Sürdürülebilir yatırımlar ana akıma dönüşüyor

Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

2012 yılında küresel boyutta 13.3 trilyon dolar olan sürdürülebilir yatırımlar; 2014 yılında neredeyse 2 kata yakın bir artışla 21.4 trilyon dolara; 2018’de 30.7 trilyon dolara, 2019 başında ise 31 trilyon dolara ulaştı.

1950’lerde faaliyet gösteren Fortune 500 şirketlerinden sadece yüzde 10’u bugün varlığını koruyor. Bugünün dünyasında şirketlerin sürdürülebilirliğini belirleyen temel unsurlar finansal kârlılığın çok ötesine geçiyor ve çevresel, sosyal ve yönetimsel konular olarak ön plana çıkıyor.

2020 başında Davos Zirvesi’nden çıkan ortak çağrı şu yönde olmuştu: “Toplumun sorunlarını çözme ihtiyacı hakkında sadece konuşmak yeterli değil; bu sorunların ciddiye alınması ve çözümlere yatırım yapılması gerekiyor.”

Nitekim bugün geldiğimiz noktada, sürdürülebilir yatırımlar artık sadece bir retorik olmaktan çıkıp, ana akıma dönüşmeye başlamış durumda.

Global Sustainable Investment Alliance (GSIA-Global Sürdürülebilir Yatırım İttifakı) verilerine göre, giderek artan sayıda büyük kurumsal yatırımcı, yatırım kararlarında çevresel, sosyal ve yönetişim kriterlerini temel almaya başladılar. 2012 yılında küresel boyutta 13.3 trilyon dolar olan sürdürülebilir yatırımlar; 2014 yılında neredeyse 2 kata yakın bir artışla 21.4 trilyon dolara; 2018’de 30.7 trilyon dolara, 2019 başında ise 31 trilyon dolara ulaştı. Sürdürülebilir yatırımlar açısından ilk sırada yüzde 52 ile AB geliyor. AB’yi yüzde 38 ile ABD ve yüzde 21 ile Japonya takip ediyor.

Sürdürülebilir yatırımlar aynı zamanda, dünya genelinde profesyonelce yönetilen varlıkların da büyük bir kısmını temsil ediyor. Bu oranlar Japonya’da yüzde 18’den Avustralya ve Yeni Zelanda’da yüzde 63’e kadar ulaşıyor ve küresel finans piyasalarında büyük bir güç oluşturuyor. 2013-2018 yılları arasında en hızlı büyüyen bölge Japonya olurken, Japonya’yı Avustralya/Yeni Zelanda ve Kanada izliyor.

Düşük karbon emisyonu yüksek şirket değeri demek

Sürdürülebilir yatırımlar sadece yaşadığımız dünyaya, topluma fayda sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda, yatırımcılarına da değer katıyor.

Boston Consulting Group tarafından yayınlanan bir araştırma karbon emisyonlarının yüksek olduğu kimya, enerji ve madencilik sektörüne odaklanıyor ve karbon emisyon oranı düşük olan şirketlerin, aynı işi yapmalarına rağmen karbon emisyonu yüksek olan şirketlerden yüzde 22 ila 25 arasında daha yüksek hisse değerine sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Bloomberg tarafından yapılan araştırma da, petrol yatırımlarının performansının oldukça düşük seviyelere indiğini ortaya koyuyor; ConocoPhillips’in hisselerinde yüzde 59, Total ve Shell hisselerinde yüzde 55, ExxonMobil’de yüzde 46 oranlarında düşüş izleniyor. S&P tarafından listelenen ilk 500 şirketteki genel düşüş ise yüzde 20 seviyesinde.

2012’den bu yana fosilden çekilen yatırımlar 11 trilyon doları aştı

Araştırma aynı zamanda, düşük karbon emisyonuna sahip olan şirketlerin hisse değerinin son 10 yılda, diğerlerine oranda artmaya devam ettiğine de dikkat çekiyor. Bunun nedeni, yatırımcıların portföylerindeki “fosil”leri azaltma eğilimi. Öyle ki, 2012 yılından bu yana fosilden çekilen yatırımlar 11 trilyon dolar eşiğini aştı.

Paydaş kapitalizmi yükseliyor

7 trilyon dolarlık fonu yöneten BlackRock’un CEO’su Larry Fink’e göre yaşanan tüm bu dönüşüm, paydaş kapitalizminin hızla yükseldiğini ortaya koyuyor. Şirketler sadece para kazanarak yollarına devam edemeyeceklerini anlıyorlar; ve müşterileri, çalışanları ve içinde bulundukları toplum olmak üzere tüm paydaşları için fayda ve değer yaratmaya odaklanıyorlar. Bu yeni gerçekler göz önüne alındığında, iş liderlerinin, öngörülebilir kar marjlarının ve istikrarlı temettü akışlarının ötesine geçen yeni bir kurumsal değer tanımına odaklanarak, karar alma süreçlerini yeniden düzenlemeleri gerekecek.

Çünkü; Oxford University Öğretim Görevlisi Robert Eccles’in ifade ettiği gibi; “Şirket CEO ve CFO’ları, hisse senetlerini alıp satan insanların ‘sürdürülebilirlik’ kelimesini kullanmaya başladığını duyduklarında, bu işin gerçek olduğunu kabul ettiler.” Rakamlar da bunu kanıtlıyor zaten...

Sürdürülebilir yatırım fonları 1 trilyon dolarla rekor kırdı

UBS analistleri geçtiğimiz hafta yayınlanan bir araştırma notunda, “Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, son yıllarda hem düzenleme hem de mali harcamalar yoluyla yeşil projelere olan desteklerini artırıyorlar. Ekonomik toparlanmanın 'yeşil' olacağı yaklaşımı, sürdürülebilir yatırım fonlarının rekor kırarak 1 trilyon doları aşmasına neden oldu. Bu yaklaşım önümüzdeki yıllarda çevre dostu şirketlerin performansına ivme katacaktır” yorumlarına yer verdiler. Bilgi notunda, özellikle COVID-19 pandemisi ile birlikte, sürdürülebilir ve dayanıklı iş modellerine olan ihtiyacın daha fazla ortaya çıktığı ve yatırımcıların sürdürülebilir fonlara yönelik ilgisinin arttığına dikkat çekiliyor.

Bu ay başında Morningstar tarafından yayınlanan bir raporda ise, haziran sonuna kadarki 3 aylık dönemde 40 geleneksel fonun, sürdürülebilir fona dönüşerek ürünlerini “yeşillendirdiği”ne yer veriliyor.

Ekonomik toparlanma ‘yeşil’ olmalı

Dünya genelinde hükümetler, COVID-19 krizinin ekonomik etkilerinden toparlanma sürecinde trilyonlarca dolarlık harcama gerçekleştiriyor. Bu harcamaların ne kadarının sürdürülebilir büyümeye odaklandığı, dünyamızın geleceğini belirleyecek. Yani geleceğimiz bugünün hükümetlerinin iradesinde. Avrupa Birliği ve Almanya, yeşil teşviklere öncülük ediyor: AB'de, ekonomik toparlanma fonlarının yaklaşık yüzde 53'ü yeşil teşviklere ayrılırken, bu tip yatırımlar ABD'de yüzde 3 ve Asya'da ise yüzde 1 oranında. Dünya geneline baktığımızda ise, ne yazık ki, şu an için karbon yoğunluğu yüksek sektörlere sunulan mali teşvikler, düşük karbonlu sektörlere sunulandan 12 kat daha fazla. Her ne kadar Temmuz başında, AB ülkeleri yeşil teşvikler kapsamında yaklaşık 54 milyar dolarlık finansmanı onaylamış olsalar da, bu oran, fosil yakıt ve karbon yoğun sektörlere sunulan 697 milyar dolarlık teşviğin yanında son derece yetersiz.

Tüm yazılarını göster