Suriye dersine çalıştık mı?

Şeref OĞUZ ÖNERİ - YORUM

En uzun sınıra sahip olduğumuz komşu Suriye’de yeni bir dönem başladı. Esat yönetimi kaçtı ve yerini kaos doldurdu. Farklı unsurlar bölgede cirit atadursun olan halka, çocuklara, kadınlara, ekonomiye oluyor. Belli ki çok uzun süre güney komşumuzda sular dinmeyecek, bu durum bizi de sarsacak.

Kimilerimiz zafer sarhoşluğu içinde hamaset gözlüğüyle bakıyor Suriye’ye. Kimileri 910 kilometrelik sınırın geçişkenliği üzerinden kaygılarını dile getiriyor. Ben, Suriye dersine yeterince çalıştığımızı sanmıyorum. Esad’ın kaçışı ardından bir anda kendimizi “Suriye sorunsalı” içinde buluverdik gibi…

Ekonomi etkilenecek

Hem de çok farklı boyutlardan… Öncelikle insan kaynakları alanında kayıplarımız olacak. Zira pek çok endüstrimiz, ucuz Suriyeli ile dönüyor ve gitmeleri halinde doğacak olan istihdam boşluğu, yerli işsizimizle hangi maliyetle dolacak? Çok sayıda kalifiye Suriyeli emeğin göçü de söz konusu olacak.

İsrail, Suriye’yi devlet olmaktan çıkarmak niyetinde… Nitekim tapu ve kadastro binasını bombalayıp yakarak tüm Suriyelilerin mülklerine dair kayıtları yok etmiş bulunuyor. Suriyeliler döndüklerinde kendi vatanlarında mülteci durumuna düşebilecek. İsrail bu kaostan sınırımıza doğru genişleyebilir.

İki soru iki cevap / Stratejiye dair…

İkili ticaretimiz nereye varır?

İç savaş öncesi 7 milyar $’a tırmanan sınır ticaretimiz, barış sağlanabilirse yeniden bu düzeye erişebilir. Geleneksel mal ve hizmet ticaretimizin yerini bazı ortak yatırımlar alabilir. Halep ile Gaziantep ticaret odaları, eskiden olduğu gibi tek odaymış gibi davranıp zenginlik üretebilir.

Normalleşme ne zaman başlar?

Yakın bir zamanda değil. Hatta bu süreç 3-5 yıla sarkabilir. Zira şu anda Suriye, vekâlet savaşlarının mekân sponsoru gibi… Terörist unsurların yerini olası devlet fidecikleri almış durumda. Kaç devletin kurulacağını bilmiyoruz. Bu da ticari normalleşmenin, beklenenden daha uzun süreceği anlamındadır.

not/ Suriye’nin restorasyonunda Türkiye’ye iş alanları açılacak

Bosna-Hersek savaşı ardından imzalanan Dayton anlaşmasını hatırlıyorum. Barışa en fazla destek veren Türkiye olmuştu. Yıkılan ülkeyi yeniden ayağa kaldırma sürecinde Türk müteahhitler fazla umutlanmıştı. Ancak ABD, İngiltere, Fransa ve diğerleri projeleri kaptılar bizi taşeron yapıverdiler.

Suriye’nin restorasyon sürecinde benzer tehlike var. Yarım asırdır teröründen mültecisine dek kahrını çektiğimiz coğrafyada, barış sürecine geçildiğinde ortaya çıka projelerden acaba yeterince pay alabilecek miyiz? Aslında almalıyız. Ancak bunu barış diplomasisi, Suriye’deki unsurlar belirleyecek.

Aslında ülkemiz, üretim kaslarıyla Suriye’yi tek başına ayağa kaldıracak güce sahiptir. Dış müteahhitlik alanındaki efsane başarılarımız, inşaat sektöründeki kapasitemiz ve yetişmiş insan gücümüzle çok fazla avantaja sahibiz. Fakat sürecin siyasi ve diplomasi cephesi, bu alandan alacağımızı belirleyecek.

İktidar, zafer sarhoşluğuyla değil, pozitif gerçekçilikle hareket etmek zorunda. Onca insan kaybının yaşandığı bu ağıtlar coğrafyasında daha fazla kan dökülmesine meydan vermeden, ekonomiyi ayağa kaldırma gayretinde olmalıyız. Burada partilerüstü bir tutum sergilemek, ülkemiz menfaatine olur.

Kısaca Suriye dersini yeterince çalışmadan sınava giriverdik. Büyük ihtimalle önce sınav olduk şimdi ders çalışacağız. Umulur ki bizde birkaç vizyoner thin-tank, bu alanda nitelikli bilgi üretiyor olsun.

Tüm yazılarını göster