Şurada kaldı altı gün. Bu pazar Türkiye’nin her ilinde her ilçesinde sandık kurulacak, ak kara belli olacak. Olacak olmasına da asıl tartışmalar seçimin ardından yaşanacak.
Teknik olarak durum şu; Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK), bu pazar günü yapılacak mahalli idareler genel seçimleri için hazırlanan oy pusulalarına ilişkin detaylar netleşti.
Türkiye 5 yıl boyunca görev yapacak belediye başkanları ve muhtarları seçmek için sandık başına gidecek.
Seçimlerde toplamda 81 il, 973 ilçe, 390 belde başkanı ile 50 bin 336 muhtar belirlenecek, 61 milyon 441 bin 882 kayıtlı seçmen oy kullanacak. Oy vermeye giderken seçmen bilgi kağıdının getirilmesi zorunlu olmayacak.
Bu arada onlarca anket havada uçuşuyor. Bu kadar anketin içinde söylenebilecek tek şey var; CHP Ankara’da seçimi hayli farkla kazanıyor. İzmir’de garip sinyaller var; CHP büyükşehir başkanlığını kazansa bile meclis çoğunluğunu kaybedebilir mi? İstanbul ise başka alem. Malum, kim nereyi kazanırsa kazansın bu seçimlerde herkesin gözü İstanbul’da. Adeta bütün seçimi domine ediyor İstanbul. Oraya geleceğim ama önce küçük bir bilgi paylaşayım: Geçtiğimiz günlerde bir anket paylaşıldı kamuoyu ile. Gençlik Örgütleri Forumu (GoFor) ve KONDA işbirliğiyle hazırlanan “Gençlerin Politik Tercihleri Araştırması 2024” raporu önemli veriler içeriyor. Bu rapora göre; 18-30 yaş aralığındaki gençlere 31 Mart seçimlerinde tercihleri sorulduğunda %29,7’si “kararsızım” cevabını verirken, %14,1’i de sandığa gitmeyeceğini söylemiş. Yüzde 14 çok yüksek bir rakam. Gençlerin umutsuzluğunun giderek arttığı şeklinde okunabilir mi bu rakamlar? Biraz geriye gidin 2019 yerel seçimlerini, sonra 2023 Mayıs seçimlerini ve genç kitlelerin coşkusunu düşünün.
Peki, sadece gençlerde mi var bu hava? Sanırım bütün Türkiye benzer bir ruh hali içinde. Çünkü ne iktidar ne muhalefet, kitleleri heyecanlandıracak, harekete geçirecek bir vizyon ortaya koyamıyor. Peşinden koşulacak bir hikâye yok ortada. Olan biten her şey adaylar, adayların kimlikleri, mal varlıkları vs. üzerinden tartışılıyor. Ona da tartışmak denirse! Toplumun neredeyse tamamı yarınının ne olacağı konusunda şüpheli, tedirgin bir bekleyiş içinde. Ve kimseden de gönlünü ferahlatacak bir açıklama duyamıyor. Ekonomik belirsizlik arttıkça bu tedirginlik daha da artıyor. Herhangi bir adayın ya da partinin bu tedirginlikleri aşacak bir söylemi olmayınca da seçmen kararsızlığı ya da oy kullanmama eğilimi artıyor. İşte böyle bir ortamda gidiyoruz seçimlere.
Dönelim İstanbul’a…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için 49 aday yarışacak; adaylardan 22’si siyasi parti, 27’si ise bağımsız olarak seçime girecek.
Seçim CHP ile AK Parti arasında geçecek gibi görünse de aslında süreci ve seçimi YRP ve DEM’in kararları, etkileri ve alacakları oy miktarları belirleyecek.
Yeniden Refah’ın AK Parti cenahında rahatsızlık yarattığı malum. YRP’ye gidecek oyların seçimi kendileri açısından olumsuz etkileyeceğini düşünen AK Parti kurmayları son dakikaya kadar YRP seçmenini ikna etmeye çalışacaklar. Sonuçları göreceğiz ama şunu söyleyebiliriz; bu seçimde oyunu artıran, seçmeninin terk etmediği bir YRP bir sonraki seçimlerin göz ardı edilemeyecek aktörlerinden biri haline dönüşecek.
DEM Parti tarafında ise bambaşka gelişmeler var. Bu gelişmeler sadece İstanbul seçimleri ile ilgili değil üstelik. Bu süreçte DEM tarafından alınan/alınacak kararlar sadece seçimi değil seçim sonrasındaki Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
Hatırlayalım…
31 Mart Yerel Seçimleri sürecine girildiğinde Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olabileceği konuşuldu. Başak Demirtaş da konuya ilişkin yaptığı açıklamada, parti ve taban isterse aday olabileceğini söyledi. Daha sonra Başak Demirtaş’ın aday olmayacağını duyuruldu. Selahattin Demirtaş ise Başak Demirtaş aracılığıyla yolladığı mesajda, “üçüncü yol siyaset”i önerdi.
Sonra, DEM “birilerine kazandırmak için değil, kazanmak için” 81 ilde aday çıkardı. İstanbul için de Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni aday gösterildi.
İşte bu noktada CHP adayının da hesapları karıştı. Çünkü DEM oyları kendi mecrasına aktığında, üstüne bir de Kemal Kılıçdaroğlu’nun sırtından hançerlendiğini düşünen CHP’liler ile tabanın önerileri/itirazları dikkate alınmadan belirlenen ilçe adaylarının yarattığı tepkiler eklendiğinde matematik tersine dönüyordu. Bu denkleme bir de diğer partilerin adayları katıldığı için olsa gerek CHP tarafı “İstanbul’da sadece iktidara karşı değil tüm muhalefete karşı da mücadele ediyoruz” açıklaması yapar hale geldi.
Derken önceki hafta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Bağdat’ta Iraklı mevkidaşı Fuat Hüseyin ve diğer Iraklı yetkililerle PKK’nın Irak’taki varlığını ve örgüte karşı alınacak tedbirleri görüşmek üzere bir araya geldi; görüşmelerin ardından Irak tarafından PKK “yasaklı örgüt” ilan edildi. Ve birden bu gelişme yerel seçimleri etkileyecek bir boyut kazandı.
Evet, DEM bazı bölgelerde, örneğin İstanbul Esenyurt ve Mersin’de aday çıkarmadı. Ama gerek partililerin yaptığı açıklamalar gerekse Türkiye-Irak ilişkilerinde girilen yeni faz “yeniden çözüm süreci” tartışmalarının da başlamasına yol açtı. İktidar ile DEM’in artık kayyum ataması olmayacağı konusunda uzlaştığı bile ileri sürüldü. Kim kiminle nerede, ne konuda anlaştı seçim sonrası net bir şekilde ortaya çıkar kuşkusuz. Ve dikkatinizden kaçmasın, biz artık düne kadar adeta “yasaklı” olan bazı DEM’lileri çeşitli TV kanallarında görür hale geldik. Unutmadan… Leyla Zana’nın açıklamalarını da atlamayalım. Eski Demokrasi Partisi (DEP) milletvekili Leyla Zana, yaklaşık 10 yıl sonra ilk defa kamuoyu önünde yaptığı konuşmada “Bir yandan AKP, bir yandan CHP, bir yandan da MHP... Artık ‘hayır’ diyoruz. Biz bundan sonra irademizi sadece kendimiz için kullanacağız” dedi.
Yani? Yani İstanbul seçimleri sadece İstanbul seçimleri değil. CHP’den DEM’e, AK Parti’den İYİ Parti’ye hem siyasi yapıların bundan sonraki yol haritasını hem de Türkiye’nin nereye doğru evrileceğini belirleyecek bir seçim olacak.