Sürpriz paket ekonomisi

AYDIN ÖNCEL

Ekonomist

Dünya, küresel ekonomiye ilişkin, durgunluk ve enflasyonun bir arada olabileceği (stagflasyon) endişesiyle ayakta… Dünya Bankası’nın yayınladığı raporda, bugünkü konjonktürle 1970’li yılların kırılganlıkları arasında benzerlikler olduğuna dikkat çekilmekte…

Korku, oynaklık endeksi olarak bilinen VIX (Volatility Index), güvenli sınır olarak kabul edilen 20 bölgesinin üstünde 35,40 seviyelerine kadar yükseldi...

DXY (Dünya Dolar Endeksi), en son 2017’de gördüğü zirve olan 103,90 seviyesini yukarı yönlü kırarak 105,78’i test etti. 103,90 altında kapanışlar yapmadığı sürece de önümüzdeki aylarda hedefi 120 seviyeleri…

ABD’de enflasyon, yüzde 8,6 oranıyla son 41 yılın, tahvil faizleri 11 yılın zirvesinde… Enflasyonda yüzde 2 seviyesini hedefleyen FED, bu şartlar altında gerçekleştirdiği 15 Haziran toplantısında, bilanço küçültmeye devam edeceklerinin altını çizerek, 28 yıl sonra faizlerde yine 75 baz puanlık artışa gitmek zorunda kaldı...

Avrupa’da da durum çok farklı değil… Avrupa Merkez Bankası (ECB), mevcut piyasa koşullarını değerlendirmek amacıyla takvim dışında toplantı yapma gereği duydu…

Sadece bu gelişmeler bile, piyasalardaki riskleri VIX opsiyonuyla hedge (riskten korunma) edenlerin sayısını arttıracak, 30’lu seviyelerin çok üstünü görmemize neden olacaktır!

Tehlikeli rehavet!

Bizde ise durum bir hayli farklı… Gelişmiş ekonomilerdeki önlemlerin aksine, Türkiye çok tehlikeli bir rehavet içinde dünyada olup bitenleri izlemekte, akıntıya karşı kürek çekmeye devam etmektedir… Uluslararası birçok kuruluş, enflasyonun artık geçici olmadığı konusunda mutabık kalarak, acil önlem raporları yayınlarken, bizler iyimser tabloları ışıltılı gözlerde aramayı sürdürmekteyiz…

Ekonomik toparlanmanın yavaşladığı, gıda güvenliği ve açlık risklerinin arttığı bir dönemde Türkiye, enflasyonla mücadele yerine, anlamsız bir büyüme ve düşük faiz hedefleriyle piyasalarla inatlaşmaktadır!

Sermaye kontrolü riski!

Oysa çok yakında, 2021 Aralık ayında, Türkiye için yüzde 23,9 enflasyon öngörüsünde bulunan OECD, tahminini daha şimdiden yüzde 72’ye yükseltmiş durumda. Kaldı ki, son açıklanan TÜİK verileri de bu beklentiyi haklı çıkarmakta…

Bu arada, piyasaları en fazla tedirgin eden rapor S&P’den geldi! Kredi derecelendirme kuruluşu, TL ve finansal piyasalar üzerindeki baskıların devam etmesi halinde, Türkiye’de ek sermaye kontrolleri riskinin artacağı uyarısında bulundu!..

Piyasalar bu rapora tepki vermekte gecikmedi! Aynı gün borsa endeksi yüzde 5’e yakın değer kaybetti… Dolar yeniden tarihi zirvesine yöneldi… Her atakta geçiştirici önlem paketlerine sarılan ekonomi yönetimi, yine boş durmadı… Paket ekonomisinde bu defa beklenen enflasyona endeksli tahvil yerine, Gelire Endeksli Senet (GES) sürprizi gerçekleşti…

Tehditler artıyor!

TÜİK tarafından açıklanan yüzde 73,50 oranındaki enflasyon oranı baz alındığında, yüzde 23,04 faizli

uygulamaya fazla bir teveccüh beklenmemeli elbette. Açıklamadan hemen sonra borsanın kayıplarını geri alması ve dövizin yukarı yönlü teknik dirençleri zorlamaya başlaması da bunun en açık göstergesi oldu zaten.

Her ne kadar kar payı dağıtımı gibi gösterilmeye çalışılsa da, uygulamanın tıpkı KKM’de olduğu gibi örtülü bir faiz artışı olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Ayrıca, KİT’lerin zarar edebileceği düşünüldüğünde, üç aylık kupon ödemelerinin nasıl bir hesaplamayla, hangi kurum tarafından ödeneceği de oldukça merak konusu...  

Dövize erişimde zorlandığımız bugünlerde, ihracatçıya, elde ettiği döviz gelirinin yüzde 40’ını devlete, yüzde 30’unu da bankalara satma zorunluluğu getirilmesi ve yetmez; bir ay boyunca da piyasadan döviz talebinde bulunmaması şartları da, diğer uygulamalarda olduğu gibi yine ters tepeceğe benziyor!..

Türkiye’nin kredi risk primi göstergesi olan 5 yıllık CDS’lerin, 2008 küresel krizi yıllarındaki 800’lü seviyelere kadar yükselmesi de zaten sorun olan yabancı girişine iyiden iyiye engel oluşturmaya başladı… Toplam mevduatlar içinde dövizin payı daha şimdiden yüzde 72 gibi tarihi zirvelere tırmanmış, hatalı uygulamalar nedeniyle dolarizasyon hızı bir kat daha artmıştır...

Bu gerçeklikte, Türkiye’nin bir an önce sürpriz paket ve teşvik politikalarından vazgeçerek, uluslararası kabul görmüş, rasyonel iktisat politikalarına dönmesi gerekmektedir…

“Devlet işleri, içten gelen bir sevgi, edep ve kâmil akıl ile yürütülmezse onun sonu çöküş ve yok oluştur” der bir özdeyişinde Eflatun. Bugünlerde tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu değerler, bu cümlenin içinde yerini bulmuş, ahlaki, akılcı ve kalıcı çözümler üreten yetkin kişiler mumla aranır olmuştur...

Tüm yazılarını göster