Dr. İzel Levi Coşkun, vergi, denetim, muhasebe ve danışmanlık şirketi Mazars Denge’nin CEO’su ve Sürdürülebilirlik Elçisi. Sürdürülebilirlik yaklaşımını kimse daha bu kavramdan bahsetmezken gündeme getiren ve hem kendi hayatında, hem de kurumsal hayatında uygulayan bir isim.
Gerçekten “bir CEO olarak çağının ilerisinde”, ilham veren bir isim Dr. İzel Levi Coşkun. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Süreklilikten Sürdürülebilirliğe Bir Kurumsal Sürdürülebilirlik Yolculuğu” isimli kitabı üzerine konuştuk… Tavsiyem şirket yöneticileri başta olmak üzere, herkesin bu kitabı bir an önce okuması ve kendi şirketinin bakış açısını sorgulaması. Özellikle de duygularını portmantoya asan patronların…
Şöyle diyor Dr. Coşkun kitabında; “Günümüzde duygularını portmantoya asan birçok yönetici olduğunu gözlemliyorum. Eğer hayatlarında sadece süreklilik tarafında yer alan bileşenler bulunuyorsa, amaç sadece büyümek, para kazanmak, kârı artırmak, kendi çıkarını maksimize etmek, tüketime dayanmak, yatay şekilde düşünmek ve rekabet etmekse, yani gözleri sürdürülebilirlik tarafının bileşenlerini görmüyorsa, onlar için duyguları, barış dilini, özen ettiğini bir kenara atmaktan başka çare yok gibi görünüyor…”
İşte süreklilik ile sürdürülebilirlik arasındaki fark da bu bakış açısından kaynaklanıyor. Dr. Çoşkun, kurumsal sürekliliği tanımlayan değerleri; kısa vadeli düşünmek, kar baskısı, büyüme, para ile ölçüm, rekabet, tüketim, kurumsal çıkar, küreselleşme, yıkıcı dil ve yapay düşünce olarak sıralıyor. Sürdürülebilirlik değerleri ise; uzun vadeli düşünmek, sosyal, çevresel, ekonomik etkileri dengelemek, kalkınma ve gelişim, para dışında farklı ölçümler, rakiplerle paydaşlık, bütünün çıkarı, tasarruf ve türetim, yerelleşme, barış dili ve entegre düşünce olarak tanımlanıyor.
Bakış açısı değişikliği
Kitabında, “Sürdürülebilirlik her şeyden önce bir bakış açısı değişikliği… Örneğin, şirket yönetimi yeni bir yatırım ya da herhangi bir satın alma kararı alırken ‘Ben bu işten ne kadar kar edeceğim’ demek yerine, ‘Bu yatırımı toplumu ve çevreyi de hesaba katarak yapıyorum; sonuç tarafında ise paydaşlarıma maliyet yüklemek yerine değer katıyorum diyebilmeli. Bunu da lafta bırakmayıp aksiyonlarına yansıtabilmelidir” diyen Dr. Coşkun ile sohbetimizde özellikle dikkat çektiği konular ise şöyle:
Samimiyet çok önemli
“Bu süreçte samimiyet çok önemli. Sözlerle aksiyonların birbirini tutuyor olması gerekiyor. Öz ile sözün bir olması gerekiyor” diyen Dr. Coşkun, bugün sürdürülebilirlik konusunda 3 grup yaklaşım olduğunu söylüyor: “Bir grup, ‘sürdürülebilirlik moda şu anda, biz de bir sürdürülebilirlik lafı edelim’ diyor. İkinci bir grup, -mış gibi yapanlardan, iki ağaç dikip sonra işine bakanlardan oluşuyor. Üçüncü bir grup ise samimiyetle bu işe inananlardan oluşuyor. Ama onların sayıları çok az.”
Dönüşümü gençlerden bekliyorum
“Dönüşümü gençlerden bekliyorum. Gençler, ‘siz bizim geleceğimizi çalıyorsunuz diyorlar ve eylem içindeler. Yönetimi eline tutanların bir şey yapacağını pek beklemiyorum. Miş gibi yaparak hedefleri tutturmamız mümkün görünmüyor. Şu anda aksiyon olmadan değişimi sağlamak imkansız. Umarım samimiyetle bu işe inanan kişiler regülasyonların da işin içine girmesi ile bu işi başarırlar.”
Rekabet avantajını paydaş avantajına çevirmek gerek
“AB Yeşil Mutabakatı’nı çok önemsiyorum. Buraya uyumun kritik olduğunu düşünüyorum. Ama ne devlet ne de şirketler tarafında bu sürecin tam anlamıyla algılandığını düşünmüyorum. Olayı sadece sınırda karbonla değerlendirmemek lazım. Olay içimize çektiğimiz karbonla ilgili. 17. Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’nda belirtildiği gibi hepimiz el ele verip, ne gerekiyorsa yapmak zorundayız. Para var, güç var, teknoloji var. Yapmamız gereken konfor alanlarımızı terk ederek, birlikte harekete geçmek. Rekabet avantajını paydaş avantajına çevirmek gerek.”
Döngüsel bir model oluşturmak
“Şirketlerde sürdürülebilirlik komitesi oluşturulması ve komitenin başında olacak kişinin şirket yönetiminde olması gerekli. Bu dönüşüm sadece kurumsal ve İK departmanlarının tek başına yapabileceği bir iş değil. İK, IT, kurumiçi iletişim, pazarlama gibi herkesin işin içinde olduğu bir grup oluşturulması ve bu komitenin icra kuruluna raporlama yapması gerekiyor. Aynı zamanda paydaş katılımını sağlamak, şirketin paydaşlarının ne düşündüğünü anlamak gerekiyor. Bugün Türkiye’de 20’ye yakın şirket entegre rapor yayınlıyor. Türkiye’de de bir an önce bu sayının artması ve firmaların vermiş oldukları taahhütlerin paydaşları tarafından kabul edildiği döngüsel bir model oluşturulması gerekiyor. Tüketicinin bilinçlenmesi sistem dönüşümünü hızlandıran bir gelişim. Tüketici veya yatırımcı çevresel ve sosyal etkileri nedeniyle bu ürünü ya da bu hisse senedini almayacağım dediğinde, dönüşüm başlayacak. Tabi öncelikle şeffaflık ve denetim şart.”