Küresel ısınma, iklim değişikliği, koronavirüs (COVID-19) ve benzeri salgınlar gezegenimizin geleceğini tehdit ediyor. Bu tehditlerin birinci derecedeki sorumlusu insan...
Gelecekte de artan nüfusu beslemenin önündeki en büyük engel, iklim değişikliğinin yaratacağı olumsuzluklar olacak. Kuraklık, su sorunu artarak devam edecek. Kimyasallarla kirletilen, çoraklaşan tarım alanları istenilen verimi vermeyecektir.
Tahminlere göre, 2050 yılında dünya nüfusu 10 milyara ulaşacak ve en az üçte ikisi kentlerde yaşayacak. Bu nüfusu beslemek için bugünkü gıda üretiminin en az yüzde 50 artırılması gerekiyor. Bu nasıl sağlanacak?
Küreselleşme ile dayatılan tek tip, fast-food beslenme modeli ile tarımda biyoçeşitlilik yok oluyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO), “Meyve ve Sebzeler-Beslenme Esaslarınız” başlıklı raporuna göre, dünyada400 bin bitki türü var. Tarımın başlangıcından bu güne 7 bin tür toplanmış ve yetiştirilmiş. Dünya gıda arzı sadece 200 bitki çeşidine bağlı. Bunların çoğu da meyve ve sebzelerdir. Tüketilen gıdanın 4’te 3’ünü sadece 12 tür sağlıyor. Sadece 9’u bitkisel üretimin yüzde 66’sını oluşturuyor.
Binlerce bitki çeşidi varken sadece 9 tanesi bitkisel üretimin yüzde 66’sını oluşturması, çeşitliliğin ne kadar azaldığını gösteriyor.
Genellikle, “pazar bunu istiyor”, “ticari değeri yok” denilerek ürün çeşitliliği yok ediliyor. Elma örneğinde olduğu gibi, dünyada 6 binden, Türkiye'de 500'den fazla elma çeşidi olduğu tahmin ediliyor. Pazara, markete gittiğinizde Granny Smith, Gala, Fuji, Golden gibi en fazla 3-4 çeşit elma bulabiliyorsunuz.
Yerel tohumların önemi artacak
Küreselleşme ile dayatılan tek tip beslenme modeline karşı, son yıllarda yerel ürünlere ilgi arttı. Yerel beslenme modelleri ön plana çıktı. “Mili tohum”, “yerel tohum” çalışmaları ile bu değerlere sahip çıkılmaya çalışılıyor. Önümüzdeki yıllarda yerellik daha ön plana çıkacak. “Yerelde üret, yerelde tüket”, “yerli malı tüket” benzeri kampanyaları daha çok göreceğiz.
Dünyada beslenme alışkanlıkları da değişiyor. Bitkisel proteinler ön plana çıkıyor. Bu nedenle bakliyat ürünlerine olan talep hızla artıyor. Bakliyat ürünlerinin yıldızı her geçen gün daha da parlıyor.
Bakliyatın yıldızı parlıyor
COVID-19 ortaya çıkması ve hızla yayılması tüketim alışkanlıklarını değiştirdi. Son yıllarda bakliyat ürünlerine yönelik talep artışı pandemi sürecinde daha da hızlandı. Et yerine bakliyat ürünlerinin yoğun olarak tüketileceği bir dönem geliyor. Geçmişte yoksulların yiyeceği olan bakliyat ürünleri şimdilerde sağlıklı beslenmek isteyen, parası olan zenginlerin yemeğine dönüşüyor.
Bu değişimi öngören ve hatta yönlendiren ülkeler, bakliyat üretimine ve elde edilen ürünlerin teknoloji ile işlenerek tüketiciye sunulmasına yönelik yatırımlarını hızlandırıyor. Özellikle Kanada bu konuda öncülük yapıyor.
Hububat, tahıl üretiminde büyük başarılar elde eden Rusya, Ukrayna, Kazakistan bakliyat üretiminde de söz sahibi olmak için önemli adımlar atıyor.
Bakliyat ürünlerinin en önemli özelliği sürdürülebilir tarıma olan katkısı. Tarım alanlarında sürdürülebilirliğin sağlanması yönüyle de bakliyat ürünlerinin önemi daha da artıyor.
Küresel Bakliyat Konvansiyonu (GPC) verilerine göre sadece pandemi döneminde yani son 1 yılda dünya bakliyat tüketiminde yaklaşık yüzde 9’luk bir artış oldu. Tüketiciler, bu süreçte uzun ömürlü, korunması kolay, bozulma süreci çok daha uzun olan bakliyat gibi ürünlere yöneldi. Bakliyattan elde edilen bitkisel besin maddelerine ciddi yönelme var. Bakliyatın ilerde kırmızı etin yerine alabileceği ifade ediliyor.
Koronavirüsün dayattığı yeni tarım düzeni
Dünyayı sarsan COVİD-19, yaşamın her alanını olduğu gibi tarım ve gıda sektörünü de derinden etkiliyor. Üretimden tüketime, ürün deseninden, dış ticarete kadar yeni politikalar uygulanıyor.
Tarım ve gıdanın stratejik önemini artıran yeni dönemde, kendine yeterlilik temel ilkelerden birisi olarak öne çıkıyor.
Korumacılık her geçen gün artıyor. Dünya Ticaret Örgütü ve diğer uluslararası kuruluşlar korumacılığın ticarete olumsuz etkileyeceğini öne sürseler bile, devletler daha korumacı bir tarım politikası ile yerli üretimi destekleyecek. Bunun ilk uygulamalarını koronavirüs salgınının en yaygın olduğu günlerde birçok ülke tarafından açıklanan destek paketlerinde gördük.
Gıda milliyetçiliği güçleniyor. Tarımda üretici ülkeler bu avantajını kullanarak öncelikle kendi ihtiyaçlarını karşılayacak. İhraç edecekleri ürünler için gerektiğinde vergi koyacaklar. Rusya’nın 2020’den sonra 2021’de de buğday, arpa, mısır, ayçiçeğinde uyguladığı ihracat vergisi ve kota uygulaması gibi. İthalatçı ülkeler ise vergileri indirerek veya sıfırlayarak daha ucuza ithalat yapmak için önlemler almaya devam edecek.
Tarım ve gıdada ticaret kısıtlamaları yoksulların gıdaya erişimini zora sokacağı ve fiyatların artacağı özellikle vurgulanıyor. Bu yıl buğday başta olmak üzere tahıllarda, ayçiçeği yağı başta olmak üzere bitkisel yağlarda, yem hammaddelerinde fiyat artışları son 6 yılın zirvesine ulaştı.
Bu yeni dönemde tarımda teknoloji kullanımı daha çok yaygınlaşacak. Koronavirüs nedeniyle insan hareketlerinin kısıtlanması, işgücü olanaklarının daralması teknolojiye olan talebi artıracak. Zirai ilaçlama, ekim, hasat başta olmak üzere birçok alanda teknoloji yoğun çalışılacak. Dijital yaşamla birlikte dijital tarım da artacak. Drone teknolojisi, sensörler, uzaktan algılama sistemleri tarım dünyasında daha yaygınlaşacak.
Tüketim alışkanlıkları değişiyor
Koronavirüsün etkisi ile gıdada tüketim alışkanlıkları büyük oranda değişti ve değişmeye devam edecek. Ambalajlı gıdalara, konserve, son tüketim tarihi uzun olan ürünler daha çok tercih ediliyor.
Güvenli gıdaya erişimde aile çiftçiliği, küçük üreticiliğin bu dönemde daha çok öne çıkması bekleniyor. Koronavirüsün ve benzer salgınların doğanın, çevrenin tahrip edilmesi, endüstriyel üretimlerin yaygınlaşması ile ortaya çıktığı fikri yaygınlaşıyor. Bu nedenle şirket tarımı yerine, doğa ile dost aile çiftçiliğinin önemi artıyor. Kooperatifçiliğe ve kooperatif ürünlerine yönelik olumlu bakışın artarak devam etmesi bekleniyor.
Türkiye için birçok fırsat var
Yeni tarım düzeninde, üretim odaklı, ülke potansiyelini doğru değerlendiren politikalarla Türkiye, çok önemli avantajlar elde edebilir. Türkiye’nin kendisine yeterli olduğu ve dünyada ihracatta söz sahibi olduğu çok sayıda ürün var. İlk akla gelenler, fındık, üzüm, kayısı, incir, limon, mandalina, nar, portakal, mandalina, elma, şeftali, greyfurt, havuç, domates, kabak, biber, hıyar, bezelye, ıspanak, pırasa, lahana, marul, patlıcan.
İklimi, biyoçeşitliliği, tarım alanları, ürün deseni ile büyük zenginliğe sahip olan Türkiye, hem kendi ihtiyacını üretebilir hem de başka ülkeleri de besleyebilir potansiyele sahip. Bunun için tarımsal girdilerin temininde, tarımsal desteklemelerde, araştırma, geliştirme, teknoloji kullanımında üretimi ve çiftçiyi destekleyici politikalar uygulanması gerekir.
“Gelecekte tarım çok önemli olacak”
DÜNYA gazetesinin kurucusu Nezih Demirkent, 25 yıl önce, “gelecekte tarım çok önemli olacak” diyerek bu alanda uzmanlaşmamı istemişti. Gerçekten de tarım çok daha önemli oldu. Gelecekte daha da önemli olacak. DÜNYA gazetesi 41 yaşında. Benim de gazetedeki 33. yılım. Böylesine saygın bir gazeteyi kuran Nezih Demirkent ve Prof. Dr. Işın Demirkent’i saygıyla ve özlemle anıyorum. DÜNYA’yı en zor dönemde yaşatarak bugünlere ulaştıran Didem Demirkent, Osman S. Arolat, Hakan Güldağ, Anadolu’daki temsilci arkadaşlarım, kuruluşundan bugüne gazeteye emeği geçen gazetenin dağıtıcısından, genel yayın yönetmenine kadar herkesi saygıyla selamlıyorum. En büyük teşekkürümüz ise siz okurlarımıza. Sizler olmasaydınız DÜNYA 41 yıl yaşayamazdı.Sağlık ve bereketle nice yıllar dilerim.