Tarım ve gıdada başarının sırrı mesleki eğitimde

Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN

Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın “Süt ve Sığır Eti üretimi ve Pazarlaması” bilgilendirme gezi programı kapsamında Oranienburg Süt Ekonomisi Eğitim ve İnceleme Kurumu’nu (MLUA) da ziyaret ettik. Süt ve süt ürünleri eğitimi ve araştırma konusunda bir enstitü mantığı ile faaliyet gösteriyor. Süt ekonomisinde meslek eğitimi, meslek içi eğitim ve ileri eğitim konusunda bilgiler aldığımız bu kurum 1923 yılından bu yana süt ile ilgili mesleki eğitim veriyor. Aynı zamanda araştırma kurumu ve aynı zamanda akredite bir kurum olarak tüm mandıralardan numune alarak analizini yapıp denetim görevi de yerine getiriyor.

Oranienburg Süt Ekonomisi Eğitim ve İnceleme Kurumu (MLUA) Direktörü Michael Behr ve Eğitim Daire Başkanı Kerstin Grundmann’ın verdiği bilgiye göre Almanya’da tarım alanında 14 meslek tanımı var. Bunlardan ikisi süt ile ilgili. Birisi 3 yıllık eğitim süresi olan “Süt Teknolojisi Uzmanı” diğeri ise “Süt Laboratuvarı Teknisyeni”. Bu bölümlerden mezun olan ve işletmelerde çalışmaya başlayanlar daha sonra işletmeler üstü eğitimi alıyor. İkili meslek eğitimi uygulanıyor. Öğrenci teorik eğitim için okula gidiyor hem de bir işletmede çalışıyor. Bu eğitimden sonra işletmeler üstü eğitim alınıyor. Bu eğitimi de ziyaret ettiğimiz Oranienburg Süt Ekonomisi Eğitim ve İnceleme Kurumu tarafından veriliyor. Sadece Berlin için değil 5 eyaletin de işletmeler üstü eğitimi burada veriliyor.

Köy Enstitüsü mantığı ile eğitim veriliyor

Kurum, biraz “köy enstitüsü” mantığı ile çalışıyor. Eğitim alanlar için yatılı bölüm var. Eğitime gelenler sadece teorik dersler almıyor. 2000 yılında kurulan ve daha sonra modernize edilen modern bir eğitim mandırası var. Yine modern kimyasal-fiziksel ve mikrobiyolojik eğitim laboratuvarları ve duyusal test odası eğitim atölyeleri mevcut. Haftada 1000 litre süt satın alınıyor. Eğitim mandırasında, şirket içi eğitim için kursiyerlere kapsamlı bir şekilde süt işlemenin öğretildiği küçük teknik sistemler ve ekipmanlara sahip. Kurs süresince kursiyerler şu çalışmaları bağımsız olarak yürütmeyi öğreniyorlar:

- Çiğ sütün alınması ve değerlendirilmesi

- Pastörize içme sütü imalatı 

- Karışık sütlü içecekler, yoğurt, puding, tatlı üretimi

- Krem peynir, yumuşak peynir, yarı sert peynir, sert peynir, işlenmiş peynir üretimi

- Kremin ısıl işlemi, fiziksel ve mikrobiyal olgunlaşma 

- Tereyağı imalatı ve ambalajı 

- Süt ve süt ürünlerinin buharlaştırılması ve kurutulması

- Dondurma imalatı

- Merkezi veya merkezi olmayan CIP sistemleri kullanarak süt ürünleri sistemlerinin temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi

- Ayrıca kursiyerler, pompalar, valfler ve separatörler hakkında, işlevlerini ve amaçlarını anlamalarını kolaylaştıran teknik eğitim alırlar. Eğitim mandırasındaki ekipman, eğiticilerin süt işlemede buhar, buzlu su ve basınçlı hava üretimi ve dağıtımı gibi yardımcı süreçleri öğretmelerini sağlıyor.

Uzman açığı çok büyük

Avrupa’nın en büyük süt üreticisi olan Almanya’da da çok büyük uzman açığı var. Eğitimlerle bu açığı kapatmaya çalışıyorlar. Gezdiğimiz Oranienburg Süt Ekonomisi Eğitim ve İnceleme Kurumu(MLUA)’da işletmeler üstü eğitim verildiği için kendi başınıza başvurarak eğitim alamıyorsunuz. Mutlaka bir işletme ile sözleşmenizin olması gerekiyor. “Ben iş arıyorum, bu mesleği de öğrenirim” diyerek bu eğitimi alamıyorsunuz. Çalıştığınız işyeri tarafından veya kendi isteğiniz ve işyerinin izni ile bu eğitim alınıyor. Eğitimin ön şartı işletme sözleşmesinin olması. Bizim ziyaret ettiğimiz sırada 30 farklı işletmeden kursiyerler vardı. Bir grup puding üretirken diğer iki grup tereyağı üretiyordu. Burada üretilen ürünler çalışanlara, eğitim görenlere sembolik fiyatla veriliyor. Ayrıca gıda yardımı yapan sosyal kuruluşlara bağışlanıyor.

Kursiyerler haftanın 5 günü toplam 4 hafta ve her hafta 40 saat uygulamalı ders görüyor. Başka eyaletlerden gelenler için yatılı bölüm de var. 2014 yılında açılan "Werner Krüger" yatılı okulu, "süt teknisyeni" ve "süt laboratuvarı teknisyeni" mesleklerinde 40 kursiyere şirket içi eğitimleri sırasında modern konaklama imkanı sunuyor. Yatılı okulda banyolu 20 çift kişilik oda, fitness salonu, kulüp alanı olan geniş bir salon, açık teras ve spor alanı var.

Konaklamaya ek olarak, şirket içi eğitim döneminde tam pansiyon da sunulmaktadır.

Fitness salonu ve spor sahasına ek olarak, boş zamanlarında dizüstü bilgisayarlar, projektörler, ekranlar ve daha fazlası gibi çeşitli ortamlar kullanılabilir.

Finansman eyaletlerden ve AB fonlarından

Süt ürünleri meslekleri süt teknolojisi uzmanı ve süt laboratuvarı teknisyeni için şirketler arası eğitim, Avrupa Sosyal Fonu ve Brandenburg, Saksonya ve Mecklenburg-Batı Pomeranya eyaleti tarafından finanse ediliyor. Dört haftalık kurslar çerçevesinde, kurs masraflarının önemli bir kısmı ve kısmen de yatılı okuldaki konaklama masrafları sübvanse ediliyor

Eğitim içeriği ise belli bir müfredat kapsamında yürütülüyor. Kendi damak zevkinize göre değil, müfredata göre hangi ürünler üretilecekse onların üretimi yapılıyor.

Koyunculuğu tutkuyla yapan iki kız kardeş

Almanya’da bir haftalık gezimiz boyunca en çok şikayet edilen konulardan birisi gençlerin tarıma ilgisizliğiydi. Yaşlanan nüfus emekli olunca işini devredecek genç çiftçi bulamadığı için aile işletmelerinin kapanmasından yakınılıyor.

Az da olsa işin başına geçen gençler de var. İşini çocuklarına devredebilen Nesges ailesi şanslı. Nesges ailesi üç kuşaktır hayvancılık yapıyordu. Johann Nesges dedesinin ve babasının mesleğini başarıyla sürdürdü. İki kız babası olarak artık bu işin sonuna geldiğini, yüksek üretim maliyetleri, fiyatlar, çoban sıkıntısı ve daha birçok sorun yaşanırken kızlarının bu işi sürdürmesinin zor olacağını düşünüyordu. Öyle olmadı, kızları baba mesleğini sürdürmeye karar verdi. Küçük kızı Marie Lusie çobanlık okuluna gitti. Kızlar baba mesleğini sürdürmek isteyince Johann Nesges bu yıl sembolik bir törenle işi kızlarına bıraktı. O da çalışmaya devam ediyor. Ama asıl işin başında 25 yaşındaki Anna Maria ve 23 yaşındaki Marie Lusie Nesges var.

Potsdam’a araba ile yarım saat mesafedeki Nesges çiftliğini ziyaretimizde bizi Anna Maria Nesges karşıladı. Anna Maria babasının bu işi üstleneceklerine dair pek umutlu olmadığını ancak kardeşi ile birlikte işe dört elle sarıldıklarını ve bu yıl babalarından işi devraldıklarını anlattı.

Nesges Çiftliği bir aile işletmesi. Koyun yetiştiriciliğinin yanı sıra kesimhanesi var. Hem küçükbaş hem de büyükbaş hayvan kesimi yapılıyor. Çiftliğin 550 hektarı organik ürün yetiştirilen toplam 1500 hektarlık arazisi var. Buğday, arpa, ayçiçeği, yonca ve yem bitkileri üretiliyor. Johann Nesges, ailesinden bu işi 1982 yılında devraldıktan sonra geçen 40 yılda işi çok büyüterek sadece yetiştiricilik değil mezbaha kurarak kesim de yapmaya başlar. Sadece kendi hayvanlarını değil başka çiftliklerin büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarını kesiyor. Kesimhanede kestiği kuzuları, koyunları Berlin’e pazarlar. Çok şanslı ki 40 yıl sonra işini devralan iki kızı var.

Biri diplomalı çoban,diğeri spor okudu

Anna Maria Nesges’e neden koyunculuk yapmak istediklerini sorduğumda şu yanıtı verdi:”Babam gerçekten çok başarılı, örnek alınacak bir insan. Yaptığı çalışmalar, verdiği mücadele gurur duyulacak bir iş. Biz de bu işi sürdürmeye karar verdik. Babam bu işi bizim devralıp sürdüreceğimize pek inanmıyordu. Biz iki kız bu şirketi sürdürmeye karar verdik. Kız kardeşim çobanlık eğitimi aldı. Ben spor ekonomisi fitness konusunda bir eğitim aldım. 2015 yılında mezun oldum ve o zamanlar şehre gitmek istiyordum. Gittim iş başvurusunda bulundum. Fakat daha sonra baştan hiç düşünmediğim babamın kurduğu bu işi sürdürmeye karar verdim. Benim özgürlüğü seven bir ruhum var. Fikirlerimi burada uygulayabiliyorum. Babam gibi. Berlin, eğlenmek zaman geçirmek için çok güzel. Ama ben burada bu çiftlikte daha mutluyum. Her taraf yemyeşil, kuş sesleriyle uyanmak ve en güzeli bir sürüye daldığımda müthiş bir mutluluk duyuyorum. Burada bulduğum huzuru hiçbir yerde bulamıyorum. Kardeşim de benim gibi düşünüyor. O da işini tutkuyla yapıyor ve çok zor olan çobanlık okulunu bitirdi. Bu okul üniversite değil lise düzeyinde. İki yıl üç yıl meslek eğitimi olan hayvan bakıcısı, çoban olarak mezun oluyor. Birçok insan başlıyor fakat tamamlayan çok az. Zor okul. En önemli sorunumuz personel bulamamak. Çoban bulamıyoruz. Yeterli personel olsa daha fazla koyun besleyebiliriz. Personel az olunca sürümüzü küçültmek zorunda kalıyoruz. Çoban bulabilsek bu işin geleceği var. Daha bugün iki çoban ve bir şoförümüz işi bıraktı. Bu açığı kapatmak gerçekten zor.”

Çoban sorunu orada da var

Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da Afgan çobanlar var. Yetiştiriciler Afgan çobanların çalışmasından çok memnun. Anna Maria Nesges, mezbahayı bir Türk ile ortak kurduklarını ancak kendisinin Berlin’de et ticareti yani işin pazarlama bölümüne geçtiğini belirterek, Türklerle çalışmanın büyük avantaj olduğunu söylüyor. Toplam 60 çalışanları olduğunu Afgan, Türk, Bulgar ve Romen çalışanlarından çok memnun olduklarını, Türkiye’den de çoban getirmek istediklerini ancak çok uzun bir süreç aldığını belirten Nesges:” Biz koyun-kuzu yetiştiriciliği yapıyoruz. Toplamda 5 bin başlık sürümüz var. Ayrıca çalıştığımız çiftçiler, yetiştiriciler var. Et amaçlı yetiştiricilik yapıyoruz. En büyük sorunumuz personel. Yeterli personel bulamadığımız için süt işine giremiyoruz. Peynir süt üretimi yapamıyoruz. Kuzularımız 40-45 kilo canlı ağırlığa ulaştığında kesiliyor. İyi bir koyun 70-80 kilo, koç 80-90 kilo olabiliyor. Kuzu karkası 9 euro. Son 6 ayda 2 euro zam geldi. Canlı olarak 2.5 ile 2.80 eurodan 4 euronun üstüne çıktı. Karkas olarak ise 8-10 euro. Eti Berlin’deki toptancılara satıyoruz. Müşterilerimiz çoğunlukla Türkler ve Araplar. Bu nedenle helal kesim yapıyoruz. Ama şahıs olarak da alanlar var. En önemli giderlerimiz yem ve nakliye. Bunlarda ciddi artışlar var. Enerjimizi güneş enerjisinden yararlanarak elde ediyoruz doğal enerji olduğu için. Mera ile ilgili önemli bir sorunumuz yok. Mera çok. Fakat bu yaz kötü. Çünkü kuraklık yaşanıyor. Kuzularımızı 4-5 kez otlatabiliyoruz.” bilgisini verdi.

Organik üretim de yapıyor

Almanların “bu işi nasıl yapıyorsun?” diye şaşırarak kendisine sorduklarını belirten Nesges: “Almanya’da vegan sayısı çok artıyor, çoğunluk değil ama daha da artacak gibi görünüyor. Bu nedenle benim gibi genç birinin kuzu yetiştiriciliği yapmama, kesim yapmamıza şaşırıyorlar. Biz burada aynı zamanda organik üretim de yapıyoruz. Çavdar, ayçiçeği gibi ürünler yetiştiriyoruz. Konvansiyonel olanları organik yerde besleyebilir, otlatabilirsiniz. Ama organik kuzuları sadece organik alanda besleyebiliyorsunuz. Derilerimizi de Türkiye’ye ihraç ediyoruz.”

İki kız kardeşi dinlerken Feyz Süt’ün Sahibi ve TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu’nun nasıl heyecanla dinlediğine tanık olduk. Solakoğlu: “benim de iki kızım var. Hayalim bu. Kızlarımın benim işimi alıp sürdürmeleri. Bunu çok isterim” dedi.

Türkiye için çıkarılacak dersler

Bir ülkenin tarım politikasını, tarımdaki uygulamalarını çok başarılı diye alıp bire bir kendi ülkenizde uygulamanız genellikle pek mümkün olmuyor. Her ülkenin iklimi, ürün çeşitliliği, iş kültürü, disiplini, algılama biçimi, uygulamaya geçirme yöntemi hep farklı oluyor. Almanya tarım ve hayvancılıkta çok başarılı bu modeli alıp Türkiye’de uygulayalım biz de başaralım diyemeyiz. Fakat her ülkeden ve modelden dersler çıkarabiliriz. Bunlardan yararlanabiliriz. Nasıl?

1- Bu gezi boyunca Türkiye ile karşılaştırmalar yaptığımda öncelikle Türkiye’nin tarımsal potansiyeli, iklimi, ürün çeşitliliği çok daha zengin. Türkiye bu potansiyelini yeterince değerlendiremiyor.

2- Almanya tarımda çok planlı bir üretim yapıyor. Toprakları kumlu olan ve üretim için dezavantajlı durumda olan Brandenburg, Bavyera gibi eyaletlerde çiftçinin dezavantajını verdiği desteklerle gideriyor. Toprak analizi yapılıyor ve toprağın verimsizliğine göre yıl bazında hektar başına 50 ile 300 Euro destek veriliyor. Yani “senin toprağın kumlu yeterince üretim yapamıyorsun gelir kaybın olacak” diyerek destek sağlıyor. Türkiye’nin bildiğim kadarıyla bunu uygulamak için bir toprak haritası bile yok. Bunun hızla yapılması gerekiyor.

3- Tarımda örgütlenme sorununu kooperatiflerle çözen Almanya’nın en önemli sorunu nüfusun yaşlanması ve işi sürdürecek genç kuşağın olmaması. Tür5kiye’de de bu sorun var. Ama Almanya kadar henüz ağır değil. Türkiye’nin genç nüfusu var. Bu nüfusu tarımda tutmak mümkün... Bunun için Almanya’nın uyguladığı kırsal kalkınma prpgramlarının benzerleri Türkiye’de uygulanabilir. Yani kırsalda refahı artırarak insanların orada kalması sağlanabilir. Alman çiftçi işi bıraksa da kırsalda kalıyor. Kente gitmesi için bir neden yok. Aynı şartlar kırsalda da var.

5- Almanya kurallar ülkesi. Her şeyin kuralı ve yasası, mevzuatı var ve bunlar hepsi uygulanıyor. Türkiye’de de kurallar, kanunlar var. Tarımla ilgili mevzuat Avrupa Birliği’ne uyarlandı fakat uygulamada sorun var. Birçok yasa, düzenleme yeterince uygulanmıyor.

6- Almanya’da tüketicilerin tarım ve gıda üretimi üzerinde büyük baskısı ve etkisi var. Hayvan refahı konusundaki baskılar nedeniyle hayvancılığın gelecekte yapılamayacağını düşünenler bile var. Türkiye’de tüketicinin tarım politikaları üzerinde olumlu ya da olumsuz pek bir etkisi yok. Tüketici tarım ve gıda üretiminde daha belirleyici olmalı.

7- Türkiye’de tarımla ilgili birçok konuda olduğu gibi eğitimle ilgili de bir planlama yok. Karmaşa var. Almanya’da başarının temelinde mesleki eğitim var. Eğitim konusunu mutlaka ayrıca ele almakta yarar var.

8- Sencer Solakoğlu’na izlenimlerini sorduğumda, süt sektöründe teknoloji olarak Türkiye’nin daha ilerde olduğunu belirterek örgütlenme, verimlilik ve kırsaldaki yaşam koşulları konusunda Almanya’nın çok iyi durumda olduğunu ve örnek alınması gerektiğini vurguladı.

9- Türkiye’de de olsanız, Almanya’da da veya başka bir ülkede de tarımsal üretim yapmak, çiftçilik yapmak her geçen gün zorlaşıyor. Maliyetler yükseliyor. Çiftçiler yeterince para kazanamıyor. Üstelik görmeleri gereken itibarı, değeri görmüyorlar. İşe buradan başlamak ve çiftçiliğe bütün dünyada itibar kazandırmak gerekiyor.

 

Tüm yazılarını göster