Tarım ve gıdada yerele dönmenin tam zamanı

Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü ve California Üniversitesi Hukuk Profesörü Hilal Elver “COVID-19 öncesinde; doğru gitmeyen, küçük çiftçiyi yok eden, beslenme değeri düşük ama her yerde ulaşılabilir olan süpermarket kültürünün hakim olduğunu gördük. Bu düzenin değişeceğini düşünmüyorum. Ama özellikle Türkiye gibi, tamamen endüstriyel tarım ve gıda sistemlerinin hakim olmadığı ülkelerde geriye dönüş mümkün” diyor.

Geçtiğimiz Nisan ayında BM tarafından yayınlanan "2020 Küresel Gıda Krizi Raporu"na göre dünyada 135 milyon kişi "akut gıda güvensizliği" ile karşı karşıya. Bu 135 milyon kişinin yarısından fazlası Afrika'da, 43 milyonu Orta Doğu ve Asya'da, 18,5 milyonu da Latin Amerika ve Karayipler'de yaşıyor.

Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü ve California Üniversitesi Hukuk Profesörü Hilal Elver, “Dünyada tamamen kendi kendine yeten bir ülke yok gibi” derken, “COVID-19 öncesinde de; aslında doğru gitmeyen, küçük çiftçiyi yok eden, tarım işçisini istismar eden, beslenme değeri düşük ama her yerde ulaşılabilir olan süpermarket kültürünün hakim olduğunu ve oligopolistik gıda sistemlerinin herhangi bir doğal afet veya pandemiye cevap veremeyecek boyuta ulaştıklarını görmüştük” yorumunu yapıyor.

Elver, “COVID-19 krizi ile tarım ve gıdada yerele dönmenin öneminin fark edildi. Ancak bu düzenin değişeceğini, küresel gıda sistemlerinin bir anda ortadan kalkacağını düşünmüyorum. Ama en azından her iki sistemin bir arada yürüdüğü, kısa tedarik zincirlerinin pazarda rekabet gücü kazandığı, sağlığa uygun ve çevreye zarar vermeyen bir sisteme geçilmesi çok önemli. Bu dönüşüm, Türkiye gibi, tamamen endüstriyel tarım ve gıda sistemlerinin hakim olmadığı ülkelerde daha kolay; çünkü biz yolun başındayız ve her zaman geriye dönüş mümkün” diyor.

Hilal Elver’e özellikle COVID-19 sürecinde en fazla gündeme gelen gıda güvencesi konusunda Türkiye’nin durumunu sorduk. Yorumları şöyle:

Türkiye hayvancılık sektöründe sorun yaşayacak

“Türkiye sağlık sistemi bakımından Batı ülkelerine oranla çok daha iyi durumda olduğunu gösterdi. Bu açından tebrik edilecek bir durum söz konusu. Gıda güvencesine gelince, Türkiye sebze ve meyve üretimi bakımından kendi kendine yetecek durumda. Fiyat artışını dikkate almazsak, saklanabilir olmayan tarım ürünlerinde kısa dönemde bir sorun olmadığını görüyoruz. Zaten birçok yerde gıda eksikliği değil, gıda fiyatlarının artması ve iş kayıpları nedeniyle yeterli gıda satın alınamaması söz konusu. Ancak Türkiye bazı tarım ürünlerinde dışa bağımlı bir duruma geldiği için önümüzdeki dönemlerde sorun yaşayacaktır. Bunlar buğday, arpa, yağlı tohumlar, hayvan yemi gibi ürünler. Her şeyden önce, para değerindeki dalgalanmalar nedeniyle fiyatlar artacak. Ayrıca ihracatçı ülkeler kendi stoklarında azalma olmaması için ihracat sınırlamaları getirecekler. Türkiye hayvancılık sektöründe de sorunlar yaşayacak çünkü bu alanda maalesef her gün biraz daha dışarıya bağımlı hale geliyoruz. Hayvancılık sektörü şu anda farklı nedenlerle her yerde sorun yaşamakta. Yani et, yumurta, küçük ve büyük baş hayvan sektörü COVID’dan büyük zarar görecek olan sektörler.”

Tarım, büyük şirketlerin tekeline düşmemeli

“Türkiye’deki tarım politikaları dünya genelindeki tarım politikaları ile aynı çizgiyi takip ediyor. Bu da bazen tehlikeli olabilir. Büyük şirketlerin tekeline düşme gibi bir sorun mevcut. Eğer ürünün iç piyasada üretimi pahalı ise, bu ürün dışardan alınıyor. Bu politikalar zaman içinde daha kapsayıcı olduklarından, ileride tarımda tamamen ithalata dayalı bir ülke olma riskini getiriyor. Dünyada tamamen kendi kendine yeten bir ülke hemen hemen yok gibi. Bu durumda en iyi çözüm; ihracatı artırmak, hayvan yemi, buğday, yağlı tohumlar gibi stratejik ürünlere odaklanmak, tarım topraklarını korumak, tarıma açılmamış toprakları tarıma açmak, bu süreçte küçük çiftçiye ve topraksız köylüye öncelik vermek, kırsal alanda ekonomik gelişmeyi destekleyen politikalar geliştirmek ve çiftçilerin topraklarını terk etmelerini önlemek olabilir. Bu politikalardan da önce, mevcut doğal kaynaklarımızın değerlendirildiği, sosyal, ekonomik ve çevresel değerlerin korunduğu, herkesin tartışıp karar mekanizmasına katıldığı bir master planı hazırlanması gerekiyor. Türkiye genelinde yerel yönetimler ve merkezi yönetimin birlikte çalıştığı, birbirini tekrar etmeyen, birbiriyle çatışmayan, birbiriyle uyumlu, sürdürülebilir tarım politikaları geliştirmek gerekiyor.”

Küresel dayanışmayı destekleyen yönetim biçimi dünyada yok

“COVID-19 sürecinde ülkeler kendi dertlerine bakmaktan başka yerlere bakamaz hale geldiler. Zaten aslında olmayan bir global iş birliği, bu dönemde ülkeleri kendi başlarının çaresine bakmaya itti. İleriye yönelik böyle bir küresel dayanışma için ülke liderlerinin şeffaflık kurallarına uymaları, fakir ülkeleri söz verip de tutmadıkları dış yardımları yapmaları ve borçlarını silmeleri gerekir. Böyle bir küresel dayanışma için gerekli olan yönetim biçimi henüz dünyada yok. Birleşmiş Milletler’in yapısı da buna elverişli değil. Dünya genelinde açlık krizi söz konusu değil, ama Sahara Afrikası ve Orta Doğu’da bazı bölgelerde ve ülkelerde açlıktan öte kıtlık yaşanma tehlikesi var, çünkü bu ülkelerin Covid-19’a cevap verecek yapısal ve finansal kuvvetleri yok. Bu sorunlar Covid-19 öncesinde başlamıştı; en büyük korku ise salgının bu ülkeleri tam bir felakete sürükleyebileceği.”

Tüm yazılarını göster