Suriye iç savaşından 10 yıl sonra, Suriyeli sığınmacılar Türkiye’nin “iç sorunu” haline geldi.
Konu siyasi polemiklere de yansımaya başlayınca da, iç savaşın başından itibaren Türkiye’nin kapılarını Suriye vatandaşlarına açan, ancak entegrasyon konusunda hiç kımıldamayan AK Parti hükümeti hareketlendi.
AK Parti hükümetinden üç ayrı koldan yaklaşım geldi Suriyeli sığınmacı meselesine;
- “TSK kırılır” kartı açıldı; Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılması” kartını açtı; Mehmetçiğin Türkiye’nin sınırlarını korumak için yeterli donanıma ve güce sahip olduğunu açıklayan Akar, “sınırlar kevgire döndü” gibi söylemlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kırgınlığa yol açabileceği uyarısı yaptı. Oysa muhalefet sınırlardan –deyim yerindeyse- akın akın gelen sığınmacı ve düzensiz göçmenler konusunda TSK’yı değil, bu yasadışı göçe göz yuman, orduyu da bu yönde yönlendiren siyasi otoriteyi eleştiriyor. Bu açıdan bakınca TSK’yı tartışmaya sokan muhalefet değil, bizzat TSK’nın başındaki isim Hulusi Akar oldu. Konuyu Türk ordusu/güvenlik/kırgınlık eksenine çekip “tartışılmaz” hale getirmekten medet umuyor gibi AK Parti hükümeti.
- “Ucuz iş gücü” yaklaşımı; İkinci yaklaşım sığınmacıların ekonomik işlevleri üzerinden yürüyor; AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin “Suriyeli ve Afgan sığınmacılar bazı şehirlerde sanayiyi ayakta tutuyor” ve AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ın “Suriyeliler giderse ülke ekonomisi çöker” açıklamaları hala hafızalarda. Son olarak bu kervana İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldı. “Suriyeliler geri dönsün” diyen iş çevrelerini hedef alan Soylu, “Fabrikanda Suriyeli çalıştır, sömür, sigortasını yaptırma. Sonra ayak ayak üstüne, ‘ne olacak Suriyeliler’in hali” de. Bir milyon insan gidecek, kim isyan edecek biliyor musun? O iş sahipleri” dedi.
- “Geri dönüş” projesi; Üçüncü yaklaşım olan “geri dönüş” ise bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirildi. Erdoğan, Suriye toprakları içinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin destek verdiği Esad yönetimine muhalif grupların kontrolündeki bölgelerde, geri dönecek Suriyeliler için briket evler yapılacağını açıkladı. Erdoğan bu evlerle birlikte kurulacak hastane, okul gibi sosyal tesislerin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye’deki 3.5 milyon Suriyeli sığınmacıdan 1 milyonunun geri döneceği tahmininde de bulundu.
SURİYE’DE BRİKET EV PROJESİ İŞLER Mİ?
Ancak konuya uluslararası hukuk açısından bakıldığında, AK Parti’nin “briket ev” projesinin ortaya çözümden çok sorun çıkarma potansiyelini görmek mümkün.
Bu konuda soru çok; Briket evlerin yapılacağı alanlar neye göre belirleniyor? Bu alanlar savaş yüzünden göç etmek zorunda kalmış şahısların mı, yoksa Suriye devletinin malı mı? Eğer Suriye devletinin malı ise, Birleşmiş Milletler’de hala Suriye devletinin resmi temsilcisi sıfatı taşıyan Esad rejimi ile görüşülmeden buralar nasıl imara açılacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan briket ev/yaşam alanı projesinin bölgedeki yerel meclislerle yürütüleceğini açıkladı ama, bu yerel meclisler konusunda da “meşruiyet” tartışmaları var; Bu meclisler kimlerden oluşuyor? Nasıl kuruldular? Bunları kimler, nasıl seçti?
BRİKET EVLERE KİMLER GERİ GÖNDERİLECEK?
Bir başka soru ise, Suriye konusunda şimdiye kadar izlediği hiçbir politikada şeffaf olmayan AK Parti hükümeti, acaba bu briket evlere geri dönecek sığınmacılar konusunda ne kadar şeffaf davranacağı üzerinde düğümleniyor;
Bu briket evlere kimler gönderilecek? Briket evlere gönderilecek Suriyeli sığınmacılar ülkenin hangi bölgesinden geldiklerine göre mi seçilecekler, ekonomik ihtiyaç durumuna göre mi? Yoksa etnik/dini özellikleri mi geri gönderilmelerinde bir kriter olarak kabul edilecek?
AK Parti hükümet yetkilileri hemen her fırsatta Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinden bahsediyorlar; Bunun anlamı, şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri kontrolündeki olan bölgelerin de bir gün Suriye devletine geri verileceği. Peki bu süreçte, Türkiye’nin üzerine briket ev kurduğu toprakların sahipleri geri dönerse ne olacak? Briket evlerde oturanlar buralardan çıkarılacak mı?
AB’DEN UYARI; ONURLU GERİ DÖNÜŞ İÇİN KOŞULLAR YOK
Nitekim AB’nin Türkiye’deki Büyükelçisi Nikolaus Meyer-Landrut da Erdoğan’ın briket ev projesini açıklamasının ardından yaptığı açıklamada, diplomatik bir üslupla projenin “mevcut koşullarda” işletilemeyeceğini ima etti. AB Büyükelçisi aynen şöyle dedi; “Uygun koşullar olduğunda sadece Türkiye’den değil, Ürdün’den, Lübnan’dan, Mısır’dan ve Avrupa’dan Suriyeli mültecilerin onurlu bir şekilde geri dönüşü herkesi mutlu edecektir. Ama şu anda bu koşullar yok. Özellikle büyük çaplı bir geri dönüş için gerekli koşullar yok. Geri dönüş konusunda BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin değerlendirmelerine bağlıyız.”
İşin kötüsü, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile Türkiye’nin Suriyeliler konusundaki bakışı hukuksal açıdan birbirini tutmuyor; Türkiye ülkedeki Suriyeliler’i, BM Göç Antlaşması’na koyduğu coğrafi kısıtlama nedeniyle –ülkenin doğusundan gelenlere mültecilik hakkı tanınmaz- “sığınmacı” olarak tanımlarken, BM bu kişileri “mülteci” diye adlandırıyor.
Türkiye’nin 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Ada’da ortaya çıkan çetrefilli mal/mülk sorunu hala ortada çözülememiş şekilde dururken;
“Briket evler” projesi ile bu kez Suriye’den doğabilecek mülkiyet sıkıntıları ile mücadeleye hazır mıyız?