Soru nerede değil, neden olmalı!

Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Kamuoyunda oluşan baskılar neticesinde dün Sn. Erdoğan da 128 milyar dolar konusunda topa girdi. Gerek AKP grup toplantısında, gerekse de twitter hesabındaki kısa video ile konuyla ilgili görüşlerini ortaya koydu. Çıkan anafikir rezervlerin döviz piyasasında oluşan dengesizlikleri düzeltmek ve döviz talebini karşılamak için kullanıldığı.

İktidar savunma olarak Sn. Kesici’nin “TCMB’de herşey kayıt altındadır, paranın nerede kullanıldığı MB hesaplarından görülebilir” sözlerine de sarılmış gözüküyor. Evet, Sn. Kesici’nin dediği doğru, ancak yanlış olarak aksettirilen sanki MB hesaplarının tamamen halka açık olduğu ve isteyenin istediği zaman neyin nereye harcandığını görebileceği. Evet, MB kendi bilançolarını günlük, haftalık ve aylık bazda ve değişik kırımlarla periyodik olarak açıklıyor. Ancak bu hesaplardan detayları görmek imkansız. Örneğin, Hazine’nin ne zamanda ve hangi kurdan MB’den döviz aldığını ve bunu kamu bankaları vasıtasıyla hangi kurdan piyasaya sattığını bilmek imkansız. Yapılan döviz swaplarının tam olarak hangi vadede ve hangi kuruluşlarla olduğunu da bilemiyoruz. Bu tip bilgiler piyasa analistleri tarafından ancak dolaylı yollarla biraz da tahmin edilerek bulunmaya çalışılıyor. (Eskiden döviz müdahaleleri aynı gün açıklanır ve tutarı da 15 işgünü sonrasında MB sitesinde yer alırdı. Son 2 seneye kadar satılan 8 milyar doların hangi tarihlerde ne kadar satıldığını görebiliyoruz. Ancak son 2 yılda yapılan ve toplamı 128 milyar doları bulan satışlarla ilgili hiç bir bilgi yok.)

Konuşmada altı çizilen diğer bir nokta her zaman olduğu gibi dış mihrakların, Londralı bankerlerin TL üzerindeki oyunlarıydı. Öncelikle, yerli ve yabancı tüm trader’ların spekülatör olduğunu, ve piyasaların işleyişi bakımından spekülasyonun önemli bir işlevi yerine getirdiğini unutmayalım. Spekülasyon olmadan bir piyasa, hele vadeli piyasalar asla hayat bulamaz. İkinci nokta ise zaten peş peşe gelen pek çok siyasi-ekonomik olay ve para politikasına duyulan güvensizlik nedeniyle yabancıların kısa vadeli yatırımlarının çok azalmış olması. Yabancı yatırımcıların yurtdışına götürdüğü döviz miktarı 12 milyar dolarla toplam miktarın onda birinden bile az.

Sn. Erdoğan halkın tasarruflarını istediği enstrümanlarda değerlendirme serbestisi olduğunu ve buna karışılamayacağını ifade etti. Çok doğru. Ancak Türkiye’de özellikle son yıllarda giderek artan Türk Lirası dışındaki enstrümanlara yatırım eğilimini de göz ardı edemeyiz. Ayrıca bu yatırım eğilimi dış mihraklardan, rejimi beğenmeyenlerden ve muhaliflerden kaynaklanmıyor. Aksine son 20 yılda varsıllaşan iktidara yakın kesimlerden de kaynaklanıyor. Herhangi bir ekonomi için, ama özellikle dış finansman ihtiyacı yüksek gelişmekte olan bir açık ekonomi için yatırımların yerel para dışındaki varlıklarda tutulması son derece zararlıdır. Türkiye ise maalesef Dünyanın belki de en fazla oranda dolarize olmuş ülkesidir. (Bunu söylerken belirli bir büyüklüğün üzerindeki ekonomilerden bahsediyorum tabii.) Hesabı yaparken sadece bankalardaki DTH’lara bakmak da doğru değil. (Ki, o oranda da Dünya rekoru kırıyoruz.) Yurtdışındaki tasarruflar, fiziki altın ve kıymetli maden yatırımları, cepte taşınan dövizler, kripto paralar vs.yi eklediğimizde tasarrufların büyük çoğunluğunun TL dışındaki enstrümanlarda olduğu görülüyor.

İktidarın asıl kendisine sorması gereken soru “neden yüzde 19 gibi Dünyanın en yüksek faizlerinden biri verilirken bile vatandaş TL’ye güven duymuyor?” olmalı. Yoksa genelde ekonomi yönetimine, özelde de enflasyonun gidişatına yönelik kırılması güç bir güvensizlik mi var? 128 milyar dolar döviz rezervinin satılması bu güvensizliği azaltmış mı oldu, yoksa artırdı mı? Emtia fiyatlarının yükseldiği, covid19 salgınının tepe yaptığı, bu sene beklenen turizm gelirlerinin gerçekleşme ihtimalinin giderek azaldığı ve gelişmekte olan ülkeler genelinde pek de olumlu senaryoların konuşulmadığı bir dönemde çok düşük bir döviz rezerviyle kalmış olmamız, iyi mi oldu, kötü mü? Veya gerçekçi ve inandırıcı bir faiz politikası izleyerek yerli ve yabancı yatırımların TL’de kalması sağlansa bugünkü rezervlerimiz daha yukarıda ve kurlarda daha düşük seviyelerde olmaz mıydı? Beklenen enflasyon ve uzun vadeli faizler daha aşağıda olmaz mıydı?

Günün sonunda tüm bu argümanlara karşı tek bir savunma var: “Ama pandemi döneminde büyüdük.” Evet büyüdük ama bu iki bakımdan hatalı bir savunma olur. Birincisi, döviz rezervlerinin önemli bir kısmının zaten pandemi döneminden önce satılmaya başlanmış olması. İkincisi ise geçen sene negatif reel kredi faizi üzerinden yaratılan büyümenin istihdam yaratmayan geçici bir büyüme olması ve geldiğimiz noktada bizim dengeleri sağlamak için faizleri mecburen yüksek tutmak zorunda olmamız. İşin özeti dün faizleri aşırı düşürmüş olmamız, bugün faizleri daha uzun süre daha yüksek tutmamızı zorunlu kılıyor.

Tüm yazılarını göster