Süheyl Erboz iş dünyasına değer katanlardandı

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

İstanbul’a taşındığım 1978’lı yıllarda sanayinin gelişmesini gözlemek için sık uğradığım mekânlardan biri de Topçular semtinde karşılıklı iki iş hanıydı. Onlarca küçük işyeri vardı; derneklerinin etkinliklerinde tanıştığım iş insanlarını cumartesi günleri ziyaret ediyor, işlerini nasıl yaptıklarını anlamaya çalışıyordum. Topçularda sınırlı mekânlarda mucize yaratma sevdasının peşindeki insanlardan çok şey öğreniyordum.

DÜNYA gazetesinde ilkyazım 1981’de yayınlandı ama aralıklı olsa da küçük ve orta ölçek işyerleriyle ilgili gözlemlerimi aktarmayı 1980’lı yılların ortalarında yoğunlaştırdım. Arada sırada Haliç’in iki yakasında oluşmuş zanaatkâr-odaklı, elverişsiz mekânlarda üretim yapanlarla da Eskişehir’de ve Gaziantep’te gelişmesini yakından izlediğim ‘Sanayi Çarşısı’ modeli gibi işyerlerine kavuşmaları gerektiğini tartışmaya açardım.

Dudullu düzlüklerinde İMES Sanayi Sitesi’nin açılışı 1986’da yapıldı. Elverişsiz mekânlardan kurtulmak isteyen insanlar örgütlenmiş, 10 yıl süren inşaat tamamlanmış, en küçüğü 100 metre kare olan dükkânlarda iş insanları nefes almıştı.

Küçük ve orta ölçek işyerlerinin varlık nedenini, üretim örgütlenmesindeki işlevlerini kapsamlı bir yazıyla paylaştım. Yazımı okuyan Süheyl Erboz karşılaştığımızda beni siteyi birlikte gezmek için davet etti… O günden bugünlere İMES’deki iş insanlarından Rönesans öncülerinden Michelangelo’un 87 yaşında söylediği gibi, “Ancora imparo”- Hâlâ öğreniyorum”. İMES, küçük ölçekli işyerlerinden sıçrama tahtasıdır. Orada eli taşın altındaki insanların hayat okulunda öğrendiklerini paylaşmak herkesin bilgisini artırır.

Dudullu, Dilovası ve Yalova’ya uzanan örgütçülük

Süheyl Erboz’un zihnimde kristalleşen önemli özellikleri paylaşımcı ve kapsayıcı olmasıydı. İnançlı bir insandı ama inançlarını başkalarının inancıyla sınırlardı; üretim örgütlenmesi gibi dünya işleriyle inançların karıştırılmaması gerektiğinin bilincindeydi.

Yarım yüzyıldır sanayicilerin “işyeri örgütlenmesinin” merkezinde yerini aldı; birlikte çalıştığı çok sayıda insan onun yaptığı işe inanmış, işin ilkelerle yapılmasının önemini kavramış, fikr-i takibin önemini hiç ihmal etmemiş biri olduğuna tanıklık edecektir. Süheyl Erboz, ilke odaklı ödünsüz gözetim ve denetim disiplinini benimsemişti. İMES Sanayi Sitesi’nde dükkân önlerindeki bahçelerin, sokakların işgal edildiği tam bir kasaba kültürü karmaşası oluşabilirdi Erboz’un ilkeli disiplini olmasaydı. Siteyi yöneten kooperatifin belirlediği kurallardan hiç ödün vermeden, işyerlerinin bahçelere ve sokaklara taşarak çevreyi çirkinleştirmesine izin vermemesi, gözümde ve gönlümde onu ayrıcalıklı bir yere yerleştirdi.

İMES kurulduğu dönemin ölçülerine göre büyük bir işyeri merkeziydi. Site 650 bin metrekaredir. Bu işyerlerini yönetmenin gerektirdiği iç disiplin Süheyl Erboz’da olmasaydı örnek işyeri olma yerine, birçok yerde tanıklık ettiğimiz çirkinlikler ortaya çıkarabilirdi.

Dilovası sırtlarında, bölgenin yüz akı olan Organize Sanayi Bölgesi’nin fikir aşamasından gerçeğe dönüşmesine, Samanlı Dağları’nın eteklerinde Yalova Makine İhtisas OSB’nin kuruluşuna Süheyl Erboz'un örgütçü kişiliğinin ve disiplinin damgası vardır.

Çok sayıda insana, kuruma, kuruluşa dokunan bir iş yaptığımız zaman, kasaba kültürünü aşmamış olanların çıkardıkları sayısız engelle karşılaşırsınız. Erboz, yazılsa kara mizah örneği olabilecek engellemelerle yüzleşti. Engellerle karşılaştığında başkalarını suçlayarak rahatlama yerine, Anadolu’da yaygın olan “ Harmana giren, dirgene dayanır” özdeyişini anımsadı, motivasyonunu yükseltti, direncini artırırdı; ardına bakmadan doğru bildiği yolda ilerledi.

Paylaşarak büyümenin gücünü kavrayanlardandı

İster küçük bir işyeri, ister küresel ölçekte bir firma ya da devlet düzeyinde yapılansın örgütlerin yönetiminde bir insanın 12 yıldan fazla kalmaması ilkesine katılanlardanım. Bir yazımda ilkeyi paylaştım, uzun süre görevde kalmak için güneş görmemiş oyunlar oynayanların, şark kurnazlıklarına başvuranların, kendiyle aşırı meşgul olanların topluma verdikleri zararları anlatmaya çalıştım. Süheyl Erboz telefon etti, “Hoca anlattığın konuda 10 numara alamam ama sınıfı geçebilirim. Başka arkadaşların yetişmesi için İMES’te, Dilovası’nda ve Yalova’da sözünü ettiğin ilkelere nispeten uydum “ dedi.

Yakın çalışma arkadaşlarına sorduğumda, “Örgütçü, yapıcı, insancıl, kuralcı, paylaşımcı, kapsayıcı ve bereket üreten insan” tanımlamasını yaptılar. Gerçekten de “insan biraz da başkaları için yaşadığı zaman insandır” genellemesinin örneğiydi. Kendi kasasını ve kesesini doldurmaktan çok, insanların daha iyi koşullarda, daha kaliteli, verimli ve değer katan üretim yapabilmesi için bir ömür tüketti.

Bir başka özelliğini daha paylaşmak isterim… Ne kadar farklı düşünceye sahip olursanız olun, Süheyl Erboz’a aykırı sorularınızı sorabilirdiniz. Alınmaz, darılmaz, kırılmaz ve kaldığınız yerden ilişkilerinizi sürdürebilirdiniz. Bir meslek dergisinde çıkan yazımda, uygulamaların geribildirim döngüsünü işleterek “yaratıcı yüzleşme özgüveni” gösterenlerin başarılı olduğunu tartışmıştım. Süheyl Erboz telefon etti, “ Bu yaratıcı yüzleşme özgüveni tepeden tırnağa hepimizin zihinlerinde perçinlenmeli ki, küresel rekabette yerimiz olsun” diye desteğini bildirdi.

Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinden göçmüş, Perşembe Pazarı’nda gemiler için parçalar, makineler üreten bir babanın oğluydu. Doğuştan iş yaşamının ortasına düşmüştü. Haliç’in iki yakasında kendiliğinden oluşan, zamana uyum gösteremeyen işyerlerini geliştirmek için kendini adamıştı. Ortaya çıkardığı eserler bu ülkenin üretim gücüne değerler ekledi.

Şimdi hepimize düşen görev Süheyl Erboz’u bir rol modeli olarak gençlere anlatmak, tanıtmak, yaptıklarının değerini paylaşmak, onu eserleriyle birlikte yaşatmaktır.

Ailesine ve sevdiklerine sabır, kendisine sonsuz rahmetler diliyorum.

Tüm yazılarını göster