Suriye siyaseti değişiyor mu?

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Haber olayların genel gidişatıyla uyumlu ama beklenmedik bir anda gerçekleşince heyecan yarattı. 28 Aralık Çarşamba günü Türk savunma bakanı ve MİT başkanının katıldığı bir ekip, Moskova’da Suriyeli muadilleri ile buluştu. Toplantıya Rus Bakan Sergei Shoygu’nun da katıldığı anlaşılıyor ancak bu katılmanın şimdilik kolaylaştırıcılık seviyesinde kaldığı tahmin edilebilir. Açıklamalar toplantının bir başlangıç olduğunu, düzenli biçimde devam edeceğini gösteriyor. Daha sonra yapılan toplantılara Rusya katılacak mıdır, katılırsa rolü ne olacaktır, bu soruların cevabı bilinmiyor. Bununla birlikte, şu anda Esad rejimini Rusya’nın desteğine fazlasıyla muhtaç olduğundan toplantılarda her zaman Rusya’nın varlığı hissedilecektir. Suriyeliler varacakları anlaşmalar öncesinde muhtemelen Rusya’yı bilgilendirecek, onay isteyeceklerdir.

Türkiye bu müzakere sürecine eli güçlü olarak girmiyor. Suriye’de iç mücadele başladıktan sonra hükümetimiz Esad rejiminin kolayca devrilebileceğini düşünerek Esad karşıtı güçlerle işbirliğine yöneldi. Hem kendi siyasi temayüllerine uygun olduğu, hem de güçlü gözükmesi nedeniyle İhvan’a yakın bir çizgi izledi. Örgütün seçimlere katılmasını sağlamağa çalıştı, Esad buna yanaşmayınca, Esad karşıtı güçleri silahla desteklemekte tereddüt etmedi. Kısa sürede, bu hesabın doğru olmadığı görüldü. Esad’ın toplumsal desteği tahminlerin üstündeydi. Türkiye’nin desteklediği grupların gücü sınırlıydı. Türkiye’nin arkasına almak istediği Kürtler Esad’a karşı başkaldırmayacaklarını bildirdiler. Bu defa Türkiye, amacına ulaşmak için, savaşma kabiliyeti daha yüksek ancak daha radikal dinci eğilimlere sahip gruplarla işbirliğine yöneldi ama başarı sağlayamadı.

Bu savaşın, ülkeyi yönetenlerin öngöremediği çok yönlü olumsuz sonuçları oldu. Listenin başına Esad rejimi ile bozulan ilişkileri yerleştirmeliyiz. Arap Baharı öncesi Suriye giderek Türkiye ile yakınlaşan bir siyaset izlemekteydi. Türkiye refahı yükselen, sanayileşmiş bir ülke olarak görülüyordu. Ülkemizle geliştirilecek iktisadi ilişkiler sonucu kendisinin de refahı artacaktı. Rekabetçi ilişkiler ve onun sonucu ortaya çıkan iddialaşmalar unutulur olmuştu. Suriye artık “Hatay” meselesinden bahsetmiyordu. Asi Nehri üzerinde ortak bir baraj yapımı projesi geliştirilmişti. Büyük tüketim malı üreten Türk şirketleri Suriye’de dağıtım ağları kuruyorlardı. Diğer bazıları artan maliyetler karşısında üretimlerini Suriye’ye kaydıran yatırımlara başlamışlardı. Bunların hepsi durdu.

İkinci olarak, Katar hariç tüm bölge ülkeleriyle ilişkilerinde bozulmalar oldu. Arap Baharı’nın gerçekleştiği ülkelerde İhvan kısa süre başarılı gözüktükten sonra bastırıldı. Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeler tehdit olarak gördükleri bu hareketin tamamen karşısında yer aldılar. Üstelik Türkiye gibi İhvan’ı destekleyen ülkeler karşısında bir cephe oluşturdular. Türkiye’nin bu ülkelerle siyasi ve iktisadi ilişkileri bozuldu. İktisadi alandaki bozulma Türkiye’nin önemli bir ihracat ve sermaye piyasasından dışlanmasıyla sonuçlandı. Şu anda iktisadi durumu parlak olmayan, özellikle dış alem gelirlerine yoğun ihtiyaç duyan Türkiye, bölgedeki iktisadi ilişkilerini yeniden canlandırmayı arzuluyor.

Üçüncü olarak, Türkiye bölgeye yerleşip şeriat devleti kurmaya çalışan İŞİD’e karşı yeterince net bir tavır almayarak mücadelede isteksiz davranınca, İŞİD’le mücadele etmek gerektiğini düşünen ABD, ortak olarak PYD/YPG’yi seçti. ABD’nin, inandırıcılıktan uzak biçimde sadece İŞİD karşıtı taktik nitelikli olduğunu beyan ettiği bu bağlantı, gelişerek devam edeceğe benzer. Amerika Türkiye’nin itirazlarını ciddiye almıyor. Gelecekte, PYD/YPG ülkemiz için daha da önemli bir güvenlik sorunu oluşturacaktır.

Son olarak, Türkiye’nin Esad karşıtı politikası gerek Rusya’nın gerek İran’ın güneyimize daha kolay ve güçlü biçimde yerleşmelerine de vesile oldu. Şayet Türkiye Suriye’de rejim değişikliğinin destekçisi rolünü üstlenmeseydi, herhalde ne Rusya ne de İran’ın güneyimizde bu kadar güçlü biçimde yerleşmesine imkan sağlayan bir ortam da ortaya çıkardı.

Şu anda Türkiye bir yandan bölgede içine düştüğü siyasi yalnızlığı sona erdirmek, diğer yandan yaşadığı iktisadi sıkıntıları bölgeyle iktisadi ilişkilerini yoğunlaştırarak, bilhassa Körfez Arap sermayesini ülkemize çekerek gidermek ve bu maksatla Suriye ile ilişkileri düzeltmek istiyor. Arzusunun ülke içinden kaynaklanan temelleri de var. Ülkenin muhtelif yerlerine yerleşen Suriyelilerin varlığı çok yönlü rahatsızlık yaratıyor. Kimi yerde etnik dengeler değişiyor, nüfus Araplaşıyor; kimi yerde kültür farklarından kaynaklanan geçimsizlikler var. Ucuz Suriye emeği iş bulamayan kesimlerde kızgınlık yaratıyor. Devletin Suriyelilere yardımı kendileri de desteğe muhtaç olan Türk vatandaşlarında haset uyandırabiliyor. Seçmen muhalefetin Suriyelileri en kısa sürede geri gönderme vaadini destekliyor.

Uzatmayayım. Birçok faktör Türkiye’yi Suriye ile anlaşmaya itiyor. Buna karşılık, Suriye’nin acele etmesi için sebep yok. Anlaşma baskısı altındaki Türkiye’den neler elde edebilirim diye bakacaktır. Bir de Türkiye’nin Suriye politikasının samimiyetle değişip değişmediğini anlamak isteyecektir. Ne de olsa, bizler bile hükümetimizin Suriye ile anlaşma niyetinde ne kadar samimi olduğundan emin değiliz.

Tüm yazılarını göster