Ekonominin tüm dengelerini altüst eden yaşam maliyetini vatandaşlar ve şirketler için dayanılmaz hale getiren yüksek enflasyon aylık bazda tırmanışını sürdürüyor. Merkez Bankası’nın yeni başkanı Fatih Karahan göreve başladıktan 4 gün sonra yaptığı yılın ilk enflasyon raporu sunumunda “aylık enflasyonun ana eğiliminin belirgin bir düşüş göstermesi”ni enflasyonla mücadelede yakından izleyecekleri ana koşullardan biri olarak ilan etti. İkinci ana koşulu da “enflasyon beklentilerinin öngörülen tahmin aralığına yakınsaması” olarak açıkladı. 2024 yılı için en iyimser beklentilerle ulaşma hayali kurduğumuz yüzde 36 enflasyon tahmini bile Türkiye ile sıkletindeki ülkelerle arasındaki uçurumun bir süre daha devam edeceğini gösterecek. Mayıs 2023 seçimleri öncesinde uygulanan seçim ekonomisiyle taammüden yükseltildiği izlenimi veren enflasyonla mücadele sadece Merkez Bankası politikalarıyla yürütülecek boyutları çoktan aştı. Enflasyonla mücadelenin maliye ayağında yönetilen yönlendirilen fiyatlar (vergiler, kamu zamları vb.) ve kapsamlı tasarruf ile ilgili yapılacak çok şeyler var. Mücadelenin para politikası ayağında Merkez Bankası tazelenen yönetimi ve duruşluya daha fazla güven verse de 31 Mart seçimlerinden sonra siyasi kaygıların nispeten azalacağı dönemde bazıları hepimizi acıtacak mali önlemlerin gelmesi kaçınılmaz. Ekonomi yönetiminin vergilendirilmemiş alanlara yönelen ve yılların biriktirdiği çoğu işlevini yitirmiş onlarca vergi muafiyeti ve avantajını ayıklayan bir çalışma içinde olduğunu biliyoruz.
İTO Başkanı Avdagiç’in uyarısı önemli
Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın enflasyon raporu sunumu nedeniyle 31 Mart seçiminden sonra uygulanacak politikalar daha fazla mercek altına alınmaya başlandı. Geçen hafta Karahan’ın sunum ardından İTO Başkanı Şekip Avdagiç’in odanın meclis toplantısındaki zamanın ruhunu yansıtan şu uyarısını dikkatle not ettik:
“Faiz artışı dezenflasyon sürecinin en etkili silahı, ancak yegane silahı da değil. Para politikasındaki sıkılık, maliye politikasıyla desteklenmediği sürece, enflasyonla mücadele programı sınırlı kalabilir. Bu nedenle para ve maliye politikasının uyumuna ve bu uyumu destekleyecek yapısal reformlara önem verilmeli.”
Algılanan enflasyon Merkez Bankası “KUTU”sunda
Merkez Bankası enflasyon raporlarında yayımlanmaya başlandığı günden bu yana ayrı bölümler halinde yer alan “Kutu”lar araştırmacılar, analistler, akademisyenler ve ekonomi gazetecileri için önemli bilgi kaynağı olmuştur. Merkez Bankası’nın kurumsal kapasitesinin gücünü de yansıtan kutular uzunca süredir pek cazip gelmiyordu bizlere. Ancak Fatih Karahan’ın sunduğu ilk enflasyon raporunda Merkez Bankası aklının yeniden kutulara daha farklı girmeye başladığını gördük. TÜİK’in “hissedilen enflasyon” olarak nitelediği, EKONOMİ gazetesinde sizlere böyle aktardığım kavram, rapordaki “Tüketici Enflasyon Beklentileri” kutusunda “algılanan enflasyon” olarak irdeleniyor. Teknik makale formatındaki bilgiler daha önce size aktardığımız Avrupa Merkez Bankası verilerine de atıfta bulunuyor. “2004-2018 arası dönemde Euro Bölgesi enflasyon oranı yüzde 1,6 olarak gerçekleşirken Avrupa Komisyonu tarafından yapılan anket çalışmalarına göre, tüketicilerin algıladığı enflasyon oranı yüzde 9 olmuştur.” deniliyor. TÜİK sunumlarına 2 kat olarak yansıyan Türkiye’deki algılanan enflasyona ilişkin sayı verilmese de kutuda şu saptamalara yer veriliyor:
“Tüketiciler ile piyasa katılımcılarının (profesyoneller) enflasyon beklentileri karşılaştırıldığında, tüketicilerin enflasyon beklentilerinin piyasa katılımcılarının enflasyon beklentilerinden daha yüksek olduğu görülmektedir.”
“Ekonomik birimler enflasyon beklentilerini oluştururken çoğu zaman algıladığı enflasyonu referans olarak alabilmektedir.”
“Bu kutuda TÜİK ve TCMB tarafından ortaklaşa yürütülen Tüketici Eğilim Anketi mikro verileri kullanılarak Türkiye’deki tüketici enflasyon beklentileri analiz edilmektedir.”
Kutuda algılanan enflasyonun bam telini oluşturan, Tüketici Eğilim Anketi’nde tüketicilerin enflasyon beklentilerinin seviyesine ilişkin “Gelecek 12 aylık dönemde tüketici fiyatlarının % kaç artacağını/azalacağını bekliyorsunuz? Lütfen tahmini oran veriniz.” sorusuna atıfta bulunuluyor.
Merkez Bankası’nın altında ezildiğimiz ve resmi TÜİK verisinin çok üstünde algıladığımız enflasyonu tüm vatandaşların anlayacağı sadelikte anlatması en büyük dileğimiz. EKONOMİ gazetesi olarak enflasyon beklentilerinin yönetilmesine katkı vereceğini düşündüğümüz bu yalın bilgileri aktarmaya talibiz.
Rüşdü Saracoğlu ve FED Başkanı Greenspan’in 19 yıllık görev süresi
Merkez Bankası başkanlığına Fatih Karahan’ın atanması başkanlık görev sürelerinin yeniden tartışılmasına neden oldu. Karahan, son 8 yılda 6.başkan olarak göreve başladı. Hafta sonunda Fatih Karahan ile hemen aynı yaşlarda koltuğa oturan eski başkan Rüşdü Saracoğlu’un kendi görev süresini FED’in eski başkanlarından Alan Greenspan ile karşılaştıran sosyal medya mesajı ilgi çekti. Saracoğlu, “Greenspan, FED başkanı. Benden 2 hafta sonra atanmıştı. Benden 12,5 sene sonra ayrıldı. Neredeyse 19 sene FED başkanlığı yaptı.” mesajını yorumsuz olarak paylaştı. Greenspan, efsane FED başkanlarından, enflasyonu indirmek için politika faizini 20 puan artırmasıyla tarihe geçen Paul Volcker’ın yerine göreve gelmişti. Tam o günlerde göreve başlayan ve basına mesafeli duran Saracoğlu’na meslektaşım İsmet Hazardağlı ile birlikte “FED Başkanı konuşuyor siz niye konuşmuyorsunuz?” sorumuza “Merkez Bankası başkanları konuşmaz. Paul Volcker konuştuğu için gitti.” yanıtını almıştık.
Eski Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu 1987-1993 yılları arasında görevde kaldı. ABD’deki üniversitelerde öğretim görevlisi ve IMF’de ekonomist olarak çalışan Saracoğlu Türkiye’ye döndükten sonra başkan olmadan önce 6 yıl süreyle Merkez Bankası’nda Araştırma genel müdürü ve başkan yardımcısı olarak görev yaptı. Saracoğlu döneminde Merkez Bankası gözetiminde bugünkü bankalar arası TL, döviz, altın piyasalarının temeli atıldı, ilk parasal program hazırlandı. Saracoğlu, bu reform çalışmaları yapılırken o dönemin gözdesi, bugün ECB’nin nüvesini oluşturan Alman merkez bankasını işaret ederek “Türkiye’nin de neden bir Bundesbank’ı olmasın” derdi.