Start-up’lar (hızla büyüme iddiasındaki erken aşama girişimler) hep gündemde. Pek çok kişi bu alana girmeyi düşünüyor. Dev şirket yöneticileri bile firmalarını start-up mantığıyla yönetmekle övünüyorlar. Peki, start-up yapmak gerçekten size göre mi?
Gelin bu soruyu Marc Andreesen ile birlikte cevaplayalım. Onun görüşlerini önemsememin sebebi, start-up dünyasının üç farklı alanında bulunmuş olması: yazılım mühendisliği, girişimcilik ve risk sermayedarlığı. Mosaic adlı ilk web tarayıcısının (daha sonraki adıyla Netscape Navigator) yapımında çalışmaktan Facebook, Twitter, LinkedIn gibi teknoloji şirketlerinin yönetim kurulunda görev almaya uzanan geniş bir tecrübesi var.
Andreesen start-up kurmanın yepyeni bir şey ortaya çıkarmak, çok yüksek maddi kazanç sağlamak ve kendi kaderine hükmetmek gibi cazip taraflarını elbette biliyor. Ancak yine de yedi ciddi uyarısı var. Ben de kariyerim boyunca yatırım yaptığım girişimlerde gördüklerim çerçevesinde bu uyarılara yorumlarımı ekledim. Start-up yapmayı düşünüyorsanız bu soruları kendinize sormanızda yarar var.
Birincisi duygusal gel-gitler. Yüksek belirsizlik ve risk içeren bir hayata hazır mısınız? Zira ürün geliştirme, finansman bulma, müşterileri ikna etme ve ekibi kurma süreçlerinin her biri, çok ciddi zorluklar içerecek. Bir gün ‘tam oluyormuş’ gibi gözüken şey ertesi gün ‘imkânsız’ gözükebilecek (tabii bazen de tam tersi!). Bu noktada sizi belli bir süre idare edecek şahsi mali kaynağınız olması çok kritik.
İkincisi, her şeyi kendiniz yapmanızın gerekmesi. Zira doğru düzgün ofis altyapısı, iyi tanımlanmış süreçler, her farklı rol için ayrı bir ekip arkadaşı yok. Yatırımcı sunumunu hazırlamak da kahveyi demlemek de sizin göreviniz! Özellikle kurumsal firmalarda belli pozisyonlara gelmiş, oturmuş sistemlerde çalışmaya alışmış kişilerin start-up dünyasına geçişte belki de en çok zorlandığı konu.
Üçüncüsü, sıkça hayır cevabı almak. Müşterilerden, yatırımcılardan, işbirliği yapmak istediğiniz firmalardan 99 kez negatif, 1 kez pozitif cevap almaya hazır olmak şart. Akademik hayata dönmek için start-up’larını 1 milyon dolara satmaya çalışıp başaramayan, o yüzden girişimlerine devam eden iki genç adamın şirketini düşünmek belki size moral verebilir (bugün 2 trilyon dolar değerindeki Google!)
Dördüncüsü, ekip kurmanın yıpratıcılığı. Pek çok iyi adayın işi kabul etmemesi ve gelenlerin yarısından çoğunun kısa bir süre sonra ayrılması, sıkça rastlanan bir durum. Bu oranlar yönetici seviyesinde çok daha yüksek. Her ayrılık bir moral bozukluğu, her işe alım yeni bir yatırım, her yeni çalışan yeni bir adaptasyon süreci.
Beşincisi, çok uzun saatler çalışmak. Daha doğrusu sürekli işinizle yaşamak. İş-özel hayat dengesi kavramını unutun. Eğer bunu yapamayacaksanız hatta bunu yapacak kadar ‘takıntılı olduğunuz’ bir fikriniz yoksa, start-up yapmamanızı öneririm.
Altıncısı, şirket kültürü oluşturmak. İş yapış şekli, ne tip insanların bu firmada yer bulacağı, kişilerin birbirine nasıl davranacağı gibi konular tamamen belirsiz. Üstelik işlerin yolunda gitmediği/ beklentilerin karşılanamadığı anlarda moralin hızla bozulması muhtemel. Bu meydan okumalarla baş etmeye hazır mısınız?
Yedincisi ‘X faktörler’, yani kontrolünüz dışındaki riskler. Tüm gayretinize rağmen piyasanın durumu, rakiplerin adımları, teknolojideki gelişmeler her şeyi değiştirebilir.
Tüm bunları bilerek yola çıkmaya hazırsanız, gönülden başarılar diliyorum. Ekonomiyi ve hatta insanlığı ileri taşıyacak öncü kuvvetlerden birisiniz. Hayırlı olsun.