Cumhurbaşkanı Erdoğan 3. dönemine başlarken çıktığı iki yurtdışı gezi ile tüm dünyaya Türkiye'nin gelecekteki dış politikasına ilişkin kritik mesajlar verdi.
KKTC'ye giden, oradan da Azerbaycan'a geçen Erdoğan'ın her iki ziyarette yaptığı konuşmalar, uluslararası camiada da çok dikkat çekti.
Erdoğan KKTC'de, AK Parti hükümetlerinin son dönemde ortaya koyduğu "KKTC tanınsın" politikasından vazgeçmeyeceğini gösterdi. Azerbaycan'da ise Erdoğan, Ermenistan'dan geri alınan Şuşa'da Türkiye Başkonsolosluğu açılması için ilk adımı attı.
Hem diplomatik, hem ekonomik mesaj
Şuşa'da Türkiye Başkonsolosluğu'nun anlamı büyük; Türkiye böylece Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğunu somut bir adımla tescil edecek. Yaklaşık iki yıl önce kurtarılmış Şuşa'ya yönelik olası bir yeni Ermeni işgal girimine karşı, oradaki Türkiye'ye ait diplomatik misyon kentin Azerbaycan toprağı olmasının da "diplomatik güvencesi" olacak.
Elbette Türkiye'nin atacağı bu adımın Erivan'da bir siyasi dalgalanma yaratacağı açık. Türkiye ile normalleşme görüşmelerine imza atan Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ın başının siyasi muhalifleri ile derde girmesi kaçınılmaz. Ancak Paşiyan'ın bir yandan da Rusya'nın kolaylaştırıcılığı altında, Azerbaycan'la normalleşme görüşmeleri yapıyor olması da Ankara'yı rahatlatacak bir durum.
Şuşa'ya başkonsolosluk açılmasının bir başka yönü de ekonomik; Ermeni işgalinden kurtarılan Şuşa'da Azerbaycan çok ciddi bir yeniden inşa hamlesine girmiş durumda. Türkiye de bu inşaat girişiminden pay almayı planlıyor. Şuşa'ya Başkonsolosluk jestinin karşılığında, Azerbaycan'dan da Türk firmalarına yeni inşaat kontratları jesti beklemek mümkün. Üstelik Şuşa'da kurulacak başkonsolosluk, bölgede çalışacak Türk firmalarının da işlerini kolaylaştırmaya aday; bir taşla iki kuş misali.
KKTC'nin tanınması ne olacak?
Erdoğan'ın Azerbaycan'a KKTC'den gitmiş olması, üstelik Lefkoşa'da "KKTC tanınmalı" mesajı vermesi üzerine doğal beklenti, Bakü'den de Türkiye'ye bir "tanıma" jesti gelmesi oldu. Erdoğan ve Aliyev’in ikili görüşmede bu konuyu ele alıp almadıklarına ilişkin bir açıklama olmadı. Ancak kamuoyuna açık yapılan açıklamalarda, ne Erdoğan KKTC'nin tanınması yönünde bir çağrıda bulundu, ne de Aliyev bu konuyu dile getirdi.
Benzer bir durum, Erdoğan'ın 3. dönem cumhurbaşkanlığında yaptığı ilk ikili temas olan, Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Muhammed Bin Zayed'le görüşmelerinde de KKTC'nin tanınmasına ilişkin herhangi bir açıklama gelmedi. Belli ki, Erdoğan'ın BAE Emiri ile İstanbul'da geçirdiği bir günün diplomatik beklentisi farklıydı.
Libya ayrıntısı
Bu beklentinin ne olduğu, Erdoğan'ın BAE Emiri'yle birlikte izlediği Manchester United-Milan Şampiyonlar Ligi finalinde ortaya çıktı; Maça, Libya Başbakanı Dibeybe de davetliydi.
Libya'da iç savaşın en yıkıcı olduğu dönemde Türkiye ve BAE farklı cepheleri desteklemişlerdi. Ancak ateşkes sağlanıp yerini siyasi güç oyunlarına bıraktığında, hem Libya içindeki siyasi aktörlerin, hem de onları dışardan destekleyen uluslararası güçlerde/ülkelerde taraf değişiklileri görüldü. Mesela Türkiye'nin desteklediği siyasetçilerden Başağa, Ankara'nın "darbeci" olarak nitelendirdiği Hafter ile saf tutarak, Sirte'de "Başbakanlığını" ilan etti.
Şampiyonlar Ligi maçında Libya'nın Trablus merkezli hükümetinin Başkanı Dibeybe'nin ağırlanması, Ankara'nın ikiye ayrılmış Libya siyasetinde Dibeybe'yi "daha çok tercih ettiğini" gösterdi. Üstelik maç sırasında Erdoğan'ın Dibeybe'yi BAE Emiri ile bir araya getirmesi, Ankara'nın karşı cepheye daha yakın duran BAE'yi de Trablus hükümeti tarafına çekme çabası olarak yorumlandı.
Hakikaten futbol her zaman sadece futbol değil!