Türk ekonomisi ve temelinde para politikası son 3 aydır farklı bir patikada yoluna devam ediyor. Son 2-3 yıllık sürecin gerek maliye tarafındaki açılması gerek para politikasında küresel kabul görmüş normlardan uzaklaşması gerekse enflasyon ile beklentilerindeki bozulmanın öncelikler sıralamasında alt sıralarda yer alması tamamen tersi yönde gelişmeler ile kendisine farklı bir zemin bulma çabası içerisinde. Atılan ve atılacak adımların tamamı kısa vadede gayet doğal ki sancı yaratacak. Ancak, hedeflerin yeniden sağlıklı belirlenmesi, sabır ile hareket edilmesi ve sonucunun her şekilde beklenmesi gibi üç başlık üzerinde herhangi bir problem ile karşılaşılmaz ise yolun sonu orta vadede çekilen sancılara değdiğini gösterecek. Bugün, yüksek enflasyonist ortamda, bankacılık sisteminin arzu edilir şekilde kredi-mevduat kanallarını çalıştıramadığı ve reel getiri arayışı ile vatandaşların farklı enstrümanlar nezdinde yatırım seçeneklerini değerlendirdiğini düşünecek olursak, kolları sıvayıp ne kadar erken bu süreci başlatırsak o kadar çabuk ‘normalleşme’ patikasına geri dönüş olmasını bekleyeceğimiz gerçeğini hiç akıldan çıkartmamakta ciddi fayda var.
Sanırım bu yönde gelişmeler olduğunun hemen hemen herkes farkındadır. Vergi uygulamalarındaki değişiklik, daha sıkı maliye politikalarına dönüşün hem mesajları hem uygulamalarının belirmesi ve para politikasının yeniden ne denli yegane araç olduğunun hatırlanması son derece kritik gelişmeler konumunda. Geçtiğimiz hafta sonu TCMB’nin KKM’den çıkış sürecini başlatmak adına attığı adımları konuşur vaziyetteydik. Ciddi ses getirdi. Şahsi fikrim, böylesi bir uygulamadan “bir şekilde” sessiz çıkış başlatmanın kolay ve mümkün olmadığı. O nedenle “bir yerden başlamak” kadar doğal ve doğru bir şey yok. TCMB de öyle yaptı. Adımın hafta sonu gelmesini konuştuğumuz “normalleşme” başlığı üzerinden eleştiren meslektaşlarımız var. Her görüşe saygım olmakla birlikte, kanaatim, hafta içerisinde, özellikle de piyasaların ertesi gün açık olduğu bir ortamda gerek atılan adımların anlaşılması gerekse yatırımcı tepkilerinin çok daha farklı ve süreci zarara uğratabilir düzeyde olabileceği riskinin yüksekliğinden yana şekilleniyor. Özetle, bu şekilde ilerlenmesi, en azından “normalleşmenin belli bir boyuta geldiği güne dek” dengeleyici unsur olabilir. Elbette, doğrusu, çok daha normal koşulların çalışır vaziyette olduğu bir ortamda, hafta sonu düzenlemelerinden kaçınmaktır. Ancak, gelişmeleri, içerisinde bulundukları koşullar ile değerlendirmek en sağlıklı olanı.
Merkez Bankası, para politikası tarafında normalleşme ve dengeye gelme hamlelerini sürdürüyor. Haziran’da başlatılan parasal sıkılaşma süreci temmuz ayındaki PPK toplantısının ardından Ağustos ayında da, ivmesini artırır şekilde devam etti. Üstelik bu kez ters ayakta yakalanma pozisyonu pozitif yönde gerçekleşti. Anketlerdeki sonuçların sağlıklı olup olmadığını ayrı bir tartışma başlığı altında inceleme hakkımı saklı tutmakla birlikte, +750bp politika faizi ayarlaması önemlidir. İki kanal üzerinden: i) sürecin tek düze olmadığının teyidi: PPK metni de işaret ediyor ki enflasyonda yukarı yönlü riskler var ve Ağustos ayı enflasyonu için şimdiden hazırlık söz konusu ii) sıkılaşma konusundaki kararlılık ve enflasyon beklentilerinin PPK metinlerinde çok daha sık kendisine yer bulması. Bu nedenle Kurul’un Türk para politikasında gösterge faizi %25’e çekmesi farklı alt başlıklar ile bir bütün olarak değerlidir. Konu, kişilerden bağımsız, yeni yönetimin bakış açısı ve rasyonel zemine bir an önce yaklaşma arzusu ile alakalıdır. Geçmişe dönüp baktığımızda Türk para politikasında benzer yönde atılan adımların büyüklüğünü hatırlamak istersek; Mayıs 2018’de +850bp, Eylül 2018’de +625bp ve Ocak 2014’te +550bp’lık hamleler ile karşılaşıyoruz. Her atılan adımın temelinde kurdaki baskıyı ve yarattığı enflasyonist şiddeti göz ardı etmeden.
TCMB’nin hamlesi “büyüklük olarak” dikkat çekmekle birlikte kendi içerisinde normalleşmek adına henüz uzun bir yolda olduğumuzu da gösteriyor. Mevcut ve beklenen enflasyon seviyeleri, kredi faizleri ve mevduat faizlerinin son gelişmeleri takiben gitmesi muhtemel seviye aralığı burada sürecin kararlılıkla korunması gerektiği gerçeğini göz ardı etmeye izin vermiyor. Tam da bu noktada son derece kritik bir detayı yeniden hatırlatarak: Piyasa Katılımcıları Anketi (eski adıyla TCMB Beklenti Anketi) mutlak surette kriter ve havuzdaki katılımcılar açısından gözden geçirilmeli ve geriden gelen değil, öncü olan, geleceği işaret eder pozisyona taşınmalı. Öyle olmalı ki para politikası da onu çok daha rahat pozisyonda referans edebilsin. Son 2-3 yılda erozyona uğrayanlardan birisi de bu anket ki önemini de kaybetme yolunda ilerliyor.