Zafer Özcivan
Ekonomist-Yazar
Gıda fiyatlarının yüksek seyretmesinin asıl sebepleri; üretim girdilerinin ve vergilerin yüksekliği. Öncelikle tarım üreticilerinin maliyetlerinin düşürülmesi gerekir. Devletin çiftçiye verdiği birtakım destekler olduğu gerçektir ama demek ki verilen destekler yetersiz. Bu konuda ilk akla gelen önlem çiftçinin olmazsa olmazı olan mazot, gübre, zirai ilaç, tohum gibi gereksinimlerinden KDV ve ÖTV alınmamalı.
Ülkemizde birkaç yıldan bu yana gündemden düşmeyen temel konularından biri de enflasyon yüksekliği, hayat pahalılığı, alım gücünün sürekli olarak düşmesidir ve bunun sonunda halkın büyük bir kısmının içinde bulunduğu geçim sıkıntısının sürekli artmasıdır. Enflasyon bilgileri her ay periyodik olarak TÜİK tarafından açıklanmaktadır ama açıklanan enflasyon oranları gerçeklerden maalesef uzaktır. Ancak bir devlet kurumu olduğu için inanmak, güvenmek, hesaplarımızda bu kurumun verilerini esas almak durumundayız.
Örneğin şubat, mart ve Nisan ayında TÜİK tarafından yıllık TÜFE oranı %69,8, gıda enflasyonu ise %71 olarak açıklandı. Fakat vatandaşın yaşadığı gerçek enflasyon ise bu oranların iki katına yakındır. Bunun dışında bir de ekonomi bilim insanlarından oluşan enflasyon araştırma grubu ENAG ise her dönem TÜİK’in neredeyse iki katı veya daha yüksek oran açıklamaktadır. Biz yazımızda TÜİK ve gerçek enflasyon oranlarını baz alacağız.
Gıda enflasyonunun sürekli yüksek seyretmesi konusunda yazılı ve görsel basında birtakım izlenimler yapmaktayız ama bunların bazılarının maalesef gerçekle ilgisi yoktur. Bahse konu olan özellikle aracıların yani hallerdeki komisyoncuların fiyatların artmasında fonksiyonu olduğu, tarım üreticilerinden aldıkları ürünleri üzerine kâr koyarak sattıkları ve bu yüzden gıda fiyatlarının yükselmesinden bahsedilmektedir. Hâlbuki bu konunun gerçekle ilgisi yoktur.
Doğup büyüdüğüm şehir olarak Antalya’da yapılan tarım üretim faaliyetlerini ve satış koşullarını iyi biliyorum ve hatta günümüzde Antalya ve Bursa’da komisyonculuk ve sebze meyve tüccarlığı yapan çok yakın akrabalarım halen aynı iş ile iştigal etmekteler. Yazıya başlamadan önce çok yakınım bir tüccar ve komisyoncudan (Antalya Hali’nden) çok değerli bilgiler alarak gerçeklerden uzaklaşmamaya özen gösterdim. Ayrıca ortaokul ve lise yıllarımda yaz aylarında ben de Antalya Hali’nde işçi olarak çalıştım.
Hallerdeki sisteme gelecek olursak tarım üreticileri ekim dikim zamanı veya bazı dönemlerde zirai ilaç, tohum almak, traktör veya araç almak veya çocuğunu evlendirebilmek için ürün hasadında 3-5 ay önceden ürün satışında iş birliği yapabileceği komisyoncudan avans almakta bu avans ile tarlasını ekmektedir. Özellikle günümüzde parametrelerin sürekli değişiği aşikârdır ve komisyoncu finans maliyetine katlanarak üreticiye bedava kredi sağlamaktadır. Hasat zamanı geldiğinde ise üretici malını komisyoncuya satılması için getirmekte ve söz konusu ürün kaç TL’ye satılırsa komisyoncu %8 komisyon geliri elde etmektedir. Malın üzerine kâr koyarak satılması asla söz konusu değildir. Ayrıca satılan malın tutarı üzerinde Hal Rüsumu adı altında devlet vergi almaktadır ve çiftçiden kesilen miktar yaklaşık olarak %13 civarındadır.
Burada hallerin özelliğinden de bahsetmekte fayda var. Antalya ve Mersin halleri arz ve talebin birlikte olduğu; İstanbul ve Bursa hallerinde ise sadece arz olduğunun bilinmesi gerekir. Antalya haline gelen ürün genel olarak sebze ve meyve tüccarlarına satılırken diğer hallerde pazarcı ve marketçilere satılmaktadır. Antalya’da domatesi 1 TL’ye alan bir tüccarın İstanbul’a sevkine kadar 1-12 TL masrafa katlanmaktadır. Yani domatesi bedava alsa bile İstanbul haline 12-15 TL ye ulaşacaktır. İşçilik, mazot, nakliye, ambalaj, kira, iletişim giderleri tüccar tarafından karşılanmakta ve İstanbul’da komisyoncuya gelmektedir. İstanbul’daki komisyoncudan da aynen Antalya’daki komisyon, hâl rüsumu gibi giderler tüccardan kesilmektedir. Yani komisyoncuların malın üzerine kar koyarak satış yapması diye bir şey asla söz konusu değildir. Tüccarların kazancı konusunda ise belli bir standart olmadığı gibi bazen zarar bile etmektedirler. Çünkü sevk ettikleri malın İstanbul’da veya diğer hallerde kaç TL’ye satılacağı belli değildir. Ayrıca yaş sebze ve meyvenin çürüme, fire verme riskleri de söz konusu olabilmektedir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi haller gıda sektörünün olmazsa olmazıdır. Fiyatların yüksek seyretmesinde en büyük etken üretim maliyetlerinin yani mazotun, gübrenin, zirai ilaçların, işçiliğin yüksek olması ve devletin aldığı vergilerdir.
Marketler konusuna gelince en önemli faktörlerden biri olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Benim çalıştığım yıllarda zincir marketler ürünleri sadece hallerden tedarik etmekteydiler. Ancak günümüzde hallerden değil istedikleri kişi veya kurumlardan ürün alabilmektedirler. Yani halden değil, direk üreticisinden tarla veya bahçe olarak çok daha ucuza alabilmelerine rağmen aldıkları avantajı tüketiciye yansıtmamakta piyasa koşullarına göre etiket yazarak sofralara ucuz ürün sunmaktan kaçınmaktadır. Yani gıda konusunda en çok kâr elde eden işletmeler zincir marketlerdir. Hâlbuki üreticiden direk aldıkları avantajları tüketiciye sunmak suretiyle fiyatlarda denge sağlanmasında yardımcı olabilirler.
Gıda konusunda yazılacak, söylenecek birçok konu vardır ama yerimiz kalmaması nedeniyle kısa kesmek durumundayım. Aydınlatıcı olması açısından Antalya Hali’nde ve İstanbul semt pazarında oluşan fiyatlara bakalım. Bugün Antalya’dae 18 TL olan domates İstanbul Erenköy semt pazarında 40 TL’ye satılmakta ve gayet hesaplı ve mantıklıdır. Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi 18 TL’ye alınan domatese 12-15 TL masraf ödendikten sonra İstanbul Hali’ne en az 30 TL’ye gelmektedir. İstanbul halinden ise market ve pazarcılar bu fiyata aldıktan sonra onlar da nakliye, kira, elektrik, işçilik gibi giderlere katlandığından 40 TL normal bir fiyat olarak gözükmektedir.
Kuru gıda ürünlerinde ise üretim yetersiz olduğundan birçok ürün ithal yoluyla gelmektedir ve bu son derece üzücü bir tablodur. Bizim Konya kadar yüzölçümü olan Hollanda dünyanın birçok ülkesine tarım ürünlerini ihraç etmektedir. Bizde ise sıkı ve sürdürülebilir bir tarım politikası olmadığı için dışardan tedarik etmek zorunda kalıyoruz ve yurt dışına döviz ödemek durumundayız. Hatta ve hatta fiyat rekabeti için bazı dönemlerde bazı ürünlerin vergilerini sıfırlamaktayız.
Devletin çiftçiye verdiği birtakım destekler olduğu gerçektir ama demek ki verilen destekler yetersiz kalmakta ve tekrar gözden geçirilmesinde fayda olacağı kesindir. Öncelikle tarım üreticilerinin maliyetlerinin düşürülmesi gerekir. Bu konuda ilk akla gelen önlem çiftçinin olmazsa olmazı olan mazot, gübre, zirai ilaç, tohum gibi gereksinimlerinden KDV ve ÖTV alınmamalıdır.
Sonuç olarak gıda fiyatlarının yüksek seyretmesini asıl sebepleri; üretim girdilerinin ve vergilerin yüksekliğidir.