Rüzgâr bu aralar Glasgow tarafından esiyor. Dile kolay yüzden fazla ülke temsilcisi uçaklarına atlayıp karbon emisyonu sala sala 26. İklim Değişikliği Konferansına katılıyor. Karbon ayak izi (carbon footprint) düşük olsun diye konferans boyunca sadece İngiltere’de yetişen yiyeceklerden yemek, her biri 320 litre su isteyen avokadoya hayır diyebilmek kolay olmasa gerek.
Bu karamsar havayı dağıtmak için hemen sizinle iki güzel gelişmeyi paylaşayım. Birincisi, Türkiye 7 Ekim 2021 tarihinde Paris Anlaşmasını imzaladı. 2030 yılı itibariyle sera gazı emisyonlarındaki artışı yüzde 18 ila yüzde yüzde 21 oranında azaltacağını açıkladı. İkincisi ise finansal piyasalarda. Bloomberg’in verilerine göre 2020 yılında sürdürülebilir finansman veya sürdürülebilirlik kriterlerine endeksli kredi (sustainability-linked loans) ve yeşil krediler (green loan) piyasası 700 milyar doları aşmış.
Madem hepimiz bu konuda adım atmaya kararlıyız, sürdürülebilir finansman piyasası da büyüyor, o zaman bu tip kredilere aşina olup finansal tablolara etkilerine bakalım.
Sürdürülebilir finansman normal krediden farklı mı?
Evet! Sürdürülebilir finansman (sustainability-linked loan), yatırımcılara finans sağlanmasında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının dikkate alındığı finansman türüdür. Bu sürdürülebilirlik kriterleri (SLLP- sustainability -linked loan principles) doğrultusunda belirlenen performans hedeflerine göre (SPTs – sustainability performance targets) şirketin aldığı kredi faiz oranı değişkenlik göstermektedir. Bu performans kriterleri, karbon salınım oranını azaltma (green house gas emission), enerjide tasarruf sağlama gibi şirket içi kriterler olabileceği gibi, dışarıdan bağımsız bir göz tarafından sürdürülebilir derecelendirmesiniz de olabilir. Şirket bu kriterleri sağladığında faiz oranında indirim veya tersine durumda ise faiz oranında artırım (margin ratchet) olacaktır. Örneğin şirketin enerji tüketimini yenilenebilir enerji yoluyla sağlaması Türkiye’de sıkça karşımıza çıkan performans hedeflerinden bir tanesidir.
Sürdürülebilirlik kriterlerine endeksli kredi alayım mı?
Diyelim ki sürdürülebilirlik kriterlerine endeksli kredi aldınız, bu durumda finansal tabloları etkileyecek ilk konu kredi sözleşmesinin içinde yer alan ESG metriklerinin türev ürün (derivative) olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği olacaktır. TFRS 9, Finansal Araçlar Ek A bölümünde yer alan kriterler de dikkate alındığında kredinin içindeki bu metriklerin değeri finansal değişkene bağlı olarak veya sözleşmenin taraflarından birine özgü olmayan finansal olmayan bir değişkene bağlı olarak (underlying variable) değeri değişiyorsa, o zaman çanlar sizin için çalıyordur. Bu durumda kredi sözleşmenizin yanı sıra bir de nur topu gibi türev ürününüz olabilir.
Yoksa türev ürün mü aldım?
Eğer kredinin içinde yer alan ESG metrikleri şirketin özelinde düzenlenmişse, örneğin belirli bir süre içinde karbon salınımı yüzde 20 azaltacağım diye belirlemiş, bu metriklerin saklı türev ürün (embedded derivative) olarak değerlendirilme ihtimali çok daha düşük olacaktır.
Ancak, ESG metrikleriniz sözleşmenin taraflarından birine özgü olarak değişmiyorsa, örneğin karbon emisyon kredilerindeki satış fiyatına endekslenmişse, üstüne üstelik ileri bir tarihte ödenecekse, o zaman ne diyelim, yandı gülüm keten helva. Bu durumda kredinin yanı sıra elinizde bir de türev ürün olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
Finansal tabloları nasıl etkileyecek?
Hemen enseyi karartmayalım, önce bu saklı türev ürününün kredi sözleşmesinden (esas ürün- host contract) ayrıştırılıp ayrıştırılamayacağını değerlendirmek gerekir. Bunu belirleyen kriterlerin (TFRS 9 madde 4.3.3) sağlanması durumunda saklı türev ürün krediden ayrı olarak finansal tablolarda muhasebeleşecektir.
Ancak bir bakmışsınız sürdürülebilirlik kriterleriniz kredi ile ilişkili olduğu için ayrıştırılamaz nitelikte bir saklı türev veya baştan türev tanımını sağlayamadı. “Oh ne güzel, kurtuldum.” deyip, hemen bir şenlik havası yaratmayın, bununda kendine göre finansal tablolara etkisi var.
Kredi veren banka ve finansal kuruluşlar için ise itfa edilmiş maliyet veya gerçeğe uygun değer değişimi diğer kapsamlı gelire yansıtılarak ölçülen varlıkları için (verdikleri krediler) karşılarına finansal varlığa ilişkin sözleşme şartlarının, belirli tarihlerde sadece anapara ve anapara bakiyesinden kaynaklanan faiz ödemelerini içeren nakit akışı içerip içermediği (SPPI test) konusu ortaya çıkacaktır.
Şimdi tüm bunlardan sonra “Avokadonun suçu ne?” diye soracaksınız. Haklısınız. BBC’nin son haberine göre bir yıl boyunca haftada bir veya iki hamburger yemenin yarattığı karbon gazı salımı İngiltere’deki evlerin 95 günlük ısınmasına eşitmiş. Anlayacağınız bu konuda avokado yalnız değil.