Sürdürülebilir büyüme kalıcı düşük enflasyon ile başarılabilir

Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

Yıllardır elimden düşürmediğim, keyifle okuduğun bir gazetenin, Dünya’nın bir parçası, bir yazarı olmak benim için hem onur hem de çok heyecan verici. Bundan sonra her Çarşamba Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki gelişmelere ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmaya ve bu gelişmelerin finansal piyasalarla ilişkisini kurmaya çalışacağım.

İlk yazım, Türkiye ekonomisinin istikrarı ve sürdürülebilir büyümesi için ekonomik olarak çözmesi gereken en önemli sorunlarının başında olduğunu düşündüğüm enflasyon verilerinin açıklandığı güne denk geldi. 2000’li yılların başında üç haneli enflasyon rakamlarını önce çift, sonra tek haneye indirmemize rağmen yıllardır hedeflediğimiz yüzde 5 hedefine gelemedik. Tam tersine son yıllarda sürekli yukarı gitme eğiliminde olan, son iki yılda yüzde 25’leri bile görmüş bir enflasyon ile karşı karşıya kaldık.

TÜİK’in açıkladığı Ekim ayı enflasyon rakamlarına göre TÜFE aylık yüzde 2,13, yıllık yüzde 11,89 artmış oldu. Normal koşullarda Ekim ayı yılın en yüksek enflasyonunun gerçekleştiği aydır. Gıda ve giyim bu artışın arkasındaki en önemli sektörlerdir. Ekim ayında tarla ürünlerinden seraya geçişin başlaması ve bu geçiş sırasında özellikle yaş meyve ve sebze arzındaki düşüş, fiyatları önemli oranda arttırır. Giyim ve tekstil başta olmak üzere birçok üründe yeni sezon fiyatlarının devreye girmesi Ekim ayı enflasyonunun yüksekliğinin diğer önemli nedenidir.

Son gelen veriler de bu durumu teyit ediyor. Gıda ve giyim sektörlerindeki aylık enflasyon rakamları sırasıyla yüzde 3,03 ve 6,81 oldu. Üçüncü büyük artış grubu ise yüzde 2,45 ile ev eşyası görünüyor. Yüzde 2’nin üzerinde oranlar ile görece yüksek kalan diğer sektörler ulaştırma, çeşitli mal ve hizmetler ile konut görünüyor. Giyim hariç bu sektörler yıllık artış oranlarında da en yüksek paya sahipler. Çeşitli mal ve hizmetler yüzde 27, gıda yüzde 16, ev eşyası yaklaşık yüzde 13 artmış durumda.

Özel kapsamlı TÜFE endekslerinden işlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içki, tütün ve altın hariç B endeksi aylık yüzde 1,97, yıllık yüzde 12 artmış durumda. Üretimde kullanılan temel girdilerden hesaplanan ÜFE endeksi ise aylık 3,55, yıllık yüzde 18,20 artış göstermiş.
Tüm bu rakamlar önümüzdeki döneme ilişkin bizlere birkaç sinyal veriyor. Türkiye’de enflasyonun en önemli nedenleri arasında gıda fiyatlarının yükselişi ve döviz kurlarının artışı bulunur. Veriler bu tablonun devam ettiğini gösteriyor. Gıda aylık ve yıllık olarak en yüksek oranlardan birisine sahip olmaya devam ederken kurlardaki geçişkenlik ev eşyası, ulaştırma gibi sektörlerde bir şekilde ortaya çıkıyor. Çekirdek enflasyonun yukarı yönlü eğilimini koruması, ÜFE’nin hızlı artış eğilimine girmesi ve TÜFE’nin hayli üzerine çıkması kur geçişkenliğinin devam etme potansiyelini ve maliyet enflasyonu baskısını gösteriyor. TCMB’nin son enflasyon raporu döviz kurlarının enflasyon üzerinde geçişkenliğinin son dönemde arttığını ortaya koyuyor. Döviz kurlarındaki yukarı yönlü baskının devam etmesi durumunda hem ÜFE hem TÜFE yukarı yönlü seyrini devam ettirir. Bu durumda, faizlerde daha fazla yükseliş ile tüketim ve yatırım talebinde azalma kaçınılmaz olur.

Yüksek enflasyon yarattığı belirsizlik firmalar için maliyet hesaplamayı ve fiyat belirlemeyi zorlaştırır. Firmaların faaliyetini arttırma ve yatırım kararlarını olumsuz etkiler. Yüksek enflasyon istesek de istemesek de piyasa faizlerini yukarı çekerek faaliyete girişmeyi, üretim ve yatırıma yönelmeyi olumsuz etkiler. Firmaları faaliyet dışı, faiz gibi gelirlere yöneltir.

Bu çerçeveden bakarsak, üreten, yatırım yapan, faaliyete yönelen bir ekonomi olmak için enflasyonu ve buna bağlı olarak faizleri düşürebilmemiz gerekiyor. Enflasyonu düşürmekten vurgulamak istediğimiz sadece tek haneli enflasyon değildir. Önce yüzde 5, sonra yüzde 2’yi hedefleyerek enflasyonun birinci ligine gelmektir. Yüzde 2 enflasyona gelmeyi kalıcı başarabilirsek, mevduat faizleri yıllık yüzde 2-2,5, kredi faizleri 3 -4 arasına gerileyecektir. Böyle bir ekonomide yüzde 5-10 çok iyi bir kârlılık anlamına gelir ve firmaları faaliyet dışından faaliyete yöneltir.

Düşük enflasyonun ekonomiye katkısını futboldan bir örnekle açıklayabiliriz. Bir futbol takımının başarısı için saha, zemin kalitesi çok önemlidir. Kesinlikle gereklidir ama yeterli değildir. Bunun üzerine takımın iyi bir sisteme, altyapıya sahip olması gerekir. Tüm bunların üzerine başarı için sabır da gerekir. Bunu ekonomiye uyarlarsak, iyi bir ekonominin sahası, zemini yüzde 2 civarı enflasyondur. Kesinlikle gerekli ama yeterli değildir. Bunun üzerine ülkenin altyapısıyla, kurumlarıyla, hukuk, eğitim, inovasyon yapısıyla uluslararası düzeyde bir sisteme sahip olması başarının yolunu açar. Bunun sürdürülebilirliği de sabırla gelir.
Arzu ettiğimiz üreten, yatım yapan bir ekonomiye bu şekilde sahip olabiliriz. Tüm bunlar için ekonomimizin bulunması gereken zemin kalıcı düşük enflasyondur. Enflasyonu kalıcı olarak düşürebilmemiz için bu konuya öncelik vermemiz ve enflasyonu ortaya çıkaran nedenlerle kararlı bir mücadele gerekiyor.

Döviz kurlarındaki artışı durdurmak ve istikrar sağlamak en önemli hedeflerden birisi olmalıdır. Kurdaki istikrar dövize talep yaratan unsurları azaltarak ve mümkünse döviz arzını arttırarak başarılabilir. Bu durum ödemeler dengesinde daha az cari açık vermek ve mümkünse fazla vermekle ve kalıcı uzun vadeli sermaye girişini sağlamakla mümkün olabilir. Gelecek yazılarda tartışmaya çalışacağımız bu konu uzun vadeli ve planlı bir süreç gerektirir. Kısa vadede ise Türk Lirasını cazip kılmak, yerleşiklerin döviz tevdiat hesaplarını azaltmasına ve kısa vadede sermaye girişlerine imkân tanıyarak kurdaki istikrara katkıda bulunabilir. Bu amaca ulaşmak, merkez bankasının para politikasını proaktif bir şekilde kullanması ve doğrudan piyasa faizlerinin üzerine çıkması ile mümkün olabilir. Geçmiş örneklerin de gösterdiği gibi bu durumda faizler ve enflasyon düşüşe geçerek büyümenin yolunu tekrar açacaktır. Burada kritik nokta, merkez bankası kısa vadede TL’nin cazibesini artırırken orta ve uzun vadede döviz arz talep dengesini arz lehine çevirecek ödemeler dengesi cari işlemler hesabında yapısal değişimi planlı ve kararlı bir şekilde gerçekleştirmeye çalışmaktır.

Tüm yazılarını göster