Önerilere, önyargı tuzaklarına yakalanmadan yaklaşmalıyız. Hepimizin önerdikleri virgülüne kadar sorgulamaya açık olmalı. Sorgulanması için önerilerimi paylaşıyorum:
1) Tarım ve hayvancılık bir ülkenin kalkınmasında “gerek şart mıdır, yeter şart mı?”.
“Tarım ve hayvancılık varlıklı olmak için midir, var olmak için mi?” sorularının yanıtlanması ulusal uzlaşının ilk adımı olmalı. Bu iki sorunun yanıtını zihinlerimizde netleştiremezsek, doğru varsayımlar üzerine kurulu bir zihni model oluşturamayız.
2) Toprakların kullanımında “özel mülkiyet” konusundaki algılarımızı sorgulanma da ikinci adım olmalı. Mülkiyet, maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamına katkı yapmıyorsa korunmasının gerekçesi ne olabilir? Bir toplumun vatanını korumak için ödediği bedelin temelinde, o vatanın canını, aklını, neslini, malını ve kültürünü koruması vardır. Bugün kırsal kesimde rekabet edebilir ölçekte, rekabet edebilir teknolojik donanımlı, rekabet edebilir yönetişimle yönlendirilen tarımsal işletmelere ihtiyacımız var. Mülkiyet anlayışını fetişleştiren algı “İster toprağını sat, ister ortak ol istersen kiraya ver” yöntemini bile işler kılmıyor. Kimi zaman gündemde olan “sınırsız köy” girişimleri bu nedenle hayata taşınamıyor. Eğer parçalanmış mülkiyet çözüm olmaktan çıkmış, sorunların kaynağı olmuşsa, onu enine boyuna sorgulama, günün koşullarına göre çözümler üretme hepimizin sorumluluğu.
3) Elinin menzili altındaki varlıklarını etkin ve verimli değerlendiremeyen toplumlar, dışardan gelecek kaynakları da çarçur ediyor. Elimizin menzilindeki en önemli değerimiz topraklarımız. “Topraktan geçinmeyen, toprakla ilgili bakım işlemlerini yapma sorumluluğu taşımayan mülk sahipliğinin yarattığı olumsuz dışsallıkları” sorgulamadan tarım ve hayvancılıkta yaratmak istediğimiz sonuca gidebilir miyiz?
4) Özel mülkiyeti koruyarak “toprakların işlenmesine” ilişkin düzenlemelerin yapılması ivedi sorunlarımızdan bir değil mi? Bugüne kadar uygulanan “toplulaştırma” konusunu açık ortamlarda, çoklu katılımla sorgulamalıyız. Geçmiş uygulamaların başarılı ve başarısız yönlerini netleştirerek, aynı yanlışları tekrarlamayacak yeni çözümler üretmeliyiz.
5) Bizim önerimiz “Hizmette Birleşme Yasası” çıkarılmasıdır. Bu konuda, iktidar ve muhalefet, sivil toplum örgütleri yöneticileri, medya ve diğer ilgili çevrelerin katılımcı ve kapsayıcı bir anlayışla tartışma yapabilmeli. Yasa, başka ülkelerin deneyimlerini dikkate aldığı gibi, çağımızın “ileri bağlantı, sınırsız iletişim ve küresel işbirlikleri” potansiyellerini de gözetmeli. Ayrıca yeni bir bilim metodu olarak gelişen “bağlantısal bütünlük” ilkesi de gözden ırak tutulmamalı. O zaman, nerede büyük ölçekli “örgütlü işletmeler” nerede “küçük aile işletmelerine” ihtiyaç olduğunu da iyi tanımlayabiliriz. O zaman diri bir ekosistem yaratabiliriz. Çağımız işletme yapılarını belirleyen, “büyük ölçek işyerinin küresel erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını” birlikte örgütlemeyi bir üst düzeye taşıyabiliriz.
6) Çıkarılacak yasa, topraktan geçinmeyen, toprağını işlemeyen, bakımsızlık nedeniyle komşuda toprağını işleyene de zarar veren bugünkü durumu değiştirmelidir. Yasa kamuoyuna milli bir politika olarak benimsetilmeli, toprakla bağını koparanlar toprağın işlenmesinin engeli olmamalıdır. Sektörde “destekleme sistemi etkileşimi” yeni bir bakış açısıyla ele alınmalıdır.
7) Ürün çeşitliliği ise “Tarım ve Hayvancılık Uzun Dönemli Dayanıklılık Artırma Stratejisi” bağlamında belirlenmeli. Geribildirimlerle belirlenen hedeflerle alınan sonuçlar açıkça sorgulanarak ince ayarlarla ilerleme sağlanmalıdır.
8)tanımlanmalı. İtalya, İspanya, Fransa ve başka ülkelerin uygulamaları da dikkate alınarak, mülkiyet sahibi ve toprak işletmecilerinin çıkarlarını dengeleyen kurallar konmalıdır.
Bir sonraki yazımızda “Tarım ve hayvancılık yatırımlarında dolduruşa gelmemenin” arka planını sorgulayacağız.