AK Parti hükümetinin Esad rejimiyle başlayan "normalleşme" çabalarında ilk "test" önümüzdeki hafta "uluslararası yardımlar" üzerinden yaşanacak;
BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye'nin kuzeyine yönelik uluslararası yardımın Türkiye sınırındaki Bab El Hava sınır kapısından gönderilmesine ilişkin kararının süresi bu ay doluyor. Eğer uzatılmazsa, İdlib'de yaşayan yaklaşık 2,5 milyon insanın açlık ve ilaçsızlıkla karşı karşıya kalması söz konusu.
ALTI AYDA BİR "YARDIM PAZARLIĞI"
Esad rejimine karşı savaşanlara uluslararası yardım, Suriye'de iç savaşın başladığı döneme kadar uzanıyor. 11 yıl önce, savaşın ilk günlerinde ABD ve Rusya, BM Güvenlik Konseyi'nde daha koordineli hareket edip, uluslararası insani yardımın Suriye'nin kuzeyinde kümelenmiş muhalif güçlere birkaç girmesini sağlamışlardı.
Ancak Rus güçleri Esad yönetiminin yanında iç savaşa dâhil olunca, bu koordinasyon da büyük yara aldı. Rusya önce 2020 yılının ortasında Bab El Selam sınır kapısının uluslararası yardıma kapatılmasını sağladı. Yapılan yoğun müzakereler sonucunda, BM Güvenlik Konseyi'nden yardımların sadece Bab El Hava sınır kapısından ulaştırılması, süresinin de her altı ayda bir yeniden uzatılması kararı çıkabildi.
BM Güvenlik Konseyi'nin Bab El Hava'dan yardım gönderilmesine ilişkin kararının süresi 10 Ocak 2023'te sona eriyor. Uzatılması için, Rusya dahil, tüm BM Güvenlik daimi üyelerinin onayının alınması gerekiyor.
YENİ KOŞULLAR; UKRAYNA SAVAŞI VE ANKARA-ŞAM NORMALLEŞMESİ
2022 yılının başında Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile geçen Aralık ayında AK Parti hükümetinin Rusya'nın baskısıyla Esad rejimiyle masaya oturması, Bab El Hava konusundaki uluslararası pazarlıkları da etkilemeye aday.
Moskova'da Rusya'nın kolaylaştırıcılığında yapılan Suriye-Türkiye savunma bakanları toplantısında, "terörizme karşı mücadelenin" ele alındığı açıklanmıştı. Ancak Ankara ve Şam'ın "kimin terörist olduğuna" ilişkin farklı fikirleri pek değişmiş değil.
İki taraf da IŞİD'in "terörist" olduğu konusunda hemfikir. Ama iş Suriye'nin kuzeyindeki Esad karşıtı diğer gruplara gelince değişiyor. Türkiye'nin "terörist" listesinin bir numarasında Fırat'ın doğusunu kontrol eden PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG yer alırken, Esad'ın listesinde en tehlikeli "teröristler", bizzat Türkiye'nin koordine ettiği, destek verdiği Fırat'ın batısındaki "özgür Suriye ordusu" bileşenleri. Bu karmaşaya elbette bir de, İdlib'i kontrol eden, BM'nin terörist kabul ettiği, dolayısıyla Türkiye'nin de terör listesine girmiş El Nusra uzantılarını eklemek gerek.
ESAD'IN BEKLENTİSİ; ULUSLARARASI YARDIMLAR ŞAM'DAN YAPILSIN
Fırat'ın doğusundaki PYD-YPG güçlerine yardım, başta ABD olmak üzere, pek çok Batı ülkesi tarafından, Irak üzerinden zaten yapılıyor.
Ancak konu Fırat'ın batısına, özellikle de İdlib'e geldiğinde değişiyor. Bölgedeki 4 milyona yakın insan, doğrudan Bab El Hava'dan gelen uluslararası yardımlarla hayata tutunuyor.
Esad rejimi -ve Rusya- uzun süredir Suriye'ye yönelik uluslararası yardımların Bab El Hava'dan değil de, Şam üzerinden yapılmasını istiyorlar. Bunun olması, Esad'ın "istediklerine yardım verip, istediğine vermemek" gücüne kavuşması anlamına geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rus Lider Putin'le geçen hafta yaptığı telefon konuşmasında Bab El Hava konusunun gündeme gelmemiş olması imkânsız. Ankara, Rusya'yı ikna edip, Bab El Hava'nın yardımlara en az altı ay daha uzatılmasının peşinde.
Ancak işin kötüsü, böyle bir uzatma, Şam yönetiminin AK Parti hükümetinden "jest" beklentisiyle pek örtüşmüyor.
Yine de tahminler, Moskova'nın son bir altı aylık uzatmaya daha ikna olup, karşılığında Erdoğan'ı Esad'la normalleşme konusunda hızlanmaya itmesi yönünde. Nitekim Erdoğan'ın Putin'le telefon görüşmesinden sonra "Esad'la görüşebileceğini" açıklamış olması da bunun işareti gibi.
İşin bir de ABD boyutu var elbette; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 18 Ocak'ta Amerikalı Mevkidaşı Tony Blinken ile görüşecek. Bu görüşmeye, uluslararası yardımlar konusunda Moskova'yı "ikna edebilmiş" olarak gidebilmesi, Türk Dışişleri Bakanı'nın da elini çok rahatlatır.
10 Ocak'a az kaldı. Göreceğiz...