Tarım Kanunu’nda yapılacak değişiklik ile ilgili daha önce çok ayrıntılı bir haber yazmıştım. Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişci zaman zaman bu değişikliklerle ilgili bilgiler verdi. Ancak, kamuoyunda, tarımla ilgili örgütlerde bu çok tartışılmadı. Ülkenin yoğun gündeminde her zaman olduğu gibi tarım konusu kaynadı gitti. Oysa yapılmak istenen değişiklikler ülke tarımının geleceği için çok önemli.
Sektörün her kesiminden temsilcilerin yer aldığı ve en önemli tartışma, fikir platformlarından birisi olan Ulusal Tarım Gıda Birliği’nde yapılması öngörülen değişiklikler gündeme getirildi. Ulusal Tarım Gıda Birliği Kurucusu Kemal Berişler bu konuda çok kapsamlı bir yazı kaleme aldı. Yapılmak istenen değişiklikleri ve muhtemel sonuçlarını ele alan Kemal Berişler’in yazısını özetleyerek paylaşıyorum:
“Yakın zamanda çıkarılması beklenen “Tarımda Planlama Reformu” yasa taslağı üzerinde Ulusal Tarım Gıda Birliği (UTGB) paydaşları arasında sürdürdüğümüz öneri ve değerlendirme çalışmasına ilişkin olarak görüşlerim:
Bu soruna ilişkin olarak, muhtelif sivil toplum örgütlerine, ayrıntılar üzerinden bir değerlendirme yapmaları ve yasanın maddelerine katkı sağlamak üzere öneri paketleri hazırlama talebi birçok yönden yanıltıcı bir yaklaşımdır:
Sürecin hazırlık aşmalarında ilişkin doyurucu bir bilgilendirmeden yoksunuz. İzlediğimiz kadarıyla yakın geçmişte bakanlık nezdinde bu tür bir çalışmanın izlerine rastlamıyoruz.
Böylesi bir ulusal düzeyde planlamanın başarılı uygulamalarının sürdürülebilir ve uygulanabilir olmasının temel koşulu olan veri ve envanter çalışmalarının yetersizliği, dağınıklığı açık bir gerçektir.
Süreci yönlendirecek alt yapı olarak il ve ilçeler düzeyinde bakanlık birimlerinin uzun yıllardır eylemli ve etkin bir çalışma ortamından uzaklaştırılarak sadece bürokratik işlemlere yönlendirilmesi, bu planlama sürecinde gerekli olan bilgili ve yetkin iş gücünün varlığı konusunu tamamen açığa düşürmektedir.
Sürecin toplumsal olarak ve sektör bileşenleri ile ilgili hiçbir demokratik, yaygın, yatay/dikey düzlemde bir ön çalışmaya rastlamadık.
Bu dizgeleri daha ayrıntılı olarak uzatabiliriz, gerek görmüyoruz. Ezcümle gerek bakanlık bünyesinde daha önceden bu konuya altyapı teşkil edebilecek ve 2005 yılından itibaren sürdürülen Tarbil/Targel/Tarsey gibi birbirini tamamlayan uzun dönemli projelerin 2015 yılı Aralık ayından itibaren birden ve çalışmaların ciddiyetine karşılık olamayacak ilgisiz gerekçelerle teker teker yok edildiğini görüyoruz.
2018 yılının sonbaharından itibaren ise Semerat Holding adı altında geliştirilmiş bir saçmalık olarak nitelendirilebilecek bir projenin, yine dönemin Tarım Bakanı tarafından, tarımın kurtuluşu adına pazarlandığına şahit oluyoruz. Olay 2019 Mayıs’ında onay aşamasına geldiğinde, en üst düzey makam tarafından apar topar yok sayılıp ortadan kaldırılarak, bu tanımsız (!) ve arkasında hangi karanlık güçlerin bulunduğu bile belirlenemeden, tartışılmadan gündemden silinip yok edildi.
Şimdi de 4 Mart 2022 de bakanlığa atanmış son Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Vahit Kirişci, yaklaşık olarak iki ay kadar önce birdenbire kamuoyuna, “Tarımda Planlama” temel fikriyle, tüm tarımsal faaliyetlerin bakanlık tarafından yönetileceği, planlanacağı, emir komuta formatlı bir proje açıkladı. Proje, yasa taslağı haline getirildi ve pek yakında da yasalaştırılmak üzere meclis gündemine sunulacağı konuşuluyor. Yasa taslağı Sayın Bakan tarafından açıklandığı şeklinden hayli yumuşatılarak hazırlanmış görünüyor, ilk açıklamalar çok daha radikal bir içerik gösteriyordu.
İnanılmaz bir yaşamsallıkta tüm toplumu, başta tüm üreticiler ve tüketiciler olmak üzere, bağlı bütün sektörleri fevkalade ilgilendiren bir konu ile karşı karşıya olmamıza karşın, içinde bulunduğumuz dönemin özgün koşulları nedeniyle, toplumumuzun son yıllarda büründüğü akıl almaz suskunluk ve aldırmazlığı birleşince bir kör kuyu sessizliği ile iş yasa yapıcıların insafına terk edilerek yepyeni bir safhaya dönüştü.
Bu koşullarda akla gelen sorular ve ele alınması gereken konuları şöyle sırlayabiliriz:
1- Planlamaya temel oluşturacak alt yapı çalışmaları, planlamayı sürdürecek ve yürütecek kadro, planlamayı uygulayacak üretici kitlesinin öznel ve nesnel hazırlığı.
2- Geçiş aşamasında karşılaşılacak sorunlar karşısında oluşacak olumsuz sonuçların nasıl çözümleneceği, toplumsal düzeyde yaşanma olasılığına karşı alınacak önlemler.
3- Planlama sürecinin en az 5 yıllık taslak projeksiyonunun ilgili sektör ve kurumlarla birlikte çalışılarak oluşturulması ve her aşamadaki somut adımların paylaşma ilişkilerinin tanımlanması.
4- Planlama aşamasına geçişten itibaren sürecin siyasi değişimlere maruz kalmaksızın, devlet mantığı ile, kesintisiz olarak sürdürülebilmesinin koşullarının yaratılması ve tanımlanması.
5- Endüstriyel tarım ürünleri,çok yıllık tarım ürünleri, tek yıllık tarım ürünleri, hububat ve bakliyat ürünleri, hayvancılık sektörü, et ve süt ürünleri, su ürünleri, orman ürünleri ve yönetimi bağlamında yürütülecek planlama süreçlerinin farklı ve/veya ortak uygulamalarının tanımı, bu alanlardaki çalışmalarda özelleşecek uzman ekiplerin merkezi ve yerel düzeyde nasıl eğitilip, oluşturulacağı.
6- Nakliye, depolama, tarımsal her türlü girdi, dağıtım, pazarlama, gıda sanayi vb. bağlı sektörlerin planlama süreçleriyle uyumlu davranma, intibak ve örgütlenme süreçlerinin planlama aşamalarına nasıl bağlanacağı, bu sektörlerdeki süreçlerin hangi kurumlarla koşut çalışmalar yürütüleceği ve eşgüdüm organları hakkında çalışmalar.
7- Yurt içi tüketim ve dış satım dengesinin nasıl oluşturulacağı, plan sorumluları ve akışı ile bölgesel, yerel ve bireysel çıkar çatışmalarının nasıl giderileceği, bu konudaki iletişim, sorun tespit ve çözüm mekanizmalarının hangi düzey ve etkinliklerde kurulabileceği.
8- İklim koşulları, çevre sorunları, doğa kirliliği ve bozulması vb. gibi konular ile planlama süreçlerinin uyumlu yürütülmesinde devlet ve sivil toplum örgütleri ile üretici tüketici kitleleri arasındaki ilişkilerin nasıl düzenleneceği.
9- Özellikle üreticiler nezdinde oluşacak çıkar çelişkilerinin, uyum sorunlarının hangi yasal mekanizmalarla kavranılıp, çözümler getirilmek üzere konuşlanacağı.
10- Gıda ve tarımsal ürünler sanayi firmaları ile üreticiler ve planlama otoritesinin hangi organlarla iletişim kurabileceği ve karar süreçlerine ortaklaşa olarak olumlu anlamda nasıl katılacakları.
11- Sözleşmeli tarım koşullarının dayatmacı bir emir komuta ilişkisi olmaktan nasıl çıkartılarak, hem toplum, hem çevre, hem de ekonomik ve üretim koşullarına uyumlu olarak nasıl örgütleneceği.
Bu girişimi yukarıda sıraladıklarımıza ek olarak, daha pek çok başlığın teker teker tüm bileşenler tarafından saptanıp katılımcı, kalıcı ve demokratik bir ortamda sürdürülebilir bir şekilde ve güncel siyasi, bireysel ya da kurumsal çıkarlara kurban edilmeksizin on yıllarca sürecek bir kararlılıkla; eğitim kurumları, dersler, kurslar vs. ile desteklenerek toplumsal düzeyde oluşturulacak bir davranış ve mentalite değişimini de hedefleyip genel bir yeniden yapılanmaya doğru örnek sosyal proje ve büyük bir toplumsal yürüyüşü başlatmanın fırsatı olarak kavramak gerekir.
Eğer bu girişim, kısa vadeli, popülist söylemler üzerinden hiçbir alt yapı hazırlığına sahip olmaksızın, paldır küldür ve iki aylık kısa sürede bir kaç demeçle geçiştirilip, yaptık oldu yöntemiyle uygulanmaya girişilirse -ki ne yazık ki şu anda görünüm böyle bir resim arz ediyor. Bu durum toplumsal bir cinayet olacaktır ve böylesine yoğun ve geniş sorunlarla boğuşan bu yapıyı karanlık bir geleceğe terk edip, tek çıkışımız olan “planlama” kavramının da harcanarak tüm anlam ve değerini yitirtip toplumun gündeminden silineceği bir durumun yolunu açar.”
Kemal Berişler’in görüşlerine katılırsınız veya katılmazsınız. Ama önemli bir çalışma yaparak tarımda üretim planlaması, Tarım Yasası’nda öngörülen değişiklikler hakkında önemli uyarılar içeriyor. Konunun tartışılmasında yarar var.
Ulusal Tarım ve Gıda Birliği Kurucusu Kemal Berişler; tarımda ürün planlamasından önce yapılması gereken konuları ise şöyle sıralıyor:
- Rantı yüksek yerlerde, tarım arazilerinin imara açılması, (İstanbul, Mersin, Antalya, İzmir, Manisa gibi göç alan illerde) milyonlarca dekar birinci sınıf araziyi yok ettiği gibi, kentsel kullanım için suya erişimi bile riske sokuyor. Göç veren illerdeki tarım arazilerini işleyecek insan kalmıyor. Bu bölgelerdeki araziler ya nadasa bırakılarak münavebeli işleniyor. Ya da uzun yıllar boş olarak kalıyor. Kanun değişikliği ile buna çözüm üretilmiyor. Ülke çapında, tüm illerin imar uygulamaları gözden geçirilerek, hangi arazinin yerleşime açılacağı planlaması yapılmalı.
- Organize sanayi bölgelerinin, hangi topraklarda yapılabileceği net bir şekilde ifade bulmalı, planlanmalı. İstanbul, İzmit ve Trakya bölgesinde sanayinin teşvik bulmasının kötü sonuçlarını yaşıyoruz. Manisa'daki organize sanayi bölgesi ve kent gelişim planlarının rant ve lojistik düşünülerek yapılması sonucu on binlerce dekar verimli araziyi yok etti.
- Hayvansal üretim yapılacak alanlarda, arazi kullanım planı içinde yer almalı.
Bu konuda çalışma yapan akademisyenlerin ifade ettiği, çarpıcı bir örnek, Küçük Menderes vadisi. Süt ve besi hayvancılığının neden olduğu Nitrat kirliliği,(hayvansal dışkı ve idrar ), yem bitkisi eksikliği, hayvanların su ihtiyacı (günlük hayvan başına 225-250 litre), dar alanda bu yoğunlukta hayvancılık sürdürülebilir değil. Süt ve et hayvancılık için uygun İç ve Doğu Anadolu'daki yüz binlerce dekar çayır, mera bomboş duruyor. Bu konuda da arazi kullanım planlaması hayati önemdedir.
- Orman bölgelerinde arazi kullanım planı yapılmalı. Orman dışı bırakılıp, 49-50 yıl süreyle kiraya verilen orman arazileri ekolojik denge ve biyolojik çeşitliliği tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Orman alanlarının maden ruhsatları ile delik deşik edilmesinin önüne geçilmelidir. Orman alanlarının da toprak kullanım planlaması da sürdürülebilir tarım için hayati önemdedir.
- Ülkemiz jeotermal kaynakları zengindir. Ne yazık ki jeotermal enerji ile, zirai üretim birlikte düşünmek yerine, jeotermal enerji ön plana çıkarılmıştır. Jeotermal sera ve jeotermal enerji santrallerinde toprak kullanım planlanması da yapılmalı.
- Bu çalışmaların ardından bitkisel üretim plan deseni kurgulanabilir.
- Bakanlıkça belirlenen ürün ve ürün gruplarının üretimi için çiftçiler bakanlıktan izin almak zorunda, izin almayanlara ağır cezalar geliyor. Böylesi merkezi planlama, Sovyetler Birliği’nde ve Mao döneminde Çin’de yapılmış ve uygulanmıştır. Vahim sonuçlar doğurmuştur.
- Bakanlık tarafından belirlenen ürünler sözleşmeli olarak üretilmesi zorunlu hale geliyor. Sözleşmeli tarım, özellikle organik ürünlerin üretiminde 1986 yılından beri uygulanıyor. Zorunlu sözleşme, kimin yararına olacağı baştan belli gibi. Yandaş ve market zincirlerini avantajlı hale getirebilir.
- Desteklemeler Çiftçi Kayıt Sistemi yerine bakanlıkça belirlenen kayıt sistemleri ile verilecek. Milyonlarca dolar harcanarak kurulan, küçültüle, küçültüle çifti kayıt sistemine indirilen bir proje tamamen rafa kaldırılmış görülüyor.
- Lif, tohum ve sap üretimi ile tıbbi amaçlı kenevir yetiştiriciliği, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın iznine bağlı olacak, üretim kotasını Cumhurbaşkanı belirleyecek. Bu düzenleme ile her şeyin tek merkezden talimatla yapılacağı her cümlesinden haykırıyor.
- Üst üste 2 yıl ekilmeyen tarım arazileri bakanlıkça kiraya verilerek üretim yapılması sağlanacak. Arazi üzerinde üretim neden yapılmaz. Yetiştirilen ürünler üst üste para etmemiştir. Su sorunu vardır. Girdi fiyatları yüksektir. Ürün yetiştirme maliyetleri yüksektir. Teşvikler yetersizdir.
Serbest piyasa!(bizde ki tam vahşi) ekonomisi için de, yukarıdaki söylediklerinizin dışında, piyasadaki arz- talebi yönetecek mekanizmalara ihtiyaç var. Üretici birlikleri, stok kurumu, ürün borsacılığı, takas odası, vadeli işlemler olmadan olmaz. Olursa, şimdi yaşadığımız gibi olur.