Suni enflasyonun gerçek sebebi

Halit Haliloğlu

Van Kahvaltı Sarayı mağazalarının kurucusu

 Yakın dönemde dünya genelinde COVID-19 pandemisi yaşandı, kitlesel ölümler oldu. Ülkemizde etkisini acımasızca gösterdi ve yaklaşık 1 yıl boyunca insanlar işlerine gidemedi, evlerinden çıkamadı. Ülke olarak ‘içe’ girdik ve cepten yedik. Bununla beraber Avrupa ülkeleri başta olmak üzere ülkemizde de ekonomik buhranın temeli atıldı ve bunun neticesinde şuan da yüksek enflasyon söz konusudur.

 Ardından 6 Şubat depremi yaşandı

6 Şubat depremini bizzat yaşayan bir tacir olarak söylüyorum; 10 il etkilendi, 50 bini aşkın canımızdan olduk ve onbinlerce insan maddi-manevi zarar gördü.

Ayrıca etkilenen iller deyim yerindeyse Türkiye’nin üretim üssü, finans merkezleri ve lokomotifi konumundaki majör illeri olan; Gaziantep, Malatya, Kahramanmaraş, Diyarbakır gibi ülkenin takriben yüzde 40’ı idi. Buda devlete büyük bir yük demek ve enflasyonun ikinci nedeni. Bu ekonomik koşullarda bile enflasyonu bahane ederek, tüm ekonomik yükü tüketiciye yükleyen, halkımıza dayatma yapan fahiş fiyat artışlarıyla adeta “suni” bir enflasyon oluşturarak fırsatçılık yapanlar var.

Şuan yeme- içme de İtalya’yı Milano’yu geçtik!

Son iki yılın ortalaması baz alındığında, genel fiyatlar 2,5 katına çıkarken yalnızca et fiyatları 3,5 katına çıkmış. Buda Avrupa’dan daha pahalıyız demek oluyor. Şuan İtalya’da Milano’da bir yemek yemenin kişi başı maliyeti 8 ila 12 Euro arasında iken, Türkiye’de orta segment bir restoran da kişi başı bir yemeğin ortalama fiyatı 500 TL civarında.

Türk toplum yapısı hem kalabalık ailelerden oluşur, hem de dışarda yemek yeme kültürüne sahip olduğundan bu hesaplar bir hayli kabarık oluyor. Şuanda; İnsanlar restoranların önünden geçmeye korkuyor, bir yerde yemek yemekten imtina ediyorlar, çünkü nasıl bir hesap geleceğini artık kestiremiyor! Evet, yeni bazı düzenlemeler yapıldı, (menüyü cama asmak gibi) fakat yetersiz. Ayrıca vatandaşımızın sadece cebini değil, ülke turizmini de etkiliyor. İnsanlar Yunan adalarını tercih etmeye başladı. Geçen bir haberde gördüm turistleri Başbakan karşılıyordu. Ülkemizdeki bazı ‘fırsatçı esnaf’, ‘nasıl olsa yabancıdır’ mantığı ve fiyat politikasıyla turizmi de yok ettiler ve şuan Türkiye pahalı şehirler ülkesi olarak lanse ediliyor. Tarihin beşiği, 4 mevsimi aynı anda yaşayan, adeta turizm cenneti ülkemizde, varlık içinde yokluk yaşamamız kabul edilemez.

Ülkede enflasyon var amenna, ama yüzde 400-500’de değil!

Bir çayı 80 TL’ye değil de 20 TL’ye satsanız da zarar etmezsiniz, inanın o müşteri 3 çay içer yine sürümden kazanırsınız. Enflasyonla mücadeleyi sadece devletten beklemekle değil, vatandaş olarak birlikte verelim. 

Ankara’da kiralık dükkanlar bulmakta zorlanıyoruz.

Bir dükkânı ego okşarcasına bir araya gelen 3-5 kişinin “acemi spekülatörlerin ve emlakçının” gazıyla illa 10 katına kiraya vereyim diye 6 ay bekleyeceğinize, daha makul bir fiyat ile daha erken zamanda ‘esnafa’ kiralarsanız yine kazanırsınız. Lakin restoran maliyetleri tek başına gıda fiyatlarının yüksek olmasıyla ilintili de değildir. Mal (malik) sahiplerinin yüksek kira talepleri ile paralel olup, bu maliyetlerin çok daha da artmasına, kabarmasına sebep oluyor. Maliye Bakanımız gelsin bir hafta sonu kendisiyle gezelim kiraları yerinde görsün. Kira “terörüne” dur denilmez ise, bu paradoks giderilmez ise büyük iflaslar eşiktedir. Şöyle ki; Ankara Beytepe de 6 ay önce kirası 50 bin TL olan dükkanı 3 ay evvel yine sorduk 150 bin TL dediler ve şuan aynı dükkana 500 bin TL isteniyor yani yarım milyon! bizzat yaşadığım birçok örnek var. Peki, bu dükkanı kiralayan kişi, gerçek kirayı stopaj ile ödeyecek mi? Kira ödemesi resmi olacak mı? Şuan kazanan tek kişi var oda mal (dükkan) sahipleridir. Asıl sorun bu!            

Denetimler yetersiz, halk denetimi şart!

Hükümet her ne kadar denetimleri sıklaştırsa da yetersiz kalıyor, Salt restoran, büfe-cafe denetimiyle fırsatçılarla baş edilmez. Kiralık işyeri sahiplerinin pervasızca davranmaları bu fiyat artışlarının baş aktörleridir. Buna ilişkin mutlak surette sıkı denetimler olmalı, caydırıcı tedbirler alınmalıdır. Ayrıca her şeyi hükümetten beklememiz de doğru değil, otokontrol ve halk denetimi şarttır. Vatandaş gelen hesapları kontrol etmeli, şaibe varsa itiraz etmeli ve fahiş fiyatlı restoranları afişe ederek, buralara ‘gitmeyerek’, gerekli cezayı kesmelidir.

Tüm yazılarını göster