Düşünce, bir başkaldırır. “Varım” demektir. Kendi yapabileceklerimin farkında olma halidir. Kanaat için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Düşünce ancak doğru karşılaşmalarla gelişir ve ilerler. Spinoza’nın önemli kavramları; “conatus” ve “modus”. Conatus; varlıkta kalma çabasıdır. İnsanın özünde isteme ve arzulama vardır. Doğası gereği (conatus) insan ister, arzular ve çabalar. Conatus, doğadaki her şeyin özünde vardır. İnsan, doğanın bir parçası olduğuna göre bu duygudan müstesna değildir. Her beden kendi varlığında kalmaya çabalar. Tek tek her şey, kendi varoluşunu tehdit eden güçlere karşı direnir. Spinoza’ya göre insan zorunlu olarak, tutkulara tabidir. Bu doğamızın gereğidir. İnsanı insan yapan şey, çok çeşitli biçimlerde etkileşime yatkınlıktır. İnsana en iyi gelen şey yine insandır. Yani insan doğru karşılaşmalarla yükselir. Peki, nedir doğru karşılaşmalar? İnsan bedeni ve zihni sürekli bir etkileme-etkilenme halindedir. Biz maruz kalmadan arz ve arzu edemeyiz. Bunun dışında kalan hiçbir şey yoktur. Faydalı bir karşılaşma, o bedenin varlıkta kalma gücünü destekleyen, yani onun eyleme gücünü artıran bir yeniden düzenlenişe yol açar. Spinoza’nın sevinç veya neşe dediği şey tam da budur. O’na göre bizim duygularımız arasında öyleleri vardır ki bizi eyleme sürüklerler (neşe) ve öyleleri vardır ki bizi eylemden alıkoyarlar (keder). Tüm hisler iki ana duygunun altında toplanabilir: Neşe ve keder.
Neşeli karşılaşmalar bizim yetkinliğimizi artırır, kederli karşılaşmalar düşüşe neden olur. İnsanın yetkinliğini artırmak için çaba saf etmesi, gücünü artırması, neşeye yaklaşması, kederden uzaklaşması ve doğru karşılaşmaları düzenlenmesi gerekir. Spinoza, insanı eyleme geçmeye davet eder. Eyleme geçerek etkileşimde bulunmak bizi ilerletir. Bu durumda kötü karşılaşma ihtimali de vardır şeklinde düşünülebilirsiniz. Evet ama karşılaşmaların sayısı artıkça kötülerin etkisi minimize edilir. Zihin ve beden kendinden daha güçlüler tarafından yok edilebilir, çok karşılaşma çok risk demektir, doğru ama insan bildiği ölçüde güçlenir ve yeni bilgi ile ne kadar sofistike hale gelirse karşılaşmalardan kendisini koruyarak ve güçlenerek çıkar. Bu manada Darwin’in evrim kuramı ile Spinoza’nın panteist felsefesi paralellik gösterir. Conatus, tamamen aynı kalma ısrarı ve her türden değişime direnme değil, bireyliğe özgü oranı koruyarak, etrafında bulunan diğer bireylikleri etkileyerek ve onlar tarafından etkilenerek yaşama çabasıdır. Yani Conatus yenilenmelere, değişimlere ve etkilenmelere açıktır.
İnovasyon tam olarak böyle hayata geçer. Çevreden aldığımız geri bildirimlere göre sürekli onu iyileştir ve geliştiririz. Doğrusal değil döngüsel bir süreç söz konusudur. Etkileşimler sonucu iterasyonlarla fikrin ve ürünün daha iyi versiyonlarını çıkartırız (MVP, pivoting). Spinoza felsefesi insanın kendisini gerçekleştirme arzusunun önünü açar. İlerlemeci ve özgürlükçüdür. İnsanın, varlığını sürdürmek, gücünü artırmak, ilerleyerek yaşamak gibi temel bir arzusu vardır. İnovasyon, ilerlemek için bir araçtır. İnovasyon girişimcilerin kendisini gerçekleştirmesini sağlar. Bu anlamda girişimcilik bir varoluş biçimidir. Spinoza felsefesi kolektif ve paylaşımcıdır. İnovasyonlar için de kolektif bir çaba gerekir. İcat veya yaratıcılıktan en büyük farkı budur: tek bir kişi tarafından başarılması mümkün değildir. Spinoza, inovasyonu başarmak için doğru ekiplere kurardı. Enerjileri tutan, birbirine iyi gelen, birbirini neşelendiren ve niteliklerini yükselten bir inovasyon takımı kurardı. Yaşama sevincine sahip, harekete geçmeye hazır ve progresif insanları işe alırdı. Ekipleri kurum içinde doğru karşılaşmalarla çaprazlardı. Bol bol rotasyona tabi tutardı ama bununla yetinmez kurum içi girişimcilerin sokağa ve hayata karışmasını öğütler mümkün olduğunca fazla sayıda karşılaşmalarda bulunmasını ve etkileşimlerle inovasyon fikrinin geliştirmelerini isterdi.
Spinoza’nın Tanrısı aşkın değil, içkindir. Ona göre aşkın bir Tanrı korkutur, yetersizlik hissi yaratır, miskinleştirir. Aşkıncı varsayımlarımız nedeniyle tüm varlıklarla birlikte olmamızı isteyen duygularımızdan dolayı suçluluk hissederiz. Bu bedenlerimizi ve zihinlerimizi baskılar, karşılaşmaları daraltır ve inkişaf etmemizi engeller. Zenginleşemeyiz. Spinoza hayata ve yaşama arzusuna musallat olan aşkıncı düşünce ile savaştı. Spinoza insana alan açtı. Cezalandırıcı bir Tanrı olmaması insanı eyleme ve neşeye iter. Yaşam sevinci buradan gelir. Spinoza insana çabalamasını ve kaderini eline alması fikrini aşılamıştır. Harekete geçmeyi salık verir. İnsanın özü varoluşunu gerektirmediği için devinim şarttır doğada. Devinim bizi diri tutar. Düşünce; bir devinim ve devrimdir. İnovasyon devrimsel düşüncelerle başlar. Spinoza’nın eylem çağrısı kendinden yüz yıllar sonra gelecek Nietzsche’ye ve Varoluşçulara ilham olmuştur. Son not: Spinoza her ne kadar harekete geçerek yola koyulmayı salık verse de O aynı zamanda yolcuğunun tadını çıkartın der. Varışı kederli bir mesaiye dönüştürmeyin. Her zaman yüce bir erek olmak zorunda değildir. Her anın keyfini çıkartın, sevinci ve umudu elden bırakmayın. Nazım Hikmet’in dediği gibi “bir ekmeği son lokmasına dek yemeği, bir de ağız dolusu gülmeyi unutmayın hiçbir zaman”.