Son açıklamalar ve uygulamalar gösterdi ki; hem Merkez Bankası hem de ekonomi yönetimi kredilerdeki hızlı genişlemeden rahatsızlar çünkü bu genişleme ekonomiyi canlandırdığı gibi ciddi yan etkilere de yol açtı.
“Kredilerdeki hızlı artış kortizon gibidir. Ekonomilerdeki baş aşağı gidişi ve sert daralmaları kısa vadede süratle önleyebilir ancak orta ve uzun vadede ortaya çıkacak ciddi yan etkileri vardır.” Bu satırları geçen yılın Eylül ayında yine bu köşede yazmıştık. Aradan tam 9 ay geçti ve ciddi yan etkilerin neredeyse tamamını hisseder olduk.
Hızlı kredi artışı ile desteklenen tüketim ekonomileri hızla canlandırabildiği gibi cari dengeyi bozuyor, enflasyonu kışkırtıyor, bankacılık sistemindeki riskleri artırıyor. Aslında bu tip bir büyümenin ciddi kırılganlıklar ve balonlar yaratabildiğini geçmiş deneyimler ile iyi biliyoruz. Çok bilinen fıkranın kahramanı Temel’in yolda yürürken yerde muz kabuğu görüp “Eyvah, yine kayıp düşeceğim” demesi gibi bir şey.
Geçen yılı ilk 5 ayında 70 milyar lira artan krediler bu yılın aynı döneminde 700 milyar lira artmış. Krediyi alanların bir bölümü üretim ya da tüketim için ithalata yönelmiş. Yani kredilerle bir ölçüde ithalatı ve döviz talebini pompalamışız. Bugün gelinen noktada görüyoruz ki; Merkez Bankası hızlı kredi büyümesini istemiyor. Tarım ve ihracat yapan kesimler hariç kredi açılmasını istemiyor. Son açıklanan adımlar, sermaye yeterlilik oranlarının tarım ve ihracat dışındaki alanlar için yükseltilmesi, zorunlu karşılık uygulamaları hep bu yönde alınmış tedbirler. Krediyi pahalı hale getirme çabaları bunlar.
2023 farklı olacak
Bu adımlar ithalatı ve dolayısıyla cari açıktaki genişlemeyi kısmen yavaşlatabilir, enflasyon üzerinde de frenleyici etki yapabilir. Muhtemelen büyüme de hız kesmeye başlayacaktır. Küresel resesyon dalgasının etkisinin yaşanmasının beklendiği 2023 yılının ortasında ve özellikle ikinci yarısında ekonomide şu andakinden çok farklı bir tablo görebiliriz. Büyümenin yavaşlaması ve hatta durması ile şu anda yavaşlatılmaya çalışılan kredi artış hızının tekrar hızlandırılmasının yolları bile konuşuluyor olabilir.
Ekonomi yönetimleri yaptıkları ince ve bazen de kalın adımlarla ekonomiyi aşırı oynaklıklardan, anormal fiyat hareketlerinden, kontrolden çıkmış enflasyondan ve iniş-çıkışlardan uzak tutarak götürmek isterler. Başarı ölçütü budur. Bu çerçevede aşağı yönlü hareketlerin de sert bir çarpma değil yumuşak bir iniş olmasını amaçlarlar. Bu amaçla bireysel kredilere yönelik vade sınırlaması, kredi/değer oranı tedbirleri, kredi kartlarında taksitlendirme süreleri, kredi vade sınırları ve bireysel kredi kartları ile ihtiyaç kredilerine ilişkin risk ağırlıklarının değiştirilmesi gibi bazı önlemleri kredi artış hızını etkilemek için kullanırlar.
Daralan ekonomiyi canlandırmak için kredi kanallarının açılmasının şart olduğu yadsınamaz bir durum. Dünyanın bir çok ülkesinde de ekonomileri canlandırmak isteyenlerin ilk baktıkları alan bu nedenle hep kredi artış hızı olmuştur. Aynı şekilde aşırı ısınan bir ekonomiyi soğutmanın yolu da yine kredilerden geçiyor.
Dokuz ay önceki yazıyı “Makro ihtiyati tedbirler riskler gerçekleşmeden önce başvurulması gereken araçlardır. Şoklara karşı tamponlar oluşturulur, finans sistemindeki kırılganlıklar ortadan kaldırılmaya, sistemin dayanıklılığı artırılmaya çalışır ancak orta ve uzun vadeli istikrar için gereken makro yapısal tedbirleri almadan işi sadece makro ihtiyati tedbirlerle ya da ince ayarlarla götürmek zordur” cümlesiyle bağlamıştık. Bu cümle bugün de aynen geçerliliğini koruyor.