Temmuz ayında hisse senetleri ve tahvil piyasalarında gördüğümüz güçlü yükselişlerin ardından Ağustos ve Eylül ayları yeniden satış baskısının etkili olduğu bir dönem oldu. Temmuz ayındaki yükselişlerde büyük ölçüde FED’in faiz artışlarında hız keseceğine, 2023 yılında faiz indirimlerine başlayacağına dair beklentiler etkili olmuştu. Ancak bu görünüm Ağustos ayında FED Başkanı Powell’dan gelen şahin mesajlar eşliğinde terse döndü ve agresif faiz artışı beklentileri tekrar gündeme yerleşti. Başta FED olmak üzere küresel merkez bankaları, enflasyona odaklandığını ve büyümedeki yavaşlamayı tolere edebileceklerine dair sinyaller verdi. Nitekim küresel bazda açıklanan makro veriler enflasyonun yüksek kaldığı, büyümenin ise yavaşladığı bir ortama işaret etti ve piyasalarda güçlü faiz artış beklentilerinin fiyatlanmasına neden oldu.
Bu dönemde risk iştahındaki bozulma ile birlikte ABD Dolarının değer kazanmaya, riskli varlıkların ise baskı altında kalmaya devam ettiğini takip ettik. Hisse senetleri, gelişmekte olan ülke döviz kurlarında ve emtiada satış baskısı etkili oldu. Örneğin, küresel risk barometresi olarak da izlediğimiz S&P500 Endeksi, Ağustos zirvelerinden Eylül ayı sonuna kadar yüzde 16 civarı geri çekildi. ABD 10 yıllıkları 2009 - 2010 zirveleri de olan yüzde 4 seviyesini, dolar endeksi ise son yirmi yılın zirvelerini test etti.
Strateji raporlarımızda, gelişmiş ülke hisse senetlerini daha uzun vadeli bir ayı piyasası içinde olduğunu düşünmeye devam ettiğimizi ve yılın son çeyreğinde daha düşük fiyatlar görmeyi beklediğimizi ancak Ekim ayı içerisinde piyasalarda geçici bir dip oluşacağını ve kısa vadeli bir yükseliş görebileceğimizi düşündüğümüzü belirtmiştik. Dördüncü çeyreğe girerken, bizim de beklentimize paralel yönde Ağustos zirvelerinden geri çekilen ve başta FED olmak üzere merkez bankalarından gelen daha şahin mesajlar eşliğinde satış baskısı altında kalan küresel hisse senetlerinde tepki yükselişleri öne çıkıyor.
ISM İmalat Endeksi ve JOLTS istihdam raporu gibi son açıklanan bazı zayıf makro veriler, FED’den şahin açıklamalar gelmeye devam etse de Başkan Yardımcısı Brainard’ın finansal istikrar risklerini izleme ihtiyacına dair ifadeleri ve IMF’den gelen sıkı para politikalarına dair uyarılar eşliğinde, FED’in politikada agresif tutumunu sınırlayacağına dair tartışmaların gündeme geldiğini görüyoruz ve bu görünümün hisse senetlerinde aşırı satım bölgelerinde etkili olan tepki yükselişlerine, son yirmi yılın zirvelerinden geri çekilen ABD doları ve tahvil faizlerindeki aşağı yönlü baskıya destek olduğunu takip ediyoruz.
Bu hafta açıklanan ISM İmalat Endeksinde yeni siparişler ve istihdam alt endekslerindeki beklenenin de üzerindeki zayıflama sinyalleri dikkate değerdi. Her iki endeks de daralma bölgesine geriledi. Benzer şekilde JOLTS istihdam verisi ise Ağustos ayında açılan yeni iş imkanlarının pandemi başından bu yana en düşük seviyede gerçekleştiğini ortaya koydu. Temmuz ayında 11,2 milyon olarak açıklanan başvurulabilir pozisyonların sayısı, Ağustos ayında 10,1 milyon ile 2020’den bu yana en düşük seviyede gerçekleşti.
Bu doğrultuda da bu Cuma günü ABD’de açıklanacak Eylül ayı tarım dışı istihdam verisi piyasaların odak noktasında olacak. Tarım dışı istihdam verisine baktığımızda aylık istihdam artışında hız kaybının devam etmesi bekleniyor. Bloomberg anketine göre ortalama beklenti 263.000 artış yönünde. Diğer taraftan işsizlik oranının yüzde 3,7 ile yatay seviyede kalması ve enflasyon sinyalleri aradığımız ortalama kazançların ise yüzde 0,3 artış göstermesi bekleniyor. FED, enflasyona odaklandığını ve büyümedeki yavaşlamayı tolere edeceğine dair sinyaller vermeye devam ediyor ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi FED’in politikada agresif tutumunu sınırlayabileceğine dair tartışmaların gündemde olduğu bir ortamda beklenene nazaran zayıf gelecek bir veri kısa vadede piyasalardaki tepki yükselişlerine destek olabilecekse de şu aşamada FED’in para politikasında dönüş yapma olasılığına dair şüphelerimizi koruyoruz. Verinin FED’in 21 Eylül’deki toplantıda da öne çıkardığı gibi başta Kasım ayında 75 baz puan ve Aralık ayında da 50 baz puan olmak üzere önümüzdeki dönem faiz artış sürecine dair beklentileri ne derece etkileyeceği önemli olacak. Bu doğrultuda özellikle FED’in de öne çıkardığı işsizlik oranında yükseliş görüp görmeyeceğimizin ve ayrıca özellikle 12 Ekim’deki G20 zirvesinden gelebilecek mesajların riskli varlıklar açısından önemli olabileceğini düşünüyoruz.