Start-up olmak kolay mı?

Burak DALGIN Dünya Penceresi

Önce dev teknoloji şirketlerinin (Amazon, Facebook, Google) baş döndürücü hızla büyümeleri sonra ülkemizden başarı hikayelerinin (Yemek Sepeti, Trendyol, Peak Games) çıkışı ile ‘start-up’ dillere düştü. Bu tabiri kabaca ‘hızla büyüme iddiasındaki erken aşama girişim’ olarak çevirebiliriz.

Start-up giderek ‘cool’ ve ‘başarılı’ olmanın markası haline geldi. Artık her girişim bir start-up! Hatta dev şirket yöneticileri firmalarını ‘start-up mantığında yönetmekle’ övünüyorlar. Elbette artan farkındalık girişim ekosisteminin gelişimi açısından sevindirici. Peki söylenenler ne kadar gerçekçi? Bu ifadeyi rahatça kullananlar start-up’ların karşılaştığı meydan okumaların ve start-up olmanın icaplarının ne kadar farkındalar dersiniz?

Dilerseniz meydan okumalarla başlayalım. Benim gözümde üç ana grup beliriyor: Pazar, finansman ve kurumsal kapasite. İlk faturayı kesebilmek, yenilikçi bir ürün veya hizmeti piyasada kabul ettirebilmek, genelde regülasyonlarla korunan mevcut rakipler ile boğuşabilmek ve roket hızıyla büyüyebilmek her babayiğidin harcı değil. Bitmedi. Yüksek beklentisi olan ve işi bildiğini düşünen yatırımcıları yönetmek, sürekli yeni fonlama turları düzenleyerek onlara yenilerini eklemek ve satış için doğru zamanı kollamak da start-up’ın günlük işleyişinde var. Hala bitmedi. Birbini yakından tanıyan birkaç kişilik ekip hızla onlarca (belki yüzlerce) personele çıkarken, vergi ve hukuk gibi yepyeni kabiliyetler gerekirken ve firmanın ekseni ‘geliştirme’den satış ve operasyona kayarken dümeni sağlam tutmak hiç de kolay değil.

Velhasıl tıpkı ‘mezar taşlarını koyun mu sandın/ adam öldürmeyi oyun mu sandın’ diyen o şahane Rumeli türküsündeki gibi start-up bir oyun değil. Bilakis çok zor ve ciddi bir iş. Tam da bu yüzden başarılı olabilenler için netice çok cazip olabiliyor. ‘Ben de start-up kuruyorum’ derken iki kez düşünmenizi ve mutlaka bunu yapmış/ denemiş birileriyle konuşmanızı öneririm. Üstelik her başarılı girişimin start-up olmadığını, cazip nakit yaratan (ama hızlı büyümeyen) bir işin veya geçim sağlamak/ keyif almak için işletilen bir yerin de değerli olduğunu akılda bulundurun derim.

Gelelim start-up olmanın icaplarına. Bu daha ziyade oturmuş organizasyonların yöneticileriyle ilgili bir konu. Kendilerine ve ekiplerine şu birkaç örnek soruyu sormalarını öneriyorum:

- Çözebileceğinizden emin olmadığınız büyük bir problem üzerinde mi çalışıyorsunuz?

- Hızlı büyüme, hatta yüksek ölçeğe ulaşıp devleşme birinci önceliğiniz mi?

- Hiyerarşiden uzak yatay ve dinamik bir yapınız var mı?

- Uzun problem çözme seansları yerine sıkça dene-yanıl yapabiliyor musunuz?

- Odaklandığınız konuya başkalarından apayrı, yenilikçi bir perspektifle mi bakıyorsunuz?

Eğer soruların çoğunun cevabı ‘evet’ ise tebrikler! Gönül rahatlığıyla ‘biz de start-up mantığıyla çalışıyoruz’ diyebilirsiniz! Değilse, ekip olarak uzun bir konuşma yapmanızda yarar var!

Tüm yazılarını göster