Tanzim satışlar çözüm mü?

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

- Kurşunkalemin hikayesi

“Ben bir kurşunkalemim; okuyup yazabilen her erkek ve kız çocuğu ve yetişkinin aşina olduğu sıradan bir kurşunkalem” diye başlar Leonard E. Reader 1958 yılında yayınlanan meşhur makalesine (I, Pencil; My Family Tree as told to Leonard E. Reader). Ekonomi Eğitimi Vakfı (Foundation for Economic Education) kurucusu Reader, bir kurşunkalemin varoluş hikâyesini, soyağacını kurşunkalemin kendi ağzından anlatır.

Kalem, hikâyesine şu şekilde devam eder: “Neden soyağacımı anlatmam gerektiğini merak edebilirsiniz. Başlangıç olarak, şunu söyleyeyim, hikâyem ilginçtir. Ve bir ağaçtan, güneş batışından ve hatta çakan şimşekten daha gizemliyim. Ama çok acı ki, beni kullananlar sanki sıradan bir olaymışım ve hiç geçmişim yokmuş gibi beni hafife alıyorlar… Ben, kurşunkalem, basit görünüyorum, ama merakınızı ve şaşkınlığınızı hak ettiğimi ispatlayacağım. Eğer beni anlayabilir, simgelediğim mucizenin farkına varabilirseniz, insanlığın maalesef kaybetmekte olduğu özgürlüğün korunmasına yardım edebilirsiniz. Öğreteceğim çok esaslı bir ders var. Ve bu dersi bir otomobilden, bir uçaktan veya bir çamaşır makinesinden daha iyi öğretebilirim. Çünkü görünürde çok basitim. Basit mi? Ama yeryüzünde beni tek başına imal edecek tek bir kişi yoktur”

“Kurşunkalem”, bunları iddia ettikten sonra her bir kısmını, hammaddesinden başlayıp üretim aşamaları dahil anlatır. Ahşap kısmı için California ve Oregon ormanlarındaki sedir ağacından başlar. İçindeki uca ve tepesindeki silgiye kadar her şeyi ve her katkıyı sayar. Örneğin, California ve Oregon’da sedir ağaçlarını kesip taşıyanlardan, uç yapımında kullanılan grafiti Seylan’da çıkaran madenciye; keresteyi işleyen fabrikaya elektrik sağlayan barajın yapımında beton döken inşaatçıdan, silgi yapımında kullanılan ponza taşını İtalya’dan Amerika’ya getiren denizciye kadar herkesi. Kullanılan hammaddelerin yanında her birinin üretiminde yer alan araç ve gereçleri yapanları da hesaba katınca binler, hatta milyonlar boyutunda bir emek kümesi ile karşılaşırız. Bu emek verenlerin her biri, kendi uğraş alanında sahip oldukları bilgiyi, yaratıcı enerjilerini bunun karşılığında edinecekleri ürün veya hizmet için değiş tokuş yaparlar. Belki hiçbirinin aklında kurşunkalem yoktur. Ama hiçbir merkezi planlama olmadan bu mucize gerçekleşir ve kurşunkalem ortaya çıkar.

Kurşunkalem, hikâyesini şu ders ile bitirir: Yaratıcı enerjileri serbest bırakın. Toplumu, bu ders ile harmoni içinde hareket edecek biçimde örgütleyin. Toplumun yasal mekanizmasının bu özgürlüğe olan engelleri kaldırmasını sağlayınız. Özgür erkek ve kadınların bu “görünmez el”e cevap vereceklerine inancınız olsun…”

Pazarın gücü

Kurşunkalemin yukarda sözünü ettiğim hikâyesine Nobel ödüllü ekonomist Milton Friedman, karısı Rose Friedman ile birlikte yazdığı “Free to Choose” kitabında yer verir. Aynı adı taşıyan TV serisinde Milton Friedman ekrana elinde bir sarı kurşun kalemle çıkıp pazarın önemini anlatır. Ver der ki: “ Bu kurşunkalemin ortaya çıkması için belki binlerce kişinin emeği var. Bu kişiler, dünyanın değişik yerlerinde oturuyorlar; değişik dilleri konuşuyorlar; dinleri farklı; hatta birbirlerinden nefret bile edebilirler. Ama bütün bu farklılıklar, kimseyi kurşunkalemin imali için gerekli iş birliğinden alıkoymuyor. Ama hiçbirine merkezi bir güç emir vermemiş. Pazar mekanizması, Adam Smith’in deyimi ile “Gizli el” bunu ortaya çıkarıyor.” 

Pazarda kaç mağaza var?

Serbest piyasa ekonomisi böyle çalışır; pazarın gücü budur. Serbest piyasa ekonomisi modelinin benimsendiği bir ülkede yaşıyoruz veya yaşadığımızı sanıyoruz. Bunu gerçekleştirmek için ne kadar değerli ve stratejik kamu varlıkları özelleştirme adı altında satıldı, hatta bazen yok fiyatına satıldı. Ama şimdi bir bakıyorsunuz “fahiş” gıda fiyatlarını aşağı çekmek için Sovyetleri anımsatacak devletçi zihniyetle1000 tane tanzim satış mağazası açılacağı söyleniyor. Acaba bu girişim gıda fiyatlarını aşağı çeker mi? Bu konuda aklıma takılan birkaç soru var.

Birinci soru, boyut meselesi. Eğer bu “fahiş” fiyatların sorumlusu şu andaki mevcut market zincirleri ise, bunların pazar egemenliğini bu 1000 tanzim satış mağazası mı kıracak? Geçen haftalarda suçlu sandalyesine oturtulup denetimlerin yapıldığı bu 5 market zincirinin mağaza sayılarına baktım, toplam 26192 adet. Şimdi düşünelim: 1000 mağaza, 26102 mağazaya karşı. Fiyat savaşını kim kazanır?

İkinci soru, fahiş fiyatın nerede oluştuğu ile ilgilidir. Diyelim ki bu, köylümüzün ürettiği ve büyük şehirlerde satılan bir tarım ürünüdür. Bunun tarladan çıktığında bir maliyeti vardır. Köylü buna kârını ekleyerek bir fiyata satar. Bu ürünün büyük şehre getirilmesinin de bir maliyeti vardır. Diyelim ki bunu da bir aracı firma yapıyor. O da üstüne kârını koyarak zincir markete bir fiyata satar. Zincir market de bu alış fiyatının üstüne kârını koyarak bir fiyata son tüketiciye satar. Bütün bu fiyatları masaya yatırıp bakmalıdır. Karacaoğlan’ın “Şeytan bunun neresinde?” türküsü eşliğinde “Fahiş fiyat bu zincirin neresinde?” diye araştırmak ve nedenlerini bulmak gerekir. Tarladan başlayıp son tüketiciye uzanan bu zincirde market, zurnanın son deliğidir. Sorun, üretim halkasındadır; ithalata dayalı girdi maliyetinde ve verimliliktedir.

Üçüncü soru, uzmanlık meselesi ile ilgilidir. Söz konusu edilen tanzim satış mağazaları yıllardır bu işi yapan, bu konuda uzman zincir mağazaların verimliliğine ulaşacak mı dersiniz? Hatırlayınız. Çok kısa bir süre önce bir bakanın kendi firmasından devlete hem fahiş fiyata, hem de bozuk temizlik malzemesi satılması gündeme gelmişti ve bakan da istifa etmişti. Bu kez yeni skandallara gıdada mı tanık olacağız?

Dördüncü soru, tanzim satış mağazalarının ceremesinin kimin çekeceği ile ilgilidir. Açılacak mağazalarda maliyetin piyasadan daha düşük olacağına ihtimal vermiyorum. Eğer bir mal pazar fiyatının altında satılırsa, zararına satılıyor demektir. Dolayısıyla ortaya bir “Görev zararı” çıkacaktır. Bu görev zararını kim ödeyecektir?

Sonuç  

Yazımıza “Kurşunkalemin hikâyesi” ile başladık. Hoş bir hikaye ile de sonlandıralım. Oldukça kısa bir etek giymiş genç kız metroda herkesin dikkatini çekmiş. Kız oturunca etek biraz daha yukarı çıkmış. Bakanların bakışından rahatsız olan genç kız kalkıp kalkıp eteğini dizlerine doğru çekmeye çalışmış, ama boşuna. Sonunda karşı sırada oturan yaşlı beyefendi kıza “Kızım eteğini çekip durma. Onun boyu o kadar. Çekerek uzamaz” demiş.

Şimdi gıda fiyatları için de böyle bir durum söz konusudur. Fiyatları tanzim mağazalarında çeke çeke, emirle, talimatla bir yere getiremeyiz. Serbest piyasanın sihrine inanmalı ve ekonomi biliminin söylediklerine kulak vermeliyiz. Gıda fiyatlarını düşürmek için zincirin ilk halkasına bakmak, üretimi, yani arzı artırmak gerekir. Bunun için gıdayı stratejik bir mal olarak görüp tarıma stratejik ve milli bir açıdan bakmalı; bu stratejiyi güden tarım politikaları üretilmeli ve böyle politikalar uygulanmalıdır. Yoksa tanzim satışları ile halka ucuz gıda çözümü, mangal ile kuzey kutbunu eritme hayaline eşdeğerdir.

Tüm yazılarını göster