"Sünni dolunayı"; BOP'a yeni isim mi?

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Arap baharı döneminde ABD'nin icat ettiği "Büyük Ortadoğu Projesi", Arap halkları açısından büyük bir hüsranla sonuçlandı.

Sokaklara çıkıp onlarca yıldır hüküm süren diktatörlere karşı isyan bayrağı açan Arap halkları, Saddam Hüseyin'den, Hüsnü Mübarek'ten ya da Muammer Kaddafi'den kurtulmayı başardılar. Ancak yerine gelen ya parçalanmış devletler ya iç savaş, ya da yeni diktatörler oldu.

Irak büyük petrol ve doğalgaz zenginliğine rağmen halkı çok fakir ve istikrarsız bir ülke; Libya keza, iç savaş nedeniyle ikiye bölünmüş, petrol zenginliğini kendi halkının refahı için kullanmaktan aciz, çökmüş ve bölünmüş bir devlet. Mısır'da ise, halkın neredeyse yüzde 90'ı açlık standardının altında yaşarken son D-8 zirvesinde Cumhurbaşkanı Sisi'nin çöldeki 45 milyar dolara mal olan yeni sarayı görücüye çıktı. BOP çerçevesinde "demokrasi getirilmesi" vadedilen ülkeler bunlar.

Suriye de "Filistinleştirilmeye" mi çalışılıyor?

Şimdi Suriye'de de benzer durum yaşanıyor; Şam'ı ele geçirip, bir başka Arap diktatör olan Beşar Esad'ı deviren HTŞ'nin Suriye'yi mevcut toprak bütünlüğü içinde yönetip yönetemeyeceği meçhul. HTŞ'nin lideri, eski terörist yeni "pragmatik lider" Colani'den yeni bir "Yaser Arafat" çıkarma sevdasında Batı dünyası. Filistin Kurtuluş Örgütü de önce "terörist" olarak nitelenip, ardından "devlet olma" sürecine sokulmamış mıydı?

FKÖ "terör örgütü" kabul edilirken kullandığı "Ebu Ammar" ismi hızlıca unutturulan Yaser Arafat da, Filistin'in meşru lider olarak tanınmıştı. Şimdi de "Colani" kod adı kenara konulup, Ahmet El Şaara adı siyaset arenasına sokulmaya çalışılıyor.

Arafat Batı tarafından "Filistin'in meşru lideri" olarak kabul edildikten sonra, ABD öncülüğünde gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda, İsrail kontrolünde bir "devletçiğe" razı edilmişti. Son iki senedir o devletçik de İsrail'in soykırıma varan saldırıları altında yok olmaya doğru gidiyor; Gazze yerle yeksan edildi, Batı Şeria'nın ise toprak bütünlüğü bozulup, Filistin nüfusunun içine İsrailli yerleşimciler enjekte edilerek bölge binlerce küçük adacık haline getirildi.

Suriye'de de durum çok benzer; Esad'ın iktidardan düşmesinin ardından ülkenin güneyinde yeni topraklar işgal eden İsrail ordusu, Suriye'nin en yüksek tepesine bayrağını dikmiş durumda. İsrailli askerler, Şam'a 25 kilometre uzaklıktaki Hermon dağından Suriye'nin başkentine "tepeden bakıyorlar" artık.

İsrail'in Esad'ın düşmesi sonrasında yoğun harekatıyla ülkede kalan Suriye ordusuna ait üsleri ve askeri depoları da bombalaması, yine Filistin'de bir zamanlar yaşananları hatırlatır nitelikte; Filistinlilere de hiçbir zaman "ordu" kurmaya yetecek kadar askeri malzeme elde etme imkânı verilmedi. ABD'nin öncülüğünde varılan uzlaşmalarla Filistin'e sadece sokaklarda asayişi sağlayacak, polis görevi yapacak kadar askeri malzeme sağlandı. Şimdi benzeri Suriye'de "adı konulmadan" yapılıyor.

Filistin'in Gazze ve Batı Şeria diye ikiye bölünmesinin bir benzeri de yaşanmakta Esad sonrası Suriye'de; Başkent Şam'da HTŞ'nin kontrolü var. Ancak Halep ve Lazkiye'ye yapılan "vali" atamaları kritik önemde; Halep Valiliğine Suriye Milli Ordusu'ndan bir isim olan Azzam Garip atandı. Garip Suriye'nin kuzeyinde hâkim güç olan ve Türkiye'nin desteklediği Suriye Milli Ordusu'nun en büyük bileşenlerden Cephe Şamiya'nın lideri.

Lazkiye valiliğine atanan isim ise Hasan Soufan; Ahrar El Şam'ın eski lideri. Soufan da bir dönem Suriye Milli Ordusu saflarında HTŞ'ye karşı savaşmış, çatışmalarda büyük başarı gösterince de HTŞ tarafından kendi saflarına davet edilmiş bir isim.

Şam'ın kırsal bölgelerine ise Vali olarak Ahrar el-Şam silahlı grubunun Genel Komutanı olan Amir El-Şeyh atandı.

Suriye'de "geçici yönetim", silahlı grupların liderlerini bölge valileri olarak atayarak, istikrarı korumaya çalışır bir izlenim veriyor. Ancak bu "bölge valilerinin" ileride -tıpkı Hamas-El Fetih gerginliği gibi- birbirlerine rakip hale gelip gelmeyecekleri büyük soru işareti.

Körfez Arapları diken üstünde

Suriye'de rejim değişikliği büyük ölçüde İsrail saldırıları sonucunda kolu kanadı kırılan İran'ın geri çekilmesiyle gerçekleşti. Guardian gazetesinde Hassan Hassan imzasıyla, Esad'ın düşmesiyle birlikte İran'ın "Şii hilalinin" yerini "Sünni dolunayının" almakta olduğuna ilişkin bir makale yayınlandı. Makalede, Afganistan'dan Suriye'ye, Somali'den Libya'ya kadar olan "Sünni dolunayı" bölgesinde lider gücün ise Türkiye olduğu ifade edildi.

Körfez'deki Arap ülkelerinin tüylerini diken diken etmeye aday bir benzetme bu; Çünkü "Sünni dolunayındaki" hiçbir ülkede "saltanat" yönetimi yok; Sünni Körfez ülkelerinin tümü Emirlik ya da Kraliyet rejimleri.

Türkiye'de politikacıların büyük hayallerin peşinden koşmayı bırakıp, real politikaya yönelmeleri şart. Aksi halde, değeri kendinden menkul bir yalnızlık yine kapımızı çalabilir...

Tüm yazılarını göster