Suriye ve Libya'da işler karışık

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

2021 biterken dış politikada da Türkiye açısından kritik gelişmeler yaşanıyor.

AK Parti hükümetinin büyük yatırım yaptığı iki cephede, Libya ve Suriye’de işler pek iyi gitmiyor. Türkiye açısından her iki ülkeden de askeri geri çekilme dönemi artık daha somut hale gelmiş görünüyor.

LİBYA’DA SAF DEĞİŞTİRMELER BAŞLADI

Libya’da 24 Aralık’ta yapılması beklenen ancak son anda ertelendiği açıklanan seçimlerin akıbeti meçhul; uluslararası camianın gözetiminde kurulmuş olan Libya seçim kurulu bir aylık bir ertelemeden bahsediyor. Oysa Libya’daki fraksiyonlar arasında daha cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin aynı gün yapılıp yapılmayacağı konusunda bile uzlaşma yok. Seçimlere kimin cumhurbaşkanı adayı olarak gireceği, kimin giremeyeceği konusunda bile tartışma sürüyor.

Ülkeyi seçimlere götürmek üzere kurulmuş Dibeybe hükümetinin ne olacağı da soru işareti;

Bir yıl önce Başbakanlık koltuğuna otururken Dİbeybe görevinin sadece Libya’yı seçimlere götürmekten ibaret olduğunu, cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıklamıştı. Ancak karar değiştirip, aday oldu. Bu durum da zaten hemen her konuda bölünmüş olan Libya’da yeni bir tartışma yarattı. Şimdilerde diğer adaylar, ertelenen seçime kadar olan sürede Dibeybe hükümetinin yerine yeni bir geçici hükümet kurulması çağrısı yapmaya başladılar bile.

Kritik “saf değiştirmeler” de yaşanıyor seçimler öncesinde; AK Parti hükümetinin en büyük desteği verdiği,-Müslüman Kardeşler bağlantılı - eski İçişleri Bakanı Adnan Başağa, Ankara’nın “darbeci” diye nitelendirdiği ve mücadele ettiği Hafter’le birlikte hareket etmeye başladı. Sadece Başağa değil, Libya’da cumhurbaşkanlığı seçimine giren 15 aday, Hafter’in kontrolündeki Bingazi’ye gidip “durum değerlendirmesi” yaptı. Görüntü, Hafter’in “eşitler arası birinci” olduğu yönündeydi. Nitekim Başağa’nın toplantı sonrası kullandığı ifadeler, hem de 15 cumhurbaşkanı adayının ortak açıklamaları “ortak yol haritası” olarak yorumlandı.

Türkiye’ye Libya’daki askerlerini çekmesi için uluslararası baskı da devam ediyor. Seçimlerin ertelenmiş olması, Ankara’ya bu konuda biraz zaman kazandırmış gibi görünse de, Hafter’in olası cumhurbaşkanlığının AK Parti ile Libya arasında daha önce imzalanmış anlaşmaların geleceğini de sıkıntıya sokabileceği bir gerçek.

Libya’da olası bir iç karışıklıkta, Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik krizin de yeni müdahaleler konusunda AK Parti hükümetini zorlayacak nitelikte olduğu unutulmamalı.

SURİYE’DE ÇEKİLME İÇİN RUS BASKISI ARTTI

Suriye’de de Türkiye’nin asker çekmesi için Moskova’dan gelen baskı her geçen gün artıyor. Son olarak Astana formatı çerçevesinde Kazakistan’da Esad rejimi temsilcileri, muhalifler, Türkiye, Rusya ve İran’dan heyetlerin katıldığı yeni bir toplantı yapıldı. Toplantı sonrasında Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ortak bildiri yayınlamak yerine, kendi görüşlerini içeren bir açıklama yapması toplantının öyle pek de uzlaşmayla bitmediğinin ipuçlarını verdi.

Toplantı sonrasında Rusya’nın Suriye özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev’in açıklamaları da ilginçti; Lavrentyev, Türk tarafının “ilk fırsatta” Suriye’de bulunan askeri varlığını çekeceğine ilişkin kendilerine söz verdiğini söyledi.

MOSKOVA’DAN ÜLTİMATOM GİBİ AÇIKLAMA

Rus temsilcinin bunun ardından gelen sözleri ise, Ankara’ya özellikle İdlib konusunda “ültimatom” niteliğindeydi; Lavrentyev, Türkiye’nin 2019’da yapılan anlaşmalar uyarınca İdlib’de teröristleri etkisiz hale getirmek konusunda “geciktiğini”, bu nedenle Türk tarafına “yardım önerisinde bulunduklarını” açıkladı. Bu diplomatik ifadelerin anlamı şu; Moskova kibarca Ankara’ya, üstlendiği teröristleri etkisizleştirme görevinde başarısız olduğunu, eğer kısa süre içinde adım atmazsa, Rusya’nın öyle ya da böyle devreye girmeye kararlı olduğunu iletmiş oldu. Moskova bir de bunu kamuoyuyla paylaşmaktan da çekinmedi.

Başta Suriye olmak üzere, izlenen dış politikada AK Parti hükümetinin başını ağrıtan bir başka konu da Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu ekonomik kriz;

Krizin Türk askerleri ve onlarla birlikte hareket eden silahlı grupların kontrolündeki İdlib’deki etkisi, uzun süredir kullanılan Türk Lirası’ndan vazgeçilmesi oldu. TL’nin başta Amerikan Doları, döviz birimleri karşısındaki öngörülemez düşüş ya da artışı, İdlib’i yöneten –BM’nin, ABD ve Rusya’nın, Türkiye’nin hep birlikte terörist olarak tanıdıkları- Heyet Tahrir Ül Şam’ın doları yeniden günlük hayatta kullanılan para birimi olarak devreye sokmasına yol açtı.

Rusya Lideri Putin’in her yılsonunda düzenlediği geleneksel basın toplantısında kendisine yöneltilen bir soruya verdiği yanıt, Ankara’da ekonomi konusunda atılan –iç politikada da etkisi tartışmalı- hamasi nutuk ve eylemlerin, dışarda hiç ciddiye alınmadığını gösterdi. Putin, Rusya’da faizlerin arttırılması ile ilgili bir soruya, Rus Merkez Bankası’nın bağımsız olduğunu söyleyerek yanıt verdi ve ekledi; “Eğer bu bağımsızlığı korumazsak, sonumuz Türkiye gibi olur…”

Başka söze gerek var mı ?...

Tüm yazılarını göster