Geçtiğimiz hafta Türkiye’de Büyük Taarruz, Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve Zafer Bayramı’nın 100. yıldönümü kutlandı. Bu olaylar, 1919 Mayısında İngilizlerin desteklediği Yunan ordularının, Batı Anadolu’yu da kurulacak Büyük Yunanistan’a dahil etmeyi amaçlayan işgal girişiminin felaketle sonuçlanmasına yol açan ve İzmir’in kurtuluşu ile sonuçlanan Türk Kurtuluş Savaşı’nın son aşamasını oluşturuyor. Bu defa yüzüncü yıl kutlandığı için kutlamalar çok daha canlıydı. Ancak, törenlerin aynı zamanda Türkiye’yi laik bir devletten ılımlı İslam’a dönüştürmeye gayret eden bir yönetime karşı güçlü bir milliyetçi tepkiyi de temsil ettiği inkar edilemez.
Kutlamalar Türk-Yunan ilişkilerinin kötüleştiği bir döneme tesadüf etti. Türk uçaklarının Yunan hava sahasını ihlal ettiği ithamı o kadar sık ileri sürülüyor ki, gözlemciler artık bu tür
şikayetleri ciddiye bile almıyorlar. Buna karşılık, anlaşmaların buralarda sadece asayiş, sağlayacak nitelikte kolluk kuvvetleri bulundurulmasını öngörmesine rağmen, Yunan hükümeti Türk kıyılarına yakın adaları silahlandırmaya devam ediyor. Buna ek olarak, Türk kıyılarına yakın ve günümüze kadar üzerinde aidiyet tartışmasından kaçınılmış olan kayalıkların da kendisine ait olduğunu ileri sürüyor. Bölgeyi devlet görevlilerinin de sık sık ziyaret etmesi, karşımızda Ege’nin tamamen bir Yunan denizi olduğu iddiasını Türkiye’ye göstermeye dönük resmi bir politika olduğu izlenimi uyandırıyor. Kısa bir süre önce de, aktif olmadığı ileri sürülen Rus imalatı S-300 füzelerinin radarları NATO tatbikatı çerçevesinde bölgede bulunan Türk uçaklarına kilitlendi.
Yunan hükümetinin saldırgan olarak nitelendirilebilecek tutumu yalnız Türkiye tarafından değil, Türklerle takışmanın parlak bir fikir olmadığını savunan Yunan muhalefeti tarafından da eleştiriliyor. Anlaşmazlıkların görüşmeler yoluyla giderilebileceğine işaret ediliyor. O zaman, Yunan hükümetinin Türkiye ile olan ilişkilerinde neden saldırgan bir tutumu benimsediği sorgulanabilir. Hükümetin izlediği milliyetçi siyaset ve daha sağda olan milliyetçi akımlara oy kaptırmama gayreti soruyu cevaplamamıza kısmen yardımcı olabilir. Bir başka boyut ise Yeni Demokrasi Partisi’nin ileri gelenleri arasında parti lideri olmaya dönük rekabet olabilir. Ancak, halihazırda Yunan hükümetini en fazla cesaretlendiren husus, uluslararası alanda, bilhassa Avrupa Birliği ve ABD nezdinde gördüğünü hissettiği destektir.
Önce Avrupa Birliği’ni ele alalım. Yunanistan AB üyesi. Yanında her şart altında kendisini desteklemeye hazır Kıbrıs Rum Cumhuriyeti de yer alıyor. Yunan hükümetinin düşüncesine göre, Türkiye ile çatışmacı ilişkilerde AB her zaman Yunanistan’ın savunmasına yetişeceğidir. AB yetkililerinin şu ana kadar sergiledikleri davranışlara bakılacak olursa, Yunan hükümetinin bekleyişlerine şaşırmamak gerekir. İlkin, AB üyeleri aynı camianın üyeleri olarak birebirlerini desteklemek mecburiyeti hissediyorlar. Çoğu kararların oybirliği ile alınabildiği bir ortamda her üyenin kendi davalarını gütmek için diğerlerinin desteğine ihtiyaç duyması bu özelliğin önemini daha da arttırmaktadır. Kısacası,v karşılıklılık bir kuraldır. İkinci olarak, Yunanistan’ın komşusu ile sürekli didişmesi, Türkiye ile ilişkilerin gelişmesine fazla istekli olmayan diğer üyeleri de memnun ediyor. Üçüncü olarak, bazı üyeler, Türkiye ile olan rekabetçi ilişkilerinde Yunanlıların faydalı bir kaynak olduğunu düşünmektedirler. Örneğin, kısa bir süre önce ortaya Türkiye’nin Afrika’da kendisine karşı çalıştığı türünden eğlenceli bir iddia atan Fransa, daha önce de Türkiye’ye karşı bir Yunan-Fransız ittifakının kurulmasıyla ilgilendiğini beyan etmişti. Tabii, önemli soru sözünü ettiğimiz ülkelerin Yunanistan’ın Türkiye ile kendilerini de kapsayacak silahlı bir çatışma başlatmasına izin verip vermeyecekleri, ya da Yunanistan’ın başlattığı bir çatışmaya silahlı güç gönderip göndermeyecekleridir.
Bu sorulara cevap vermeden önce bir de gelişmekte olan Yunan-Amerikan ilişkilerine bakalım. Şu sıralarda ABD, Rusya’yı durdurmak gerekçesiyle Bulgaristan ve Romanya’yı desteklemek ve Karadeniz’e karadan ulaşmak maksadıyla Yunanistan’ı büyük bir üsse dönüştürmüştür. Türkler ABD’nin yeni konumunun aynı zamanda bu ülkenin Doğu Akdeniz’de varlığını güçlendirmeyi amaçladığını ve Türkiye’nin güvenilir bir NATO müttefikliğinden uzaklaşması durumunda da Yunanistan’ın B planı oluşturduğunu düşünüyor. Yunanlılar, Türkiye ile çatışırlarsa, ABD’nin kendilerini destekleyeceğini umuyor. Amerikalıların Türkiye ile Yunanistan’ın girişeceği bir çatışmayı engellemeye çalışacaklarına ilişkin kuşku yok. Yunanlılar iki ülke arasında başlayacak ufak çatışmaların tırmanması durumunda ABD’nin kendilerini desteklemesini bekleyebilirler. Halihazırdaki Amerikan yönetiminin aşırı derecede Yunan dostu olması, Yunanistan’ı cesaretlendirebilir. Ama, gelin biz yine yukarda sorduğumuz soruya dönelim: ABD Yunanistan Türkiye ile savaşsın diye kendi askerini gönderir mi?
Eğer tarihten bir ders alacaksak, veya Ukrayna’da yaşananlardan fikren yararlanmak istiyorsak, daha güçlü ülkelerin daha zayıf ülkelerin kendilerini silahlı çatışmalara çekmeye izin vermeyeceklerini, ama küçük ortaklarına silah yardımı ve maddi destek verebileceklerini söyleyebiliriz. Kendi askerlerini göndermeyeceklerdir. Bir Türk-Yunan çatışmasında bu kurala daha da titizce uyulacaktır çünkü Türkiye’nin Batı ile bağlarının kopması muhtemelen dünyadaki güç dengelerini etkileyebilecek bir gelişmedir. Türkiye bu gerçekleri çok iyi görüyor. Yunan hükümetinin görüp görmediği ise spekülasyona açıktır.