Suriye’de rejim değişikliği Türkiye’yi nasıl etkiler?

Mete BELOVACIKLI İZ DÜŞÜMÜ

Geçtiğimiz cumartesi günü Kilis’te yaptığı konuşmada Özgür Özel, “Bir an önce Esad ile gerekli temaslar sağlanmalı” diye açıklama yaparken muhalifler Şam’a doğru yola çıkmış, Esad ülkesini terk etmek üzere uçağa binme hazırlıklarını bitirmişti bile.

Üstelik, bir gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da Cuma namazı çıkışı yaptığı açıklamada, “İdlib, Hama, Humus ve hedef tabii Şam. Temennimiz muhaliflerin bu yürüyüşünün kazasız belasız bir şekilde devam etmesidir” cümlelerini kurmuştu. Olup bitenden Türkiye’nin gayet açık biçimde haberdar olduğu ve sürecin içinde yer aldığı daha nasıl anlatılabilirdi… 

Üstelik Esad’ın ailesini, birkaç ton altını ve bazı sanat eserlerini bir önceki hafta gerçekleştirdiği Moskova ziyareti sırasında orada bıraktığı söylentileri ayyuka çıkmıştı.

Neyse biz Türkiye’nin ana muhalefet partisinin gelişmelerden bihaber oluşunu bir tarafa bırakıp, bundan sonra olabileceklere odaklanalım.

Türkiye’nin Şam’daki son büyükelçisi emekli diplomat Ömer Önhon, Yetkin Report’ta kaleme aldığı yazısında şu değerlendirmeyi yaptı:

“… Her halükarda, Suriye’de ne olacağına dair en belirleyici unsurlardan biri, görmediğimiz ama olduğundan kuşku duyulmaması gereken perde arkası görüşmeler ve pazarlıklar olacaktır.

Olaylar ne şekilde gelişirse gelişsin, Türkiye sınırlarının güneyinde, sayıları 200 bin civarında hatta daha fazla olduğu tahmin edilen birden fazla ordulaşmış yapı (YPG, HTŞ, SMO) oluştu. Bunlara DEAŞ’ı da eklemek doğru olur.

Türkiye’nin terör örgütü PKK’nın uzantısı, batılıların da IŞİD’le mücadelede ortak ve müttefik olarak değerlendirdikleri, ABD tarafından eğitilip donatılan YPG, kendi gündemini izlemeyi sürdürüyor.”

Prof. Dr. Hasan Ünal ise konuya şöyle bakıyor: “Doha'daki Türkiye, Rusya ve İran toplantısından çıkan sonuç özet itibariyle bir federal Suriye'ye işaret ediyor. Artık kimsenin terör örgütü demek istemediği HTŞ öncülüğünde bir tür Suriye İslam Federasyonu söz konusu olabilir.

Esat geçici bir dönemin ardından veya hemen iktidardan uzaklaşmış olacağı için bizim hükümet oldukça memnun ancak federasyonların pek yürümediği bir dünyada hele hele Orta Doğu'da, herkesin çomak soktuğu Suriye'de uzun vadeli gitmez. Hatta kurulması bile imkânsız olabilir.

Bizim hükümetin Esat'a sürekli telkin ettiği yeni anayasa mevcut şartlarda milli-üniter yapının devamı olmayacak; tersine, içinde etnik, dini ve hatta mezhebi otonom bölgeler oluşturan bir federasyon olacaktır. Hatta böyle bir yapının Suriye'ye dikte edileceğini söylemek mümkün.

HTŞ gibi özü itibariyle cihatçı bir terör örgütünün böyle bir federasyonu bile kabul edip etmeyeceği meçhul görünse de başlangıçta buna razı olması muhtemeldir. Fakat uygulamada Sünni esaslı radikal bir din devleti kurmaya çalışacağına kesin gözüyle bakılmalıdır.

PKK/PYD bölgesi hariç geri kalanında epeyce bir yoğunluk oluşturan Alevi, Hristiyan ve Dürzi toplulukların böyle bir gidişata nasıl tepki verecekleri şu an itibariyle belli değil ama sonuçta yeni çatışmaların çıkması muhtemeldir.

PKK/PYD bu işten en şanslı çıkan grup çünkü Amerika'nın aktif desteğiyle Fırat'ın doğusunda etnik temizlik yaparak kontrolü altına aldığı topraklarda şimdi otonom bir yapı (muhtemelen kendi ordusu da olan) elde edecektir ve bu da özü itibariyle Türkiye'yi rahatsız etmelidir.”

Tam burada Önhon’a tekrar dönersek, o da HTŞ’nin yeni konumuna dikkat çekiyor: “Bu harekât, 2018’den bu yana BM terör örgütleri listesinde yer alan, keza, Türkiye, ABD, AB ve daha birçok ülkenin ve kuruluşun da bu kategoride nitelendirdiği HTŞ’yi öne çıkardı.

Son aylarda, HTŞ’nin El Kaide aidiyetini tamamen silip ılımlı islamcı bir örgüte dönüştüğü tezi çok işlenir oldu.

ABD’nin ve başka batılı ülkelerin bir süredir HTŞ’yle temasları bulunduğuna dair söylentiler var.

Bu tablo, Suriye’de Afganistan’a benzer yeni bir Taliban tarzı anlaşma ve düzenleme olabileceğini düşündürüyor.

HTŞ belli ki Suriye’nin gelecekteki yönetiminde kendine yer bulma hatta yönetimde başı çekme arayışında.

Örgüt, Türkiye iç siyasetinde bazen gördüğümüz şekilde veya ABD’nin zamanında YPG’ye önerdiği uygulamanın benzeri, hülle yapmak suretiyle, kendini lağvedip veya ayrı bir isim altında yapılanabilir.

Rusya ve İran’ın yanı sıra başta BAE olmak üzere, Körfez ülkeleri bakımından, İran’ın Suriye’deki etkisinin azalması iyi olsa da, HTŞ ve benzer ideolojideki örgütlerin söz sahibi olabilecek olmaları hoşlarına giden bir gelişme değildir.

İsrail de, İran’ın Suriye’deki etkisinin kırılmasından ve muhaliflerin kendisini hedef almamasından memnundur ama bu grupların bugünkü tutumları, yarın ne olabileceğinin garantisi değildir.

Aynı kaygının Türkiye açısından da varit olması gerektiğini düşünüyorum.”

Şimdi bütün bu değerlendirmelerin ardından bölgedeki federasyonlaşma eğilimlerinin Türkiye’deki etkilerinin ne olacağını tartışmak gerekiyor. Malum, yeni anayasa tartışmaları, DEM Parti ve Öcalan çağrıları, Suriyeli göçmenlerin durumları ve yasal statüleri derken Türk siyaseti kendini yeni bir devlet tanımı tartışması içinde bulur mu? Yoksa bu ve benzer kaygılar tamamen abartılmış yorumlar mı? Yaşayıp göreceğiz…

Tüm yazılarını göster