Yaklaşık beş yıl önce kurulan Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın (SBB) performansı, öncülleri olan Kalkınma Bakanlığı’nın ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) gerisinde kaldı. Beş yıllık dönemler itibariyle yıllık ortalama büyüme oranı DPT’nin faaliyette bulunduğu dönemde yüzde 7.28 idi. Bu oran Kalkınma Bakanlığı döneminde yüzde 6.04’e, SBB döneminde ise yüzde 4.42’ye geriledi. DPT döneminde, 2001 Krizi’nin serpintileri ile yüzde 11.89 olan yıllık ortalama enflasyon oranı Kalkınma Bakanlığı döneminde yüzde 8.97’ye düşürüldü. SBB’nin görevde bulunduğu dönemde ise bu oran yüzde 28,.8’e kadar tırmandı. Yüksek geçişkenlik nedeniyle enflasyondaki artışları tetikleyen döviz kuru değişimlerinde de SBB’nin performansı olumsuzdu. 2018-2022 dönemindeki beş yılda dolar kurundaki yıllık ortalama artış oranı yüzde 39,5 olmuştu. Bu oran 4 Temmuz 2018’den sonraki beş yıl için hesaplandığında ise yüzde 40,23 oranına ulaşılıyordu.
Tek sorumlu SBB değil
Olumsuz performansın baş sorumlusu ekonomi yönetiminin beyni olan SBB idi. Ancak olumsuzlukların “tek” sorumlusu tabii ki SBB değildi. Örneğin enflasyon konusunda sitesinin başlığında “Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır” cümlesi bulunan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) enflasyonun 2021 ve 2022’de kontrolden çıkmasında önemli ölçüde sorumluluğu bulunuyordu.
Ekonomi yönetiminin en önemli icra ayağı olan Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini son beş yılda üstlenenler lisans öğretimini mühendislik, kamu yönetimi, siyaset ve işletme gibi alanlarda yapmışlardı. Ekonomik konularda danışmanlık görevi verilen Ekonomi Politikaları Kurulu (EPK) üyeleri makroekonomi konusunda birikim ve deneyim sahibi olsalardı bakanların makroekonomi dışında öğrenim görmüş olmaları bir sorun ortaya çıkarmazdı. Ne var ki SBB ile aynı tarihte kurulan Ekonomi Politikaları Kurulu üyeleri içinde lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını makroekonomi konusunda yapanlar azınlıktaydı. Şirket ekonomisi konusunda başarılı olan kişilerin ülke ekonomisini de yönetebilecekleri önyargısı ekonomi yönetiminin karar ve uygulamalarını rasyonellikten uzaklaştırmıştı.
DPT, nasıl kapatıldı?
2010 yılının son ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bütçe kabulünden sonra teşekkür konuşması yaparken, 2023 yılı hedeflerini açıklamıştı. 13 yıl sonrası için konan iddialı hedeflere ulaşmak için yoğun bir ekonomik ve sosyal planlama çalışması gerekliydi. Modeller oluşturulacak, girdi-çıktı (input-output) analizleri ile sektörlerin ihtiyaçları tespit edilecek, etki analizleri ve benzeri çalışmalar yapılacaktı. Bu yoğun çalışma temposunun yürütüleceği yer de doğal olarak Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) idi. Gerçi yarım yüzyılı geride bırakmış DPT’nin tam o yıllarda bir gençlik aşısına ihtiyacı vardı ama bu görev kısa sürede başarılabilir ve 2023 hedefleri için gerçekçi bir eylem planı ve uygulama takvimi hazırlanabilirdi. Konu ile ilgilenen herkes 2011 yılının ilk yarısında DPT’nin bir atılım için yeniden yapılandırılmasını bekliyordu. Ne var ki beklentiler gerçekleşmedi. DPT, bu kuruma en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde, 11 Haziran 2011’de kapatıldı. DPT’nin tüm görevleri yeni kurulan Kalkınma Bakanlığı’na devredildi. DPT’nin kapatılması kararı, 2012’de çıkarılan ve büyükşehir merkezlerinden kilometrelerce uzaklıktaki köyleri bile mahalle yapan ve tarım alanlarını imara açan 6360 sayılı yasa kadar anlamsız bir adımdı. DPT’nin kapatılmasının hatalı bir karar olduğu, Kalkınma Bakanlığı’nın da 2018’de kaldırılması ve onun yerine SBB’nin kurulması ile ortaya çıkmıştı.
Aksayan görevler
SBB ile ilgili yönergede yer alan A’dan Z’ye kadar 29 farklı görevin 23’ü bütçe, altısı strateji ve planlama ile ilgiliydi. Bütçenin hazırlanması ve uygulanmasının ağır yükü nedeniyle strateji ve planlama konularına gerektiği kadar öncelik vermek kolay değildi. Cumhurbaşkanlığı’nın ekonomi yönetimini örgütleme ve görev alacak kişileri seçme konusunda deneyim birikim ve liyakat kriterlerini dikkate almaması da sorunları ağırlaştırmıştı. Beş yıldır faaliyet gösteren SBB’nin bu dönemde aksayan bazı görevleri şunlar olmuştu:
- Büyüme stratejisi hazırlanamadı: Beş yıl içinde Türkiye’yi bir teknoloji ülkesi yapacak ve ekonomiye istikrarlı bir gelişme ivmesi kazandıracak bir büyüme stratejisi hazırlanamadı. Oysa bu tür bir strateji “Türkiye Yüzyılı” sloganının içini doldurabilecek, büyüme stratejisinin varlığı ekonominin kırılganlığını azaltabilecekti.
- Politika kurullarını etkileyemedi: Bir büyüme stratejisi hazırlanamaması ekonomik politikalarda belirsizliğe yol açtı. Bu belirsizlik Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Ekonomi Politikaları Kurulu ile Bilim ve Teknoloji Politikaları Kurulu’nun verimini düşürdü.
- Planlama ön çalışmaları gecikti: 2024-2028 dönemini kapsayan 12. Beş Yıllık Plan dönemi için özel ihtisas komisyonlarının (ÖİK) ve çalışma gruplarının önemli sosyal ve ekonomik konular hakkındaki raporlarının haziran ayına kadar yayınlanması gerekiyordu. SBB sitesinde 4 Temmuz tarihi itibariyle yayınlanan bir ÖİK raporu yoktu.
- Geleceğe yönelik araştırmaların sayısı çok az oldu: 2018 ile 2023 arasındaki beş yılda rutin raporlar ve rehberler dışında yalnız iki araştırma kitabı yayınlandı. Bu kitaplar elektronik ticaret ve üç boyutlu yazıcıları konu almıştı. Yayınlar arasında büyüme stratejisi çalışmalarında temel alınacak araştırma ve analizleri içeren bir kitap yoktu.