1 Ağustos’taki yazımda “ekonomi daralıyor mu” sorusunun peşine takılmıştım. Son açıklanan veriler soruya giderek daha güçlü bir ‘evet’ yanıtı verilmesini kolaylaştırıyor. Cuma günü açıklanan sanayi üretim verisi, haziranda bir ay öncesine kıyasla yüzde 2,1 oranında düşüşe işaret ediyor. Bu mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış veri ama yine de kullanılan arındırma yöntemi hazirandaki uzun bayram etkisini tam anlamıyla filtreden geçirememiş olabilir. Bu nedenle üç aylık verilere bakayım. Durum daha kötü: Üretim, bir çeyrek öncesine kıyasla ilk çeyrekte yüzde 3,2 artarken, ikinci çeyrekte yüzde 3,9 oranında düşmüş.
Bu sanayi sektöründeki gelişme. Hizmet sektörünün milli gelirde ağırlığı çok daha fazla. Orada da işlerin yolunda gitmediğine dair emareler artıyor. Dün perakende satış hacmi ile ticaret satış hacmi verilerini açıkladı TÜİK. Her iki göstergede de ilk çeyrekte bir önceki çeyreğe kıyasla belirgin bir artış varken, ikinci çeyrekte iş değişiyor: Perakende satış hacmi yüzde 0,5, ticaret satış hacmi ise yüzde 3,6 oranında daralıyor. Yine mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış değerleri kullandım.
Dün bir de işgücü piyasasına ilişkin veriler açıklandı. Haziran (mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış) verileri, açıkçası bir garip. Bir ayda işsizlik oranı 0,7, geniş tanımlı işsizlik oranı ise 3,8 puan yükseliyor. Üstelik işgücüne katılma oranı düşerken oluyor bunlar. Tek aylık bir veriye bakmanın sakıncaları çok dolayısıyla. Bu nedenle yine üçer aylık ortalamalara dönüyorum. İkinci çeyrekte, bir önceki çeyreğe göre işsizlik oranında bir değişiklik yok. Ama geniş tanımlı işsizlik oranı 2,3 puan yükseliyor. İşgücüne katılım ve istihdam oranlarında ise küçük artışlar var. Yazının başında sözünü ettiğim çalışmamda iki önemli raporun ikinci ve üçüncü çeyrek büyüme tahminlerine yer vermiştim. Bir çeyrek öncesine kıyasla küçülme öngörülüyordu raporlarda. Kısacası büyüme ve istihdam açısından durum sevimli değil.
Sözü aynı yere getirip bitireyim. Uygulanan ekonomi programı ağırlıklı olarak para politikasına dayanırsa, büyüme ve istihdam açısından olumsuz sonuçlar kaçınılmaz oluyor. Maliye politikasında da bir şeyler yapılıyor diyebilirsiniz. Ama bu olumsuz sonuçları hafifletici yönde kullanılmıyor maliye politikası. Yüksek gelir gruplarının vergi yükünü artırmak tercih edilmiyor. Harcama tarafında ise mesela KÖİ projeleri çerçevesinde verilen gelir garantileri için adım atılmıyor. Bunlar işin kısa vadeli kısmı. Enflasyonu düşürmenin maliyetini asıl azaltacak, hatta dış koşulların olumlu olması halinde kayda değer bir maliyet yaratmayacak asıl olarak yapısal politikalar. Hiçbir adım yok. Ne İhale Yasası’nın düzeltilmesine ne TÜİK’in kurumsal yapısının değiştirilmesine ne rant yasasının ele alınmasına ne de adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemine ilişkin gelişmeler söz konusu. 2025-2027 Orta Vadeli Program çalışmaları çoktan başlamış olmalı. Bakalım orada genel geçer temennilerin ötesinde somut politika önlemleri yer alacak mı?