önümüzde çok önemli örnekler var.

Türkiye kadar biyoçeşitliliği olmayan öyle ülkeler var ki sadece bir kaç ürünle tarımda çok büyük zenginlik üretiyor. O ürünlerde dünya piyasalarına hakim oluyor. Kanada’nın gen merkezi Türkiye olan mercimekte, Rusya’nın buğdayda, Brezilya’nın soyada, Amerika’nın badem, mısır ve pamukta, Yeni Zelanda’nın hayvancılıktaki başarıları ve yarattıkları zenginlik bu ülkelerin ekonomisine, çiftçisine çok büyük katkılar sağlıyor.

Türkiye’ye bakıldığında dünya üretiminde tartışmasız lider olduğumuz, ikinci, üçüncü olduğumuz pek çok ürün var. Bunlardan ilk akla gelenler; fındık, incir, kiraz, vişne, domates, mercimek, kayısı, elma, Antep fıstığı, ceviz, zeytin, üzüm, kavun, karpuz, şekerpancarı, ayva, hıyar, biber, taze fasulye ve daha niceleri. Bu kadar çok üründe dünya üretiminde söz sahibi olan Türkiye, tarımdan zenginlik üretmek yerine başka ülkelerin çiftçilerini destekleyen ithalatçı politikalarla üretimi, üreticiyi yok ediyor. Çiftçinin üretmesi istenmiyor.

Yine her fırsatta dile getirdiğimiz gibi, ülke yararına doğru politikalarla, çevreyle dost üretimle Türkiye’nin çıkış yolu tarımda olacaktır. Zengin toprakların, fakir insanları olmayı hak etmiyoruz. Karamsar değil, umutluyuz. Umudumuz, tarımda sahip olduğumuz zenginlik ve insanlarımızdır.

Özetle, bugün iktidarda olanlar da, yarın iktidara gelecekler de tarımdaki zenginliği, tarımdaki potansiyeli değerlendirmek için üretimin önündeki engelleri kaldırmak için çalışmalı. Tarımın sorunlarını çözmeye ve üretime odaklanmalı. Bu konuyu daha ayrıntılı okumak isteyenler “Üretme Tüket” kitabımın son bölümünü okuyabilir.

Tüm yazılarını göster