Ramazan, pek çok alanda unuttuklarımızı hatırlamaya vesile oluyor. Korona zaten bu unuttuklarımızın bedelini bize gayet açık ve net gösterir durumda… Hal böyle iken işlerimizin sürdürülebilirliği için unutmaya yüz tuttuklarımızı hatırlamakta fayda var.
Bunlardan en önemlisi, insan kaynağının doğru yönetilmesidir. Kur’an ve hadisler bize, işlerin ehli olana verilmesini söyler. Hatta emreder; (Allah size, mutlaka emanetleri [işleri] ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder.) [Nisa 58]
Bir işi yaparken de aralarında istişare etmek, birbirine danışmak, verilen sözleri tutmak, o işin sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşır. Bilinir ki 2 akıl, 1 akıldan, çok akıl tek akıldan daha iyi kararlar üretir.
Bugün sürdürülebilirliğini yitiren pek çok başarısız işletme örneğinde yaptığımız gözlemde şunu görüyoruz: İster oğlu, ister kardeşi ya da en yakın akrabası olsun… İşi; sadakati önceleyip yakınlarına vermek, o işi sonlandırıyor. Yönetim biliminde buna nepotizm (kayırmacılık) denir ve bu yoldan giden şirketlerin eninde sonunda battığını bittiğini biliyoruz.
Oysa köklü şirketlerimizde gördüğümüz şudur; işleri ehline veriyor, liyakati önceliyorlar. Nitekim pek çok dirayetli yönetici, başta nepotizm tuzağına düşse de bunun zararlarını görüp şirketin iyiliği için görev delegasyonunu liyakate göre tanzim ediyor. Özetle; sürdürülebilirlik isteyen, karar süreçlerini iyileştirmelidir.
İŞİN ALAMETİ LİYAKAT
Hangi iş olursa olsun, karar süreçlerinde farklı görüş barındırmaz isen, o işin akıbeti iyi olmuyor. Nepotizm denilen hastalık bir kez kuruma musallat olmayıversin; artık o kurum uzun süre ayakta kalamaz. Ne kadar köklü geçmişe sahip olursa olsun eğer işleri ehline vermediğinizde, o şirketin kıyametini hazırlamış olursunuz. Türkiye ekonomi tarihi, böylesi binlerce aile şirketinin batışına tanık olmuştur.